Acımak

385 26 2
                                    

Boğuluyordum. Pahalı parfüm kokuları birbirine karışıp yoğun, bariz berbat ötesi bir koku oluşturmuştu. Kimsenin umurunda olmayan piyanistin çıkardığı hafif notalar beraberinde sınırlanmış düzeyde kahkahalar, kalabalıktan gelen konuşmalar keskin bir uğultu halinde kulağıma doluşuyordu. Bilmem kaçıncı kez kendimi biraz da olsa rahatlatmak için yudumladığım şampanyadan bir yudum daha aldım. Masadakilerin muhabbetinden tamamen kendimi soyutlamış ve bir köşeye sessizce sinmiştim. "Sence de harika değil mi, Su?" Dalgınlığımı sonlandırmak zorunda kaldım. Yüzüme minik çaplı, basit bir tebessüm yerleştirerek hafifçe başımı salladım. Sabırsız bir şekilde gözlerimin içine bakan kuzgun rengi saçları, bronz teniyle kusursuz görünen Beliz'i görünce bir kez daha kıskanılası bir güzelliğinin olduğunu fark ettim. Ona baktıkça tüm bu bunaldığım yapmacık insan topluluğundan beni gerçekten rahatlatabilen tek kişinin o olduğu düşüncesi beynimden kalbime doğru adım adım ilerledi. Asaletle kasılıp buz kesilen kalbim sıcacık oluverdi. Restauranttan çıkma isteği baş gösterirken ayağa kalkıp kadehimi parmaklarımın arasına sabitledim. "İzninizle." Masadan kalkınca en yakın arkadaşımın kulağına fısıldadım; "Dışarıdayım." Başını onaylamak için hareket ettirdi.
Soğuğun baş gösterdiği balkonda açık kalan omuzlarımı ve sırtımı kapatmayı aklıma getiremediğim için kendi kendimi azarladım. Doğrusu bir kez daha o masaya dönmek istemiyordum. İçkimdem yudumladım. İstanbul'un nefes kesici manzarası önüme serilmiş, Kız Kulesi'nin ışıkları denizdeki dalgalarla birleşip ahenkle süzülüyordu. Manzaraya mest olarak ellerimi seramiğe yasladım. Balkondaki taze yasemin kokusunun dışında okyanus ve misk kokusu burnuