~1~

2.7K 82 23
                                    

Selamlar!
Nasılsınız?

Yeni hikayemin ilk bölümü, umarım beğenirsiniz.

(Her şeyin başlangıcı)

Bugün Haznedar ailesinde bir telaş kol geziyordu. Aileye yeni bir üye katılacaktı ve bu üye uzun zamandır bekledikleri tek kız torunlarıydı.

Berzan bey karısının doğumu başlayınca onu hızla hastaneye yetiştirmişti ve herkese haber verip ameliyathanenin önünde bekliyordu.

Herkes endişeliydi çünkü doğum biraz gecikmişti. Kız torunları nazlı olacak diye düşünmüştü Kemal ağa.

Yaklaşık 2:30 saatlik ameliyatın sonunda, ameliyathanenin kapıları aralanmıştı. İçeriden çıkan doktor Haznedar ailesine o yıkıcı haberi vermeye gelmişti.

Doktor- Maalesef anneyi kurtaramadık. Başınız sağolsun.

Arkasında koskoca bir enkaz bırakarak giden doktorun ardından, Berzan ağanın yakarışı doldurmuştu hastane koridorunu.

İçeriden çıkan bebekle bütün Haznedar ailesinin gözleri onu taşıyan hemşireye ilişmişti.

Hemşire- bebek maalesef çok zayıf doğdu. Onu kuvöze almalıyız. Başınız sağolsun.

Hepsi endişelenmişti küçük için. Ama şu an daha büyük sorunları vardı. Kapı bir kere daha açıldığında içeriden sedyede çarşafla yüzüne kadar örtülmüş bir şekilde Ayla hanım çıkmıştı. Berzan ağa elleri titreyerekten o çarşafı kaldırdı ve karısına son vedalarını etti.

O gün onların en mutlu günü olması gerekirken, en kara günü olmuştu. Haznedar ailesi için 21 Aralık demek felaket demekti artık.

.
.
.

Aradan zaman geçmişti, hemde çok uzun bir zaman. 8 yıl geçmişti aradan ama Berzan ağa ve oğullarının içi hala aynı acıyla doluydu. O yüzden de o kadar heyecanla bekledikleri kızı yatılı okullara vererek yaşıyorlardı.

Kız 4 yaşından beri yalnızca yazları ailesiyle buluşuyordu, ki onda ise zaten sürekli onu görmezden geliyordular. Kız her seferinde neşeyle onlara yaklaşmaya çalışsa da onlar onu itiyordu.

8 yaşındayken, yaz aylarının ortalarında, bir gece kız uykusundan uyandı, susamıştı ve odasındaki sürahi boştu o da mutfağa inmeye karar verdi. Saat çok geç değildi 23:02'ydi, sadece o küçük olduğundan erken yatmak zorundaydı.

Merdivenlerden inen kız salonda konuşan ailesini farketti, onları dinlemek istedi çünkü konuşmada kendi adını duymuştu. Sessizce onların konuştuklarını dinlemeye başlayan küçük kız her duyduklarıyla daha çok kırılıyor, kalbi parçalara ayrılıyordu.

Abileri onu görmeye, o neşeli hallerine katlanmaya dayanamadıklarını söylüyordu. Babalarına bu kızı değil bir gün bir dakika bile görmenin onları rahatsız ettiğini kızın bir an önce buradan gitmesini istediklerini söylüyorlardı.

Babası peki, onlara sadece biraz dayanmalarını söylüyordu zaten sadece 3 ay katlanmak zorunda olduklarını söylüyordu.

Aslında bunlar her ne kadar kızı kırsa da, kalbini binlerce parçaya ayırıp hiç acımadan ezilmiş hissi verse de, kızın ruhunu öldüren cümle "annemizin katili o iken bizim ona katlanmamız çok dokunuyor baba" diyen 3.cü abisiydi. Kız aslında onu istemediklerinin farkındaydı çünkü ona ismiyle bile çok az seslenmişlerdi, küçük kız aslında hep 'hey, şu, o' sıfatlarıyla çağrılırdı kendi evi bile diyemeyeceği o evde.

O gün bütün iplerin koptuğu gündü. Kız suyunu bile içmeden, gözyaşları içinde odasına döndü, bütün gece ağladı ve en sonunda ağlayarak uyudu. Kız artık alışmıştı kimsenin gözyaşlarını silmemesine, ağladığında yada ağlayacak kadar üzüldüğünde hemen uyurdu ki bunları hissetmezdi, onu teselli edecek bir aileye ihtiyaç duymazı böylece.

