Hortlakların nefesi - 31

10.3K 1.2K 333
                                    

Neil'in bana ayağa kalkmam gerektiğini söyleyen, kederini bastırabilmek için soğuk tuttuğu sesini duyduğum halde yerimden kıpırdayamadım. O an için yaşamaya devam etmek ya da hala yanımda duran kağıtları korumaya çalışmak anlamsız ve faydasız geliyordu. Kolumdan tuttu ve beni sertçe çekip kaldırdığında Kote'un dizlerimdeki başı zemine çarparak tok bir ses çıkardı.

"Ne yapıyorsun!" diye bağırdım öfkeyle, fakat gürültünün içinde sesim kaynayıp gitmişti. Kollarımın iki yanından tuttu ve beni geminin korkuluklarına doğru sürükledi. Karşı koyuyordum, sebebim ya da bir amacım olmadan...

"Artık ona yardım edemezsin. Bitti. Öldü, anladın mı?"

Parmaklıklara dayandığımda demirlerin soğukluğu içime işledi. Neil parmaklıkların öteki tarafına geçerken onu izledim ve kolumdan tutup yanına çektiğinde güçlükle hareket ederek ayağımı kaldırıp parmaklıkların öteki tarafına attım. Aynı anda hissettiğim güçlü sarsıntıyla yüzüm güverteye bakacak şekilde döndüm. Karşı taraftaki zırhları tutan demir zincirler un ufak olarak dağılırken havadaki siyah dumana onlarca küçük metal parçası karıştı. Aynı anda zırhlar geminin metal gövdesinde diğer bütün sesleri bastıran metalik bir ıslık çıkararak okyanusa düştü. Bunun ne demek olduğunu, savaşla ilgili hiçbir tecrübem olmasa da biliyordum. Savunma bilfiil çökertilmişti, Hirona donanması ağır bir yenilgiyle sonsuza dek okyanusa gömülecekti.

Ne var ki bütün bunlara rağmen içim, hislerim ve kalbim bomboştu. Parmaklarım demirleri mengene gibi kavrarken, Kote'un başka ayaklar tarafından umarsızca çiğnenen cesedine bakakalmıştım.

"Fazla zamanımız yok. Diğerleri, buradan ayrılana dek bizi koruyacak. Mavi!"

Neil'in sesiyle kendime geldim, diğer ayağımı da parmaklıkların öteki tarafına attım ve beni kucağına almak için sabırsızlanan karanlık suya baktım. Kolumdan akan kan yüzünden üstüm başım kırmızıya boyanmıştı. Ağlamaktan boğazım acıyordu ve merminin kolumu sıyırıp geçtiği yer sağlıklı düşünmemi engelliyordu. Bu yüzden belki de ilk kez, okyanusla buluşmaktan korktum. 

Tam arkamda duran ve bana destek olan Neil'in kıpırdandığını hayal meyal fark ettim. Aynı anda tişörtünden yırttığı bir parça kumaşı kanayan yaramın üzerinde bir noktaya sararak, sıkıca bağladı. Turnike beni nereye kadar idare edebilir bilmiyordum ama en azından zaman kazandıracaktı.

"Hazır mısın?" diye sordu, kulağımın tam dibinde. Nefesi sıcaktı ve kahve kokuyordu; barut ve kimyasalla yoğunlaşmış ağır kokuların içindeyken bir cenneti andırıyordu.

Kote'un cesedi artık gözlerimin önünden yok olmuş, belki de başka cesetlerin altına gizlenmişti. Yutkundum ve yanaklarıma akan sıcak gözyaşlarını hissederek başımı evet anlamında salladım.

Ellerini demirleri ölümüne kavrayan ellerimin üzerine koydu ve incitmekten korkar gibi nazikçe, parmaklarımı demirlerden ayırdı. 

"Gidelim." dediğini duyduğumda, "Tamam." diye fısıldadım.

Belimden kavrayıp bedenimi geriye doğru çekti ve savaş, gözlerimden bir film şeridi gibi akıp karanlığa karıştı. 

Soğuk su her yanıma bıçak gibi saplanırken, göz kapaklarımın ardındaki karanlığın içinde tutunacak bir el aradım. Fakat Neil yüzeye çıkmış ve dönüşebilmem için beni yalnız bırakmıştı.

Ateşten ve patlamalardan yansıyan ışıklardan sıyrılıp dibe ilerledim ve kendi ışıltımın doğal yansımasını gördüm.

"Beni iyileştir." dedim ama ağzımdan yalnızca boğuk bir ses ve baloncuklar çıktı.

Su CinleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin