♡Birkaç derin nefes verdi Hyunjin. Mantığı ne kadar Hae'nin peşinden koşması için bağırsa da, Hae güçlüydü, hallederdi. Felix ise, yine kendine zarar verecekti, belki de intihar etmeye kalkacaktı. Bu saatte burada olduğuna, karşısına dikilip ona hesap sorduğuna göre zor durumdaydı, belki de artık yalnızdı.
Böyleydi işte, o güçlü, halleder diyerek yalnız bırakılan, yine güçlü görünen olmuştu. Hae'nin içine attığı acıları, yaralarının üzerine kazıyarak nakışladığı çiçekleri kimse düşünmedi.
Güçlü görüntüsü, güçsüzlüğü oldu. Yalnız kaldı. Hyunjin'i çok temiz sevmişti oysa. Hyunjin Felix'in arkasından koşmaya başladığında, dönüp arkasına baktı. Hyunjin'in gidişini gören gözlerinden bir damla yaş düştü.
Hazırdı, Hyunjin'in yaralarına bir bir çiçekler çizmeye hazırdı, ama Hyunjin o yaraları açana öylesine aşıkken, Hae sadece boşa çabalardı. Yüzünde bir gülümseme, yoluna geri koyuldu.
Hyunjin Felix'in arkasından koşarken, Jisung da Hae'nin arkasından koşmaya başladı.
♡
Jisung, Hae'yi biraz ileride yakaladı. İkisi de ağlıyordu ama ikisi de gizlemeye çalıştı. Jisung koluna girdi, bir süre konuşmadan yürüdüler.
"Özür dilerim hyung." Dedi Jisung, Hae'nin yaşadığı yerin kapısına geldiklerinde.
Hae gülümsedi, Jisung'un yanağını okşadı. "Senin hatan değildi Jisung, dert etme."
"Benim hatamdı..." Jisung başını öne eğdi, ağlamaya başladı. "Bilmem gerekirdi... Ne kadar acı çekmiyormuş gibi görünse de, ne kadar senin yanında mutlu olsa da, gözünü açtığından beri onu seviyordu. Nasıl vazgeçerdi ki? Bilmem gerekirdi, sizi bu yola sokmamam gerekirdi."
"Sen sadece onun mutluğunu istedin, ama böyle olması gerekiyormuş. Üzülme artık."
"Nasıl üzülmeyeyim hyung... Sen onun yaralarına çiçekler çizerken, o yeni yaralar almaya gitti. Artık onun için üzülmüyorum, bunu kendisi hak etti. Ama sen... Yaptığın tek şey ona karşı masumca hisler beslemekti... Seni sevmesini beklemekti..." Hıçkırarak Hae'nin gözlerine baktı. "Çiçekler, çok güzeller hyung. İşe yaramaz değiller, çok güzeller..."
Hae, Jisung'u kolundan tuttu, kendisine doğru çekip sarıldı. Jisung çok kötüydü, hıçkırarak, iç çekerek ağlıyordu. Damla damla yaşlar akıyordu gözünden. Hae ona sarıldığında, sımsıkı sarıldı ona. "Çiçekler çok güzeller." Diye sayıkladı Hae'nin kollarında.
"Ağlama artık Jisung. Saat geç oluyor, bu gece bende kal." Jisung'u kollarından ayırdı, yanağını okşadı.
Jisung hala ağlarken başını sağa sola salladı. "Lütfen iyi davranma bana, daha kötü yapıyorsun her şeyi. Kızsana hyung, bağırıp çağırsana, abimin acısını çıkarsana benden... Ağlasana hyung..."
"Kızgın değilim ki. Biraz kırgınım sadece, ama iyileşeceğim... Hadi." Jisung'un koluna girdi, beraber dairesine çıktılar.
♡
Hyunjin koştukça, Felix daha da arttırdı hızını. Öfkeyle ağlıyor, bağırıp çağırıyor, onu bırakmasını söylüyordu. Hyunjin yetişmeye çalışsa da, Felix zincirinden boşalmış bir yabani hayvan gibiydi, yakalayamıyordu.
Felix'in yönünü doğrulttuğu yeri fark ettiğinde, daha da hızlandırdı adımlarını. Yine de o 18 katlı binanın tepesine çıkana kadar ulaşamadı ona. Bir yakalasa, tek eliyle havaya kaldırıp durdurabilirdi ama yetişemedi işte, sonunda durum buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Cliff | Hyunlix [Omegaverse] ✓
Fanfiction"Bu gece... İntihar edeceğim. Yerçekimi ortadan kalksa bile, kendimi atmanın bir yolunu bulacağım. Ve yaşarken tüm çiçeklerimi solduran insanlar, öldüğümde mezarıma getirecek bir çiçek bile bulamayacaklar. Mezarımı sulamanıza gerek kalmadan yağacak...