O günün sabahı kız uyandığında her şey değişmişti. Hayatı boyunca, özellikle ailesinin yanında sürekli gülümseyen kız artık hiç gülümsememiş üstüne bir de ailesine hiç konuşmamış onları daha fazla rahatsız etmemişti küçük kız. İlk hafta bunu pek önemsemeyen babası ve abileri ikinci hafta da böyle geçince şaşırmışlardı ve kıza iyi olup olmadığını üç beş kere sormuşlardı ama sürekli "iyiyim" cevabını duymuşlardı.
Böyle geçen yazdan sonra okullar açılmıştı.

Normalde okul 3 hafta önceden açılır ve temizlik falan yapılırdı, tabi isteyenler gidebilirdi ama dersler normalde 3 hafta sonra başlardı ve öğrenciler genelde o zaman giderdi.

Bu üç haftayı da sonuna kadar kullanan hatta üç haftanın sonunda ailesiyle onların donuk suratlarına rağmen vedalaşan kız, hepsini şaşırtıp o üç haftanın daha ilk günü valizlerini toplamış ve hizmetçilere gideceğini haber vererek gitmişti, ailesi o sıra daha kahvaltıya inmemişti o yüzden anca kız gittikten sonra haberleri olmuştu.

O gün kızı gördükleri son gün olmuştu, yada olamamıştı çünkü o gün kızı görememişlerdi. Küçük kız onları terketmiş ve gittikten 4 hafta sonra okuldan kaçmış ve izini tamamen kaybettirmişti. Hoş Haznedar ailesi ne kadar güçlü ve köklü olsa da kendi ülkeleri dışında kaybolan küçücük bir kızı ne kadar bulma şansı vardı orası meçhuldü.

Böylece Haznedar ailesi o görmeye dayanamadıkları küçük kızın hem ruhunu öldürmüş hemde bir daha görmelerine gerek kalmamıştı. Fakat kimse küçük kızın kaybolmasını veya ona bir zarar gelmesini istemediğinden  yaptıkları hatanın farkına varmıştı ve uzun yıllar sürecek olan o aramaya başlamıştılar, hatta çoğu Haznedar erkekleri sırf onu bulmak için Rusya'ya gitmiş ve aramada yardımcı olmaya çalışmıştılar.

Hoş bu saatten sonra bulsalar ne yazardı, o küçük kızın içten gülümsemesini bir daha göremeyeceklerdi, onun parçalanan kalbini saramayacaklardı, onun onların yanında sürekli gülerek üzüntüsünü sakladığını göremeyeceklerdi, çünkü küçük kız o gece kabullenmişti, o insanları mutsuz ediyordu, o kendi ailesinin bile onu görmeye katlanamayacakları kadar çirkin bir kızdı. Oysa dünyada çirkin çocuk bulunmadığından, ki bir olasılık bulunsa bile kendisinin en tatlı çocuklardan olduğundan haberi yoktu.

Küçük kız artık bunları kabullenerek terketmişti o evi, o hayatı, o ailesi olmayan kişileri. Küçük kız kendini o kadar çirkin, o kadar kötü biri olarak hissediyordu ki, kendi ailesinin onu istememesini mantıklı bulmuştu.

Gerçi bunun mantık mı, yoksa bahane mi olduğu meçhuldü.

İşte küçük kızın hayatı böyle geçmişti. O kendisinin içinde bulunmadığı aile fotoğrafına bakıp her an onları düşünürdü, onlara asla darılmazdı ama ailesinin bakabilecekleri küçük kızın içinde olduğu bir tane fotoğrafı bile bulunmuyordu. Aramak için bile okul dosyasındaki fotoğrafın çıktısını almışlardı.

Şimdi bir bakınca belkide küçük kız kaçmakla en doğrusunu yapmıştı, en azından belki ileride yeni hayatında onu sevecek, teselli edecek, onla fotoğraf çekecek ve en önemlisi ona yaşadığını hissettirecek birileri olurdu.

Kim bilir?...



Son!

Bölümü nasıl buldunuz?

Umarım beğenmişsinizdir.

Diğer bölümlerde görüşmek üzere!

Duvarlarımın Ardındaki Ben Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin