21

2K 239 230
                                    

minho's pov

terleyen avuç içlerimi kumaş pantolonuma silip derin nefesler aldım. tek kolunu omzuma astığım çantamın kolunu sıkı sıkıya tutuyordum, heyecanım adımlarıma da yansıyordu, spor salonuna gelene dek elli kez sendelemiştim.

kapının önünde öylece dikiliyordum şimdi. nefeslerim koştuğumdan mı yoksa heyecanımdan mı olduğunu bilmediğim bir şekilde hızlıydı. kalbim en yüksek doruklarında atıyordu.

omuzlarımı dikleştirip hemen yandaki boy aynasına ilerledim. okulla ilgili en sevmediğim şeylerden biri her köşesinde ayna olmasıydı, berbere mi okula mı geldiğimi seçemiyordum. fakat şu anda işime oldukça yaramıştı.

koşturduğum için uçuşan saçlarımı hızlıca düzeltip buruşmuş okul gömleğimi toparladım. üzerime giyindiğim ceketi ve kravatı da düzelttikten sonra birkaç adım geriledim. aynanın önünde kendimi süzdüğüm birkaç dakikanın ardından o kadar da kötü görünmediğime karar verip tekrar kapıya doğru döndüm.

beni izleyen bir çift gözle karşılaşmayı beklemiyordum tabii.

karşımda büyük kırmızı kapıya yaslanmış bir şekilde beni izleyen bedeni inceledim uzunca. ıslak saçlarından damlayan su omuzlarından açıkta kalan kollarına doğru süzülüyordu. birkaç tutam yüzüne yapışmıştı. göğsünde kavuşturduğu kolları ve çaprazladığı bacakları giydiği sıfır kollu tişört ve kısa şort yüzünden açıktaydı.

bakışlarımı yüzüne çevirdiğim gibi dilini dudaklarında gezdirdi. kendi içimde verdiğim savaşta mağlup gelip bakışlarımı dudaklarına çevirdiğim sırada gülümsedi ve neşeli bir şekilde konuşmaya başladı.

"güzelsin güzelsin, merak etme. sen geç içeride bekle ben üzerimi değiştirip geliyorum olur mu?" hızlıca konuşup yaslandığı kapıdan ayırdı bedenini. benim cevap vermemi beklemeden içeri geçti. sessizce onu takip ettim ben de.

geniş voleybol sahasının etrafından dolaşırken buraya ilk kez geliyormuş gibi gergindim. genellikle bizimkileri sürükleyerek spor salonuna getirir, zamanım yettikçe onu izlerdim ama şimdi tek başımaydım. takımdan biriyle karşılaşırsam ne diyebileceğimi ya da onların bana ne diyebileceklerini kestiremiyordum.

gergin bir şekilde etrafa bakınırken gördüğüm bedenle duraksadım. bütün gerginliğim gitmiş gibi olmuştu çok sevgili arkadaşımı görünce, şimdi şaşkınlık yayılıyordu vücuduma. hızlı adımlarımı sahanın kenarında gülüşerek konuşan ikiliye yönlendirdim.

"lan changbin! ne işin var senin burada oğlum?" yanına ulaştığım ikili bana şaşkın bakışlar atarken söylenmeye devam ettim. "böyle işler senin boyunu aşar yalnız." yaptığım boy esprisinden sonra omzuma geçirdi hafifçe. bir süre sızlandıktan sonra ciddileşip dikleştim. "şaka bir yana, siz ikiniz hangi ara bu kadar yakınlaştınız?"

hyunjin'le changbin'in birbirlerine kaçamak bakışlar attıkları birkaç saniye sessiz geçmiş, ortamı jisung'un sesi doldurmuştu en sonunda. "minho, hadi çıkalım!" sahanın diğer ucundan gelen sesinin ardından kendisi de yanımızda bitmişti. koluma girmesiyle şaşkınlığımı gizleyemezken hyunjin'e göz kırptı.

"biz çıkıyoruz güzellik," dedi gayet rahat bir tavırla. "enişte sana da bol şans, artık açılın yoksa patlayacağım beklerken," dedi changbin'e dönüp. şaşkınlıkla onu izlerken changbin başını yere eğmiş, jisung onun omzunu pat patladıktan sonra ikimizi çıkışa sürüklemeye başlamıştı.

binadan çıkıp boş bahçede ilerlediğimiz sırada yerimde durdum. benimle birlikte o da durup bana şaşkınca bakmaya başladığında aynı şekilde karşılık verdim ona. "changbin ile hyunjin'in yakın olduklarını biliyor muydun?" dedim şaşkınlıkla. bize hiçbir şey anlatmıyordu piç.

darari, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin