Zihnimde belli belirsiz bir vals sahnesi var. Silik, bordo rengi elbisemi savuruyorum bir oraya bir buraya... Ve ellerim onun omzunda. Ayaklarım çıplak, soğuk betonda sabırsızca adımlar atıyor; her biri ritmik, diğerleriyle bir bütün... O an kendimi incelemeyi sonlandırıyorum ve yüzümde gezinen bir çift göz dikkatimi çekiyor. Bal rengi, kehribar rengi, yeşil... Hayır hayır. Kahverengi! O da değil ki, basbaya ela!
İçine milyonların şiirleri katılmış, düzinelerce nazik bedene tanık olmuş bir çift göz. Önünde çıplak bedenlerin kıvrandığı, uğruna sayısız gözyaşı dökülmüş ela gözler.
Sahiden, hayal miydi bu? Belimi sıkı sıkı kavrayıp beni yönlendiren eli; bir yandan da elimi kırılacak biblo misali narince tutan eli hayal miydi?Sezin beni durmadan ileri geri sarsıyordu. Bu hayal değildi.
Kafamı Sezin'e doğru çevirerek ellerini üstümden ittirdim.
"Her şeyi fark ettirdin. Beş dakikadır adama bakıyorsun!" Diye fısıldayarak beni azarladı.
Dağhan'a doğru baktığımda kendisinin hala bana baktığını fark ettim. Rahatsızca olduğum yerde kıpırdanarak ayağı kalktım. Yalpalayarak yürüyebildiğim birkaç adım sonrasında Dağhan'ın yanında durdum. Masadakilere doğru dönerek, "Lavaboya gidiyorum." Dedim.
Müzikle adeta ruhları bütünleşmiş, ter ve parfüm kokan bedenlerin arasından zorlukla sıyrıldım. Üzerimde süzülen ışık huzmeleri arasında lavaboya ulaştım.
Çok dikkatsizdim. Bilmem kaç dakika boyunca ona öylece bakıp deli saçması hayaller kurmuştum. Beynimi bir bomba misali patlatacak müziğin ortasında huzurlu bir vals sahnesi nereden gelebilirdi, aklım dahi almıyordu. Sahi, onunla karşılaştığımız anda onu düşünmek dışında neyi aklım alıyordu ki?
Yüzümü yıkadıktan sonra gözlerimin altına akıp beni pandaya dönüştüren kalıntıları peçeteyle sildim.
Kendime duvarı kaplayan aynada bakar bakmaz olduğum yerde pürüzlü, tiz bir çığlık attım. Dağhan hemen arkamda dikilmiş, aynadaki bize bakıyordu.
"Korkuttun beni!" Dedim yarı şaşkın, yarı azarlarcasına.
O da alay edercesine gülümsedi, muhteşem dudakları sola doğru kıvrıldı. Önüme geçerek kendime bakmamı engelledi. Ne takım elbisesi, ne pahalı kumaş pantolonu vardı. Üstünde koyu gri bir tişört, altında koyu renkli bir kot pantolon vardı. Doğrusu, gömleğinin altında gizlenen kaslarından haberim olsaydı; birlikte kaldığımız gün kendimi tutamazdım...
Fark etmiş olmalı ki bir adım daha yaklaştı. Yutkundum ve onunla beraber ben de geriye doğru bir adım attım. Gözlerimi istemsizce gözlerine sabitledim. Bıraksalar o yapılı gövdesine bakardım dakikalarca ama olsundu, gözlerine de razıydım.
"Beni gördüğün yerde," dedi ve bana doğru bir adım daha attı, ben de geriye.
"Benden kaçman," bir adım daha.
"Olur şey değil." Bir adım daha.
Arkamdaki lavaboya elimi yasladım ve kaçacak bir yerim kalmadığını onun zaferi yönünden ilan ettim.
Onu reddetmek için gerektiğinden çok çaba sarf ediyordum.
Bana doğru yaklaştıkça olduğum yerde sabit kaldım. Evet olacak şey değildi, hiçbir işe yaramıyordu.
Dudaklarımızın arasından yalnızca havanın geçeceği şekilde bir boşluk bıraktı.
"Kaçma benden." Diye nefesini verdi konuştukça birbirine değen dudağından dudaklarıma.
Gözlerimi kapatarak çaresizce yalvardım. "Yapma bunu, lütfen."
Kapı açılınca ne ben doğruldum ne de o. Bakışlarımızı oraya doğru kaydırarak Sezin'e baktık. Dudaklarıma küçücük, yok denecek kadar minnacık bir öpücük kondurdu. Direkt duruşunu düzeltip Sezin'in yanından geçerken olduğum yerde doğrulup öylece ayakta durdum. Duygusallığımı hat safhada bırakıp gözlerimin aşk dolu sularını salmasına izin verdim.
Sezin direkt yanıma gelip bana sarıldı. Birkaç kuru hıçkırık dışında hiç ağlamadım. Konuşmasına da izin vermedim. Masaya geri döndük. Dağhan ortalıkarda yoktu fakat Cem hala masada oturuyor ve bize doğru bakıyordu.
Zoraki, yapmacık bir gülümseme yerleştirdim suratıma. Ancak Cem kaşlarını çatmıştı, doğrudan gözlerime bakıyordu. Kaşlarının ortasına keskin bir çizgi belirmişti. Alnı kırışmış, gözlerini kısmıştı.
"Ne oldu?" Dedi. Memnuniyetsiz ifadesi adeta bir maske gibi suratına yapışmıştı.
"Lavabo çok tozluydu, alerjim olduğundan gözlerim şişti." Deyip basit bir yalan uyduruverdim. İnandığını belliydi, kabul edercesine gülümsedi.
Hala burada kalıp oturmak istemiyordum ancak ne gecemizi, ne de onların keyfini bozmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Misali
RomanceÖylesine hüzünlenmişti ki, gözlerinden yaşlar süzülüverdi. Kızaran burnunu çekti, dolgun dudakları istemsizce aralandı. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. İçinde cebelleştiği yoğun duygusu gözlerini karartmıştı. Belli belirsiz tebessüm etti ve ıslak topra...