Sayısı belli olmayan gün sonra...
"Sesi duymuyor musun?"
Hayır. Ses falan duymuyordum ve tek isteğim tatlı uykuya kaldığım yerden devam edebilmekti. Ama Jeffrey sürekli konuşurken bu imkansız. Aşağıdan tuhaf sesler geldiğini söylüyordu. Gecenin bir yarısı beni uyandırdığı için ona fazlasıyla kızmıştım. Yatağımın başucunda dikilmiş hâlâ aynı cümleleri tekrarlıyordu.
"Aşağıdan çığlık sesleri geliyor. Duymuyor musun?"
"Lütfen Jeffrey git yat."
Yatakhane kapısına yürüdü. Onu tanıyordum, sanki bir şey bulacakmış gibi aşağı katları dolaşacaktı. Ve muhtemelen birine yakalanır yatakhaneye geri dönmek zorunda kalırdı. Beklemeye başladım. Endişelenmeye başlayacak kadar uzun süre bekledim. Herhangi bir ses duyabilmek için nefesimi tutmuştum. Ama ne Jeffrey' yi ne de Jeffrey' nin sözünü ettiği çığlık sesini duyabildim. Yüreğimi kaplayan korku yüzünden artık uyuyamazdım. Yorganı bir kenara ittim ve ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Ranzanın alt katında yattığıma ilk kez seviniyordum. Şimdi sadece Jeffrey kadar cesur olup aşağı katlara bakmak kalmıştı.
Koridorlar tavandan sarkan zayıf beyaz ışıklarla aydınlatılıyordu. Taş zeminde çıplak ayaklarım buz gibi olmuştu. Jeffrey' e seslenmeyi düşündüm. Kötü bir fikirdi. Deponun önüne gelince yavaşladım, burada beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Pek hevesli olmasam da içeri bakmaya karar verdim. Aralık kapıyı hafifçe ittim. El yordamıyla ışık düğmesini arıyordum ki bu zifiri karanlıkta en ufak bir şey göremiyorum. Duvarda gezinen parmaklarım ıslak bir şeye çarptı. Sanırım borulardan biri sızdırıyordur ve dokunduğum şey mantar ile biraz yosundur. Işığı yaktım sonunda. Odanın içi parlak ışıkla dolduğunda elimi gözlerime siper etmiştim. Bir an önce kaçmamak için adeta kendimle savaş halindeydim. Elimi geri çekerken bir şey fark ettim: parmak uçlarımda parlayan kanı.
Korku artık boğazımda düğümlenen bir çığlık şekline bürünmüştü. Karşılaşmak üzere olduğum dehşet manzarayı hayal bile edemiyordum. Yere yığılmış duran birinin cesedi - belki de ölü değildi- işte bu görüntü yeterince travmatikti. Merakım bir kez daha üstün geldi. Kim olduğuna bakmak için eğildim. Henüz taze yarasından akan kanlar sarı saçlarına bulaşmıştı. Bu... Jeffrey miydi? Onu kendime doğru çektim.
"Jeff?"
Siktir. Eğer onu benim öldürdüğümü düşünürlerse... Eğer insanlar benim bir katil olduğuma inanırsa-
İşaret parmağımı Jeffrey' nin üst dudağına paralel bir şekilde tuttum. Sıcak nefesi parmağıma çarpıp geçti, ölmemişti. Gözlerinin önüne düşen bir tutam saçı okşadım. Böyle kritik bir anda sanki yapılması gereken en önemli şey buymuş gibi eğilip öptüm onu. Dudakları yaz akşamları esen meltemlere benzer şekilde ılıktı. Gecenin bu saatinde onu revire götürsem başımıza birsürü dert açmak dışında bir kazanç sağlayamazdık. Hemşirenin tek yapacağı şey Jeffrey' nin yarasını sarmak olacaktı. Bunu pekâlâ ben de yapabilirdim. Ama önce onu yatakhaneye taşımam gerekiyordu.
"Jeffrey lütfen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çabuk Polisler Gelmeden!
FanficYakın arkadaşım Jeffrey ve ben bir yatılı okulda kalıyoruz. Burası çocuk kitaplarındaki o şirin yatılı okullardan biri değil. Hepimizin mücadele etmek zorunda olduğumuz şeytanları var, kötü geçmişimiz ve bir de okuldaki sürpriz cinayet...