minho's pov
"sonra da dedi ki antrenman bitene kadar buradasınız, biriniz bile ayrılacak olursa bu süre daha da uzar. yaptığı şeye inanabiliyor musun minho? resmen yarım saat boyunca bizi oraya kilitledi ve su almamıza bile izin vermedi! üstelik hepimiz de gerçekten açtık."
karşımda abartılı tepkilerini ve öfkesini asla saklayamayan bedeni izlerken anlattığı olayla sinirlerimin gerildiğini hissediyordum. beden öğretmenimizi severdim, samimi bir adamdı. gerektiği zaman öğrencilerle şakalaşır yeri geldiğinde de ciddi olmasını bilirdi ama jisung'un anlattıklarından sonra ona aynı gözle bakabileceğimden emin değildim. bu sevdiğim çocuk olsun olmasın, kimseye yapılmaması gerekirdi.
"koçu seviyorum, bizden desteğini esirgemiyor ama bazen disiplin konusunda aşırı katı olabiliyor. üstelik o gün aileme de haber veremedim ve eve geç gittiğim için cezalandırıldım biliyor musun! ay, onu da anlatayım mı?"
dirseğim masaya ve çenem de avucumun içine dayalı bir şekilde onu izlerken başımı salladım hafifçe. changbin gruptaki mesajlarından önce lavaboya diye sınıftan çıkmış geri dönmemişti, açıkçası nerede olduğunu da merak etmiyordum, bu yüzden onunla rahatça konuşabiliyorduk.
utanç durumunu da çabuk aşmış gibi görünüyordu. açıkçası ben yüzüne baktığımda hâlâ yüzüm kızarıyordu ama o rahat bir şekilde bir şeyler anlatıp bana temas edebiliyordu.
temas ettiği yerlerin anında cayır cayır yandığını hissetmem dışında bende de sıkıntı kalmamıştı.
"işte eve geç gittim şu kilitli kalma olayından dolayı. aslında antrenmandan zamanında çıkacaktık ama hoca bizim başımızı beklerken uyuyakalmış! gerçekten acayip sinirlendik. küfür ede ede evlere dağıldık, sonra benimkiler söylendi biraz tamam mı? zaten biliyorsun bu konuda ne kadar laf ettiklerini."
biliyordum. jisung ile yakınlaştığımız süre boyunca ister istemez öğrenmiştim ailesinin ona karşı olan tavırlarını. voleybol oynadığı için kız muamelesi yaptıklarını, sürekli garip imalarda bulunduklarını ve ona ağıza alınmayacak şeyler yaptıklarını.. çoğunu istemesem bile öğrenmek zorunda kalmıştım. jisung'un ağlama sebebin deli gibi merak eden ben o sebepleri öğrenince sinirden yerimde duramamıştım. hangi aile böylesine merhametsiz olabilirdi?
"neyse işte iki laf edip odama kovdular beni. bir de onlar kilitledi kapıyı üstüme." bu kısmı anlatırken kendisine eşlik eden kahkahaları kesilmemiş, aksine daha da artmıştı.
ve ben o kahkahaların ardındaki kırgınlıkları çok iyi tanıyabilmiştim.
yine de sessiz kaldım ve dinlemeye devam ettim. jisung kırgınlıklarını bu şekilde saklamaya çalışmayı seçiyorsa ona ayak uyduracaktım, onunla kahkaha atacaktım. "ben de rapunzel gibi sarkıttım aşağıya çarşafımı kaçtım evden."
"evden mi kaçtın?!" diye sordum gözlerim şaşkınlıkla açılırken. sakince başını salladı soruma karşın. "evet, hyunjin'in evine gittim."
"yalancı! o gece parkta yattın ve bana hiç gelmedin. tanrı aşkına evden kaçtığından bile yeni haberim oluyor jisung!" sınıfın girişinin oradan gelen üçüncü bir sesle bakışlarımız oraya döndü.
hyunjin sinirli adımlarını bulunduğumuz yere yönlendirirken arkasından giren changbin onun aksine rahat adımlarla yanıma ilerlemiş, ona yer vermemi beklemeye başlamıştı. ben ise sakince yaşanacakları izliyordum.
"neden bana haber vermedin?" hyunjin cevapsız kalan sorusuyla biraz daha sinirlenir gibi oldu ama yine de bir şey demedi. derin bir nefes verdi sadece ve sakinleşmeyi bekledi.