XI. Bölüm

38 8 9
                                    

WARNING: Uzun süre beklettim ama buna değecek bir bölüm oldu.

Kafeteryanın penceresinden bakarken onu gördüm. Yağmurun altında hızlı uzun adımlarla orman yoluna doğru yürüyordu. Ayık olduğu nadir anlardan biri olduğunu hemen fark ettim. Ama muhtemelen kulübeye gidiyordu. Alkol zulasının olduğu yere..

Öpüşmemizin üstünden iki gün geçmişti ve o süre zarfında hiç konuşmamıştık. Haftanın ortasındaydık ve cumartesi mezuniyet kutlamasından sonra hepimiz ayrı bir tarafa dağılacaktık. Jeffrey'nin mezuniyete katılıp katılmayacağını bile bilmiyordum. Ona veda etmek için çok fazla vaktim kalmamıştı. Ama asıl soru şu, ona veda etmem gerçekten gerekli mi?
Şu anda bile yanına koşup kulübeye onunla beraber gitme arzumu zor bastırıyordum. İşleri daha fazla karmaşık bir hale sokmamak için en iyisi hiçbir şey söylemeden öylece çekip gitmekti. Orman yolunda gölgesinden bile bir iz kalmayınca ben de odama dönmek için oturduğum yerden kalktım.

"Yanına gitmezsen pişman olacaksın."

Arkama döndüğüm anda Dennis' i gördüm.

"Ne zamandır beni izliyorsun?"

"İzlemiyordum. Sadece.. gördüm. Hem ne fark eder? Ne zaman sana baksam Jeffrey' i dikizliyorsun."

"Ne? HAYIR! Ben-"

"İstediğin kadar inkar et. Rodger bile her yerde sizin dedikodunuzu yapıyor. Müdürün kulağına nasıl gitmiyor hala anlamış değilim." Güldü. Sonra bir anda ciddileşip devam etti.

"Bence pişman olacaksın Ted. Ve bu günü ömür boyu hatırlayacaksın."

Omzumdaki elini iterken onun yüzüne bile bakmadan konuştum,

"Ben senin gibi değilim Dennis. Beni anlıyormuş gibi yapma."

Sesimdeki küçümseyici tınıyı özellikle duymasını istedim. Tek bir kelime daha etmesine izin vermeden çıktım kafeteryadan.
Yağmurun şiddetini artırdığını koridor boyunca yankılanan seslerden anladım.
Genel not ortalaması 5 üzerinden 4.7 yken kim bunu boş yere harcamak ister ki? Jeffrey gibi bir ucube için? Ucube olduğunu bildiğini kendisi söylemişti.
Aniden durdum. O kulübeye gidecektim.
Evet, Dennis haklıydı. Yanına gidip içimi ona tamamen dökmezsem ömür boyu pişman olacaktım. Ona onun bir ucube, geleceği olmayan umutsuz bir vaka olduğunu ve bu yüzden onunla asla bir gelecek düşünmeyeceğimi söylemek zorundaydım. Bu artık taşımak istemediğim bir yüktü. Kesin olarak bilmesi gerekiyordu, Washington'daki en iyi avukatın onun gibi birine sunacak hiçbir şeyi olmadığını kesin bir şekilde anlaması gerekiyordu. Eğer sayılıyorsa,
bu da benim veda şeklim.

Bir şeyden kaçıyormuşçasına fırladım dışarı. Yağmuru, rüzgarı hissetmiyordum bile. İçimde korkunç bir öfke ateşi yanmakta ve geri kalan tüm duyuları bastırmaktaydı. Kulübeye gittiğim ilk günü hatırladım. Beni peşinden sürükleyen keskin bir merak duygusuyla onu takip etmiş, o günden sonra da acınası hayatına dahil olmuştum. Bir anlık can sıkıntısı ve merak şimdi bizi buraya getirmişti. İçimden talihe sövüyordum ama gerçekte neye bu kadar öfkeli olduğumu ben de bilmiyordum.
Artık hızlı yürümek yetmiyordu. Koşmaya başladım. Her zaman sistemli düşüncelerle çalışan sakin zihnimde dışardakinden daha korkunç bir fırtına kopuyordu, bedenim de buna ayak uydurmaya boşa çabalıyordu. Yerlerini ezbere bildiğim tuzaklara yaklaşmadan kulübeye kadar koştum.

Jeffrey oradaydı.

Elinde bir Budweiser şişesiyle fırtınanın tam ortasında dikiliyordu. Çok uzun bir süredir dışarıda olduğu belliydi. Kıyafetleri sırılsıklam olmuştu.
Beni gördüğünde yüzünde tek bir kas bile kıpırdamadı. Sanki orada değilmişim gibi ya da geleceğimi önceden biliyormuş gibi.

Önünde hiçbir şey söylemeden durdum. Öfkeden neredeyse titriyor olmasam bu an için romantik bile denebilirdi.

"Ben gidiyorum." dedim sonunda.

"Biliyorum Ted."

"O zaman artık rahat bırak beni."

"Hiçbir şey yapmıyorum. Seni durdurmaya çalışmıyorum."

"Senin yüzünden düzgün düşünemiyorum. Senden başka bir şeyi düşünemiyorum bile."

Birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapattım.

"Planımda sen yoksun, anlamıyor musun? Washington'a gidip hukuk okuyacağım. Tanınmış bir avukat olacağım. Beni tanıyan insanlar adımdan hep hayranlıkla bahsedecekler.
Ve sen.. sen bu geleceğin bir parçası değilsin."

"Anlıyorum."

Benim gittikçe yükselen sesime karşılık onunki sadece umutsuz bir fısıltıydı. Parmağımı tehditkar bir şekilde ona doğru salladım.

"Hiçkimse yoluma çıkmayı aklının ucundan bile geçirmesin."

"Özür dilerim. Yoluna çıkmayacağım."

Durdum. Böyle olması gerekiyordu. Kafamdaki veda senaryosu tam olarak buydu. Ben içimde tuttuğum her şeyi söylüyordum o da pişmanlıkla özür diliyordu. Her şey aynen yaşandığı halde neden tatmin olmuş hissetmediğimi bir türlü anlayamıyordum. Onun acı ve pişmanlık dolu bakışlarında nihayet huzur bulacağıma o kadar emindim ki.

Ayaklarımın ucuna baktım. Ne kadar çok kelime sarfetsem de içeride daha fazlası vardı, işe yaramıyordu. Bu karmaşık sorunun cevabı belli ki kelimeler değildi. Gitmeden önce son bir kez her ayrıntısını hafızama kazımak istedim. Bakışlarım yukarı doğru tırmanırken bileğindeki taze yaralarda oyalandı bir süre. Tekrar bir öfke dalgasına kapıldığımı hissettim.

"Yine intihar etmeye kalkarsan bu sefer seni durdurmam."

Benden gizlemek istercesine yaralı bileğini tuttu. O an arkamı dönüp gitmem için en uygun andı. Ama ben gardını tamamen indirmiş bu savunmasız yaratığa daha fazla çekilmekten başka bir şey yapamadım.
Bir adım daha.
O boş bakışların ardındaki acıyı görebilecek kadar yakınım.
Parmaklarımın ucunda uzanıp öptüm onu. Artık eylemlerimin kontrolü bende değildi. Bir içgüdü beni onun en derin yaralarına temas etmem için kışkırtıyor. Onu kırdığım yerlerde ona tekrar sahip olmak istiyorum.
Kendini geri çekmeye çalıştığını fark ediyorum. Onu saçlarından yakalayıp öpücüğüme karşılık vermeye zorluyorum. İradesini kırmam o kadar zor olmuyor. Artık geride tutkuyla birbirini kucaklayan dudaklarımızın sıcak ıslak hissinden başka bir şey kalmayana kadar dakikalar geçiyor. Ne öfke ne şüphe.. Sadece anın içinde eriyip kendi bedenimden ayrıştığımı hissediyorum. Onun dudaklarımın arasında mırıldanışını zar zor seçebiliyorum.

"Ted.. Dur."

Ellerimi tişörtünün eteklerine götürüp yukarı doğru sıyırıyorum, bir çırpıda çıkarıp onu yağmurun altında yarı çıplak bırakıyorum.

Çabuk Polisler Gelmeden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin