Gümüşi kanatlar - 5

15.6K 1.7K 251
                                    

Tekne, durgun suyun üzerinde sakince bekliyordu. Gökyüzündeki kalın sis tabakası, gün ışığını yarı yarıya örtüyor; zaten yaklaşmakta olan akşamı erkenden ışıksız bırakıyordu. Demir atalı birkaç saatten fazla olmuştu. Güvertede oturmuş, dalgıçlara özgü kıyafetlere bürünmüş insanları ve grimsi bir renk alan okyanusu izliyordum. Başımı dizlerimin üzerine yaslayıp, evimden ne kadar uzakta olduğumu hesaplamaya çalıştım. Dönüşecek olsam Mariana'ya varmam beş dakikadan fazla sürmezdi belki de. 

"O nasıl bakış, öyle?" 

Başımı kaldırıp üzerini tamamıyla saran siyah kıyafetlere bürünmüş, elindeki paletlerle bana doğru gelen, adının Altan olduğunu hatırladığım adama baktım. Su altı ekibini oluşturan yedi kişiden biriydi. Kendimi bu sayıya dahil etmiyordum elbette. Henüz ne yapmam gerektiğine karar verememiştim.

"Nasıl bakıyorum?" diye sordum, sakince. 

"Bilmem...Sevgiline bakarmış gibi." 

"Bir bakıma öyle sayılır." dedim. Teknenin demirlerine yaslanmış kadın ve içlerinde Aras'ın da olduğu birkaç kişi bana baktı.

"Suyu bu kadar seviyorsan denemelisin." dedi kadın, dalışı kast ederek. Aras'a kaçamak bir bakış attım. Yaklaşık on beş dakika önce, bugün dalışa katılmaya gönüllü olmayacağıma dair ona söz vermiş ve şu ana kadar sözümü tutmuştum.

"Belki daha sonra." dedim. "Kendimi hazır hissetmiyorum."

"Hadi ama." dedi, dalga geçerek. "O kadar da derin değil! Alt tarafı iki bin metre."

"İki bin beş yüz on metre."

"Efendim?"

Omuz silktim. "Her neyse." 

"Bilgiçlik taslaman hoşuma gitmedi." dedi, birkaç saniye sonra. Sesindeki alaylı tonu korumuş olsa da yüzünün düşmesine engel olamamıştı. 

"Buraya gel, Tanya." Kadın, ona seslenen Altan'a ters bir bakış attıktan sonra bana arkasını dönüp uzaklaştı. Birkaç dakika basınç ayarlayıcı aparatı başının etrafına yerleştirmek için uğraştıktan sonra, adamın arkasından suya girdi. Çoğu, parmaklarının arasındaki hapı ağızlarına atıp, yaşayabilecekleri vurguna karşı önlem alıyordu.

Teknede, demirlere yaslanmış bir şekilde bekleyen Aras, teknenin işleyişinden sorumlu Kerem ve ben kalmıştık yalnızca.

"Yapma." dedi, kısık sesle. Yüzüme bakmıyordu, yine de ses tonundan benimle konuştuğunu fark ederek,

"Neyi?" diye sordum. 

"Egolarını zedeliyorsun. Düşmanlıklarını kazanmak istemiyorsan, bildiklerini kendine sakla."

Başımı salladım, hafifçe. Değişiyordum...Her anlamda. Hayatıma daha önce hiç duymadığım, hiç hissetmediğim kavramlar düstursuzca sızıyor; beni olmadığım birine dönüştürüyordu. 

"Kerem!"

Ellerinde bir kova suyla birlikte kapıdan dışarı çıkan, kahverengi kısa saçları, kemik gözlüğü ve genç yüzüyle insana güven hissi veren adam, 

"Emrinizdeyim kaptan!" dedi, neşeyle. Pak sınırları içinde, kaptan ünvanının ortamda bulunan en yetkili kişiye karşı kullanıldığını yeni kavrıyordum.

"Mavi'ye göz kulak ol. En fazla üç saat içinde geri döneriz."

Kovadaki suyu güvertenin üzerine dökerken,

"Tabii, kaptan!" dedi, adam.

Aras'ın suya atlayıp diğerlerinin yanına gidişini ve birkaç dakika sonra maviliğin derinliklerinde kayboluşunu izledim. Hafifçe rüzgar çıkmış, güneş bulutların arasında iyiden iyiye solmuştu.

Su CinleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin