Fazla abartılacak bir şey değildi mezuniyet. Dünyanın geri kalanından uzakta harabe bir yatılı okulun cimri müdürü tören için ne yapabilirse o kadardı. Benim içinse hiç sakıncası yoktu. Son sınavımı verdiğim anda okul benim için çoktan mazi olmuştu. Okulun içinde yaşananlar ve insanlar da öyle..
Yine de aptalca bir güdüyle Jeffrey'nin olduğu tarafa bakmama engel olamadım. Onun da bana bakacağını hissederek gözlerimi kaçırdım, yakalanmamıştım.Derece öğrencilerinin ismi art arda okunuyor ve gururla gerinerek özensizce hazırlanmış sahneye çıkıyorlar. En son benim adım okunuyor. Okulun birincisi olarak çağrılıyorum. Kazandım demek için gözlerim yine Jeffrey' i arıyor. Onu kalabalığın içinde görmüyorum ama Dennis bana hevesle el sallıyor. Hayal kırıklığını gizleyen mağrur bir gülümseme takınıyorum hemen.
Neden beni izlemiyor? Kim bilir hangi ücra köşede boğulana kadar içiyor.
Elbette tebrik dışında bir şey almıyorum. Diplomamı verirken müdürün de en az benim kadar bu angarya törenin sona ermesini istediğini hissedebiliyorum. Kuru bir tebrik şişman çatlak dudaklarından dökülüyor.
Gülümse Ted. Bugün mutlu olman gerekiyor. O kuru tebriği, kıskanç bakışları almak için bütün sene uğraştın. Sahneden inip kalabalığın içine karışmadan önce duruşumu düzeltiyorum. İnsanların çoğu farkında olmayabilir ama her gün Ted Bundy olmaya devam etmek gösterdiğim büyük bir çaba. Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Hiçbir şey tesadüf değil.Kalabalığın içinde yeniden hiçkimseyim. Onlardan uzaklaşırken omuzlarım tekrar çöküyor. Artık duruşumu korumakla falan ilgilenmiyorum. Ayaklarımı arka bahçeye doğru sürüyorum. Onu orada buluyorum. Sırtını okul binasının duvarına dayamış yerde ayaklarını uzatmış bir halde oturuyor ve başı hafifçe omzuna doğru eğilmiş, gözleri kapalı.
"Sızmak için çok erken değil mi?"
Kirpiklerini kırpıştırıp soru işaretleri ve güvensizlikle dolu, alkol yüzünden hafif ıslak gözlerini bana dikiyor. Bazı anların "o an" olduğunu bilirsiniz. Her şeyin bittiği ya da başladığı; acı ve daha fazla sıkıntıya ya da telafiye gideceği bir dönüm noktası, bir milat.
"Sınıfta kaldım Ted." dedi yorgun bir sesle.
Kollarımı göğsümde birleştirdim. Biliyordum. Ben istesem de istemesem de zaten koşulların bizi ayıracağı en başından belliydi. Ona öfkelenmek istedim. Yapamadım. Yanına diz çöktüm.
"Dennis de kaldı. Orduya gitmemek için ailesine karşı kullanacağı bir kozu oldu."
Kafamda onu en yakın arkadaşıma emanet ediyormuşum gibi zavallı bir düşünce belirdi. Ama çok iyi biliyordum ki Jeffrey' i bir daha görmeyecektim.
"İkiniz hayat boyu ne bok yiyeceksiniz çok merak ediyorum." Yapmacık bir öfke gösterisi.
Jeffrey kıkırdadı.
"Ben de orduya giderim belki."
İkisini aynı askeriyede hayal etmek absürd bir şaka gibiydi. Düşündükçe daha korkunç ve daha gülünç. Kendimi tutamayıp kahkaha attım.
Tanrım.. o da benimle gülüyor.
"Lütfen yapmayın." Dedim nefes nefese.
"İnsanlık için bir felaket olur.
Bir anlığına durdum ve yüzünün geçen gün altımdayken korku ve acı ile buruşmuş halinden ne kadar farklı olduğunu düşündüm. İkisi de Jeffrey ve ikisi de tamamen benim. Parmaklarımı nazikçe yüzüne doğru uzattım, tatlı tenini parmak uçlarımın hafızasına kazımak istedim.
İrkildi. Panikle dokunuşumdan kaçındı. İkimiz de birkaç saniye donup kaldık. Elim havada asılı kaldı. Elim.. havada.. asılı kaldı.. Benim olana dokunmak için uzattığım elim. Hışımla ayağa kalktım."Bekle.. N-nereye gidiyorsun?"
Ayaklarımın ucuna baktım. Artık yanında durmamın ne kadar anlamsız olduğunu fark ediyorum. Ama Jeffrey bana arkamdan sıkıca sarılıp yüzünü boynuma gömerken ve kısık bir sesle özür dilerken yine o hisse kapılıyorum. Yine bana aitsin. Sana ne yaparsam yapayım gitmeyeceğine yeniden inanmaya başlıyorum.
"Özür dilerim.. Özür dilerim.. Sadece.. refleksti. Lütfen gitme."
Çaresizce sıkıca tutunuyor bana. Bedenime dolanmış kolları tutup itiyorum ama sadece onunla yüz yüze gelebilmek için. Çenesini tutup yüzünü kendiminkine yakın tutuyorum.
"Benden korkuyor musun?"
"Hayır." Kocaman açılmış gözlerinde korku var ama bu az önceki terk etme girişimimden kaynaklanıyor olmalı.
"Benden iğreniyor musun peki?" Çenesini daha sıkı tutuyorum.
"H-hayır.. Özür dilerim. Öyle hissettirmek istemedim. Seni seviyorum."
Boştaki elimi tutup kalbinin üstüne koydu.
"Dokun bana." Işıltılı küstah bir damla gözyaşı aşağı doğru süzüldü.
"İstediğin gibi dokun bana. Seninim."
Kalbinin atışını avcumun içinde hissediyorum. Daha fazla bastırıyorum.
"O gün neden bana direndin?"
Soru zayıflığımı, kırılganlığımı açığa vuruyor ama ilk defa ben bunu umursamıyorum.
Jeffrey bir süre sessiz kalıyor. Kararsızlığı canıma okuyor, çıldırtıyor beni.
"Çünkü.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çabuk Polisler Gelmeden!
FanficYakın arkadaşım Jeffrey ve ben bir yatılı okulda kalıyoruz. Burası çocuk kitaplarındaki o şirin yatılı okullardan biri değil. Hepimizin mücadele etmek zorunda olduğumuz şeytanları var, kötü geçmişimiz ve bir de okuldaki sürpriz cinayet...