Derin, yolda giderken düşünür ve Güven'e, onun babasıyla görüştüğünü söylemeye karar verir. Derin Güven'in attığı konuma geldiğinde, ormanlık alanın içinde iki renkli puf minder ve beyaz projeksiyon görür.
DERİN: (şaşırarak) A-ah, Güven. (Der Güven'e bakarak ağız dolusu gülümser.) Bunların hepsini, sen mi yaptın?
GÜVEN: (gülümseyerek) Evet. (Der)
DERİN: Sen, ne ara organize ettin bu kadar şeyi?
GÜVEN: Beğendin mi?
DERİN: Beğenmek ne kelime bayıldım.
GÜVEN: O zaman... (Der elini Derin'e uzatarak) Beraber açık hava sinemasında, film izlemeye ne dersin?
DERİN: (Güven'in elini tutarak) Çok güzel olur derim. (Der ve birlikte gidip beyaz perdenin karşısındaki renkli, puf minderlere otururlar.)
GÜVEN: (Derin'e bakarak) O zaman başlatıyorum. (Der ve filmi başlatır. Film başlar ve bir süre sonra filmi izlerken, Derin filme, Güven'e anlatacağı meseleden dolayı odaklanamaz. Bir süre sonra, Güven'e dönerek)
DERİN: Güven. (der)
GÜVEN: Efendim. (Der gülümseyerek)
DERİN: Benim sana söylemem gereken bir şey var.
GÜVEN: (merakla) Nasıl bir şey?
DERİN: Söyleyeceğim ama nasıl bir tepki verirsin, bilmiyorum.
GÜVEN: Şimdi, daha çok merak ettim. Bir sorun mu var?
DERİN: Güven, biz Fethiye'deyken hani bir gün bir bankta oturmuştuk, sen bize dondurma almaya gitmiştin.
GÜVEN: Evet.
DERİN: Sen bize, dondurma almaya gittiğinde, senin telefonun çaldı ve bilinmeyen bir numara aramıştı. Ben telefonu açtım ve... Telefonu açtıktan sonra, arayan kişi...
GÜVEN: (merakla) Evet, arayan kişi... (Der)
DERİN: Arayan kişi, Bülent Bey'di. (Der ve Güven, aniden şoka girer.)
GÜVEN: (O an'ın şokuyla) Ne... Ne dedin sen?
DERİN: Sakin ol. Eğer, sonuna kadar dinlersen anlatacağım.
GÜVEN: (sakin kalmaya çalışarak) Tamam dinleyeceğim. Devam et lütfen! (Der ve Derin anlatmaya devam eder.)
DERİN: (derin bir nefes alıp verir ve kaldığı yerden anlatmaya devam eder.) Seninle konuşmak istediğini söyledi ve ben de senin, bana her şeyi anlattığını ve ona karşı, hâlâ çok kızgın olduğunu söyledim. Kendini suçladı ve ne desen haklı olduğunu söyledi. O aradığında İstanbul'daymış. Numarana da, çalıştığın klinikten ulaşmış.
GÜVEN: Benim orada çalıştığımı, nereden biliyormuş?
DERİN: İnan hiç bilmiyorum. Bana, "eğer kabul ederseniz, ben ilk sizinle görüşmek isterim, "demişti. Ben de ilk başta şaşırdım ve ona Güven ile görüşmeniz daha doğru olmaz mı, sonuçta ona bir açıklama borçlusunuz dedim. O da bana, "birden karşısına çıkarsam beni dinlemeyebilir, bana karşı öfkesi çok büyük tahmin edebiliyorum," dedi.
GÜVEN: (bir an ayağa kalkarak) Ya, o benim öfkemi nasıl tahmin edebilir! (diye sinirlenir.) Ya o beni, en zor zamanımda terk edip gitti. Sen de biliyorsun, sana da anlattım.
DERİN: (ayağa kalkar, Güven'in yanaklarına ellerini koyarak) Biliyorum canım. Sen gerçekten çok haklısın. Ne desen, çok haklısın. (Der)
GÜVEN: (oturup sakinleşmeye çalışır.) Peki, sen neden bu olan biteni bana anlatmadın?
DERİN: (Güven'in yanına oturarak) Çünkü senin, daha fazla üzülmeni istemedim. (Der)
GÜVEN: Peki onunla ne konuştunuz, sana ne anlattı?
DERİN: Pişman olduğunu söyledi. Ben de ona pişmanlık kelimesi çok hafif değil mi, üstelik ona bir açıklama yapmadan, çekip gitmişsiniz. Tam da, size en çok ihtiyacı olduğu zamanda, onu terk etmenizin sebebi ne diye sordum.
GÜVEN: Sebebi neymiş?
DERİN: (derin bir nefes alarak konuşmaya devam eder.) Sebebi... Sebebi, annenle kardeşini koruyamadığı için kendini suçladığını, her sabah ayrı bir kabusla uyandığını ve bir gece kendini asmaya kalktığını söyledi. Ama senin bu olayda, bir travman olmasını istememiş. Bir gün, baban televizyon izlerken babana "Baba, televizyonda çizgi film izleyebilir miyim?" diye sormuşsun.
GÜVEN: Hatırlıyorum ama konumuzla ne ilgisi var?
DERİN: Bayağı ilgisi var. Hem de seni, yakından ilgilendiren bir konu bu.
GÜVEN: Ne peki?
DERİN: Sen babana, "çizgi film izleyebilir miyim?" diye sorduğunda, o an, sana bağırdığını zannetmiş, bir anlık sanrıya kapılmış. Bir gece sen uyurken, kendini asmaya kalktığını söyledi bana. Annenle kardeşinin olayından, sürekli kendini suçluyormuş. Seni koruyamadığını düşünmüş, yüzüne bile bakamaz olmuş. Sonra bir süre düşünmüş ve en iyi çözümün gitmek olduğuna karar vermiş.
GÜVEN: (Derin'in anlattıklarını dinledikten kısa bir süre sonra konuşmaya başlar.) Yani, sırf bana zarar vermemek için mi gitmiş? Kendi içinde neler yaşamış ve ben bunların, hiçbirini bilmiyorum. Neden peki? Neden bana, yaşadığı hiçbir şeyi anlatmamış?
DERİN: İnan ki, hiç bilmiyorum.(Güven'in sırtına, elini koyarak) Ama, belki sen bunu öğrenebilirsin. (Der ve sözüne devam eder.) Zaten insanları anlamak için, psikolog olmandaki sebep bu. Sen de küçüklüğünden beri "neden?" diye sorgulamıyor musun?
GÜVEN: Hem de o kadar çok sordum ki bu soruyu kendime.
DERİN: Biliyorum sevgilim. İşte, tam da bu yüzden onunla konuşman gerek. Peki sana bir şey sorabilir miyim?
GÜVEN: Sor.
DERİN: Babanla görüştüğüm için, bana kızdın mı?
GÜVEN: Yani evet, başta kızdım ama...
Bu durumu, benden saklamadığın için sana teşekkür ederim.
DERİN: Ben teşekkürlük bir şey yapmadım Güven. Senin için yaptım. Onunla ister görüş, ister görüşme. Bu senin kararın. Ama cevabını almak istediğin, sürekli kafanda olan ve özellikle seni ilgilendiren bir konuysa bunu duymaya hakkın var.
GÜVEN: Aslında, onun yüzünü bile görmek istemiyorum. Ama aradan, o kadar yıl geçmesine rağmen zihnimde hâlâ o soru var. Haklısın sevgilim, gidip konuşacağım. Madem sen, benim için görüştün, ben de sırf senin hatrın için onunla görüşeceğim.
DERİN: Söz mü peki?
GÜVEN: (gülümseyerek) Söz sevgilim. (Der)
DERİN: (gülümseyerek) Seni seviyorum. (Der)
GÜVEN: Ben de seni seviyorum. (Der ve sarılırlar.)
DERİN: Filmi izlemeye, devam edelim mi?
GÜVEN: Evet açayım ben. (Der ve filmi açıp izlemeye devam ederler.)O akşam ikisi, filmi izlerken gülüp eğlenirler. Film bittiğinde ise sohbet etmeye başlarlar:
GÜVEN: Yalnız film çok güzeldi.
DERİN: Evet, ben de çok beğendim ve en güzeli de, mutlu sonla bitti.
GÜVEN: Evet, mutlu sonları ben de seviyorum. Benim sana bir sürprizim daha olacak.
DERİN: (gülerek) Başka ne sürprizin var? (der)
GÜVEN: Hemen geliyorum. (der ve daha sonra elinde bir demet gül ve bir kalpli balonla Derin'in yanına gelir.)
DERİN: (kalpli balonu görünce sevinir.) Yaa... Çok severim. Severim de, bu kadar güzelliğin bir anlamı var mı?
GÜVEN: (Derin'in elini, kendi kalbine koyarak) Bu kalbin yarısı sensin, diğer yarısı da benim. Eğer benim kalbim, senin sevgine sevgi katacak kadar büyükse, senin taşıdığın yükleri kendine yük edecek kadar cefakarsa; eğer benim kalbim, senin kalbinle huzur bulacak kadar, sonsuz ve güvenliyse; ruhum, sevgim okyanusları aşacak kadar derinse, bir ömrü benimle geçirmeye var mısın? (Der ve o an Derin'in kulağında Güven'in sözleri yankılanır, kalbi daha da hızlı atmaya başlar. İçindeki heyecan, yüzündeki tebessüme yansır.)
DERİN: (Güven'in elindeki gülü alıp kokusunu içine çeker ve) Sana olan sevgim, okyanusları aşacak kadar derin ve büyük. Seni tanıdıktan sonra kaybettiğim ruhumu, senin sayende buldum. Sen bana ayna oldun; yüreğimde solan bütün çiçekler, senin sayende iyileşip yeniden çiçek açtı. İçimde o yitip giden çocuk, seni tanıyınca hayatını buldu ve yaşama olan umudu tekrar canlandı. Ben, bana umut olan bu adamla, bir ömür boyu onun kalbinin diğer yarısı olmaya varım. Evet sevgilim. (Der sevinçle ve Derin ile Güven birbirlerine, sevgi dolu bakarak sarılırlar.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANCI
RomanceDerin, hayatının dönüm noktasında bir sabah uyanır ve kendisi de dahil, her şey ona yabancı gelmeye başlar. Yaşadığı travma ve korkular onu bu hale getirmiştir. Sevmek artık ona imkânsız gelmiştir. Gerçeklik duygusunu yitirmeye başlar ve kendini rüy...