24

1.8K 209 86
                                    

"changbin, seungmin ve chan'ı bulmuş."

başım eğik yürümeye devam ederken binadan çıkar çıkmaz minho'nun sesi doluştu kulağıma. yumuşak ses tonu en son baş başa konuştuğumuza o kadar zıttı ki aynı kişiyle mi konuştuğumu düşünmeden edemedim.

"iyiler mi?" diye sordum ama duyduğundan asla emin değildim, sesim içime kaçmış gibiydi. minho ayağının önüne gelen taşı ittirdikten sonra bakışlarını derin bir nefes verdi. "bilmiyorum, changbin gruba bir şeyler yazmıştı ama hiçbirini okumadım."

mırıldanarak onayladım onu, sonra aramız sessizleşti. kafamı kaldırmamak için ısrar ediyordum. yanımda bana ayak uydurup sessizce yürüyen sevgilimin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum ve zaten kanın iyice toplandığı yanaklarım olabilecekmiş gibi daha da kızarıyordu.

bir süre boyunca sessizce yürüdükten sonra aniden görüş açıma giren bir çift converse ile durmak zorunda kaldım. sonunda başımı kaldırıp karşımdaki bedene bakışlarımı diktiğimde minho'nun oldukça dibimde durduğunu fark etmiştim. burunlarımız birbirine dediğinde elini kaldırıp gözümün önüne gelen birkaç tutamı geriye doğru ittirdi.

"benim sevgilime ne olmuş da uğruna canımı vereceğim bakışlarını benden esirgiyor? bir şey mi yaptım bebeğim?" sorduğu soruyla başımı hızlıca yana salladım. "ben gelmeden önce bir şey mi oldu peki?" diye sorunca yine başımla reddettim onu. bir şey daha söyleyecekti ki durdurdum onu. "eve gidince anlatayım olur mu aşkım?"

söylediğimle birlikte üstelemedi ve yanıma geçip parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi. ben öylece ellerimize bakarken minho yürümeye başlamış, beni de peşinden sürüklemişti. yine başım eğikti ama bu sefer utandığımdan değil, ellerimizi izliyordum gülümseyerek.

"çantayı alsaydım sevgilim ya, omuzların çok ağrıyacak sonra." dudaklarımı büzerek söylediğim şey ile kaşlarını çattı sahte bir sinirle. antrenman bittiğinde minho tüm ısrarlarıma asla kulak asmadan benim de çantamı omzuna asmış, yol boyunca taşıyacağını söylemişti. ne kadar omuzlarının ağrıyacağını söyleyip almaya çalışsam da bir şekilde geçiştirip durmuştu.

"çantan o kadar hafif ki sadece kalem ve silgini getirdiğini düşünüyorum şu an. ayrıca," duraksayıp ellerimizi ayırmış, omzundaki iki çantaya rağmen kollarını hava kaldırıp dirseğinden kıvırmış, hafiften ortaya çıkan kol kaslarına öpücük kondurmuştu. yaptığı şeye kahkaha atmaya başladığımda kendini bozmadan devam etti cümlesine. "seni bile taşıyabilirim eve kadar."

karnımı tutarak güldüğüm kısa bir süre sonrasında durulur durulmaz tekrar minho'nun elini tuttum. hafifçe parmak uçlarıma çıkıp yanağından bir öpücük çaldıktan sonra ben ikimizi ileri sürüklemeye başladım bu sefer. bir yandan da "evet aşkım taşırsın," diye söylenmeyi ihmal etmemiştim.

kaşlarını çattı yine ve üzerime eğildi. "inanmıyorsan deneyelim güzelim," dedi tek kaşını kaldırarak. boştaki elimle yüzünü canını acıtmadan ittirip "bir dahaki sefere minho bey, şimdilik çantamla idare edin bakalım." dedim.

yüzünü elimden kurtarıp "öyle olsun bakalım," diye söylenmiş, ardından sola sapmıştı. adımlarımızı uydurup onu takip ettim ben de.

daha sevgili olmamızın üzerinden bir hafta geçmesine rağmen minho beni mutlu etmekte ustalaşmıştı şimdiden. hayatımda olduğu için bile şükreder olmuştum. önceden her ne kadar aileme baş kaldırıp istediğim şeyi yapsam ve arkadaşlarımla olsam bile gerçekten mutlu değildim, bunu kabul edebilmiştim. dışarıya gülüp akşam eve geldiğimde maskemi indirmek günlük rutinime dönüşmüştü ama konu minho'ya gelince maske takmama gerek kalmıyordu.

darari, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin