Kötülük illeti - 4

16.3K 1.6K 177
                                    

Beni arıyordu. Her nasıl olduysa düştüğümü sanmış, ardımdan beni kurtarmak için atlamıştı. Geri dönmeyecek olsam hayatının geri kalanını öldüğümü düşünerek geçirecekti. Bu neden umrumdaydı? Bilmiyorum...O an aklımdan geçenleri ben bile takip edemiyordum. Tek bildiğim, kazandığım ışıltıyı kesin bir darbeyle ittiğim ve içimdeki toprağın suyu örtmesine izin verdiğim...Okyanusa ait her neyim varsa geride bıraktığım anda, karanlığa ve buz gibi bir soğukluğa maruz kaldığım...

İlk yaptığım, mutlak bir körlükle geri dönüp ona doğru olduğunu zannettiğim bir yönde yüzmeye başlamak oldu. Yüzeye yaklaştığımda adadan gelen ışıklar sayesinde biraz olsun etrafımı görebilir hale geldim. Ellerim bir kumaş parçasına çarpana dek hiç durmadan yüzdüm. Beni hissetmişti. Gömleğine dokunduğum anda belimden tutarak yukarı yönlendirdi. Havayla buluştuğumuzda ciğerlerim iflas etmek üzereydi. Derin nefesler alarak ve panikle yuttuğum sular yüzünden öksürerek onun kollarında asılı kaldım. Buz gibi su ikimizi de baştan ayağa titretiyordu.

"İyi misin?" Ses, içimdeki öfkeyi ve hayal kırıklığını gün yüzüne çıkarmıştı. Ellerimi şiddetle ellerinden kurtardım. Neden yapmıştım? Yuvama kavuşmak varken, yeni tanıştığım bir insan için neden geri dönmüştüm? Kendime duyduğum kızgınlık, karşımdaki adamın zamanlamasına duyduğum isyana karışıyordu.

"İyi olmamam için bir sebep yok." dedim, soğuk bir sesle. "Suya kendi isteğimle girdim."

Morarmış dudaklarını karşılık verecekmiş gibi araladı. Şaşkındı. Yüzünü kibrin arkasına gizleyemeyecek kadar hem de. Birbirine çarpan dişlerinin çıkardığı takırtılar arasında,

"Ben düştüğünü sandım. Üzgünüm." dedi. Bu cevap, her nedense, öfkemi azaltmak yerine perçinledi. Yanından geçip platformdaki basamaklara ilerledim ve demir çubuklara ayaklarımı ve ellerimi yerleştirerek kendimi yukarı çektim. Islak elbisenin üzerine toprağın üzerinde bıraktığım ceketi giyip, çamurlu ayaklarımı botlara geçirdim. Aras yaklaşık on metre ötede dışarı çıkmış, toprağın üzerine bıraktığı bir takım kitapları topluyordu. Hepsi ayrı bir yöne fırlamıştı. Ortalıkta başka hiçbir şey yoktu. Kıyafetlerini çıkaracak kadar dahi duraksamamış olmalıydı. Rüzgar içimi titreterek eserken, beremi ıslak kafama geçirip onun düştüğü bu hal yüzünden sevinmem gerektiğini hatırlattım kendime.

Ayaklarımı sürüyerek yüzüne bakmadan ilerledim. Taş zemine geldiğimde, lojmanlara giden ince yolun etrafındaki ağaçların ve sokak lambalarının arasında sakinleşmeye çalıştım. Sinirli bir tavırla yürürken, geri dönüp okyanusa karışma isteğimle boğuşuyordum. Odamın içinde olduğu binanın önüne geldiğimde durdum ve ceketin cebindeki anahtarı çıkarıp kapıya ilerledim. Ellerim o kadar titriyordu ki anahtarı deliğe bir türlü yerleştiremiyor, yerleştiremedikçe çileden çıkıyordum.

"Kahretsin." dedim, fısıldayarak. Biri elime dokunup anahtarı soğuktan uyuşmuş avuçlarımdan çekti ve kolaylıkla kilide yerleştirdi. Bir süre hiç hareket etmeden anahtara baktıktan sonra, tam yanımda duran Aras'a döndüm. Gözlerinde anlaşılmaz bir ifade vardı. Sırılsıklamdı. Saçlarından akan sular, omuzlarına ve uzun kirpiklerine damlıyordu.

"Bir kahramana ihtiyacım yok." dedim, kısık sesle. "Kolay kolay ölmem, o yüzden bir daha..."

"Bir dahaki sefer olmayacak." dedi, lafımı keserek. Ellerimi kaldırıp sağ avucunun içinde tuttu ve diğer elindeki kitapları avuçlarıma yerleştirdi. Yüzündeki şaşkınlık, endişe ya da her ne varsa silinip gitmişti. Tek kelime daha etmeden arkasını dönüp uzaklaştı.

Sokak lambalarının ışığında, avuçlarıma bıraktığı kitaplara baktım. En üsttekinin kapağını kaldırdım, yavaşça. Renkli harfler, üzerine karalanması için bırakılmış boş satırlar, resimler, semboller... Okuma yazmayı yeni öğrenecek biri içindi elimdeki tüm kitaplar. Orada, kapının önünde ne kadar kaldım hatırlamıyorum.

Su CinleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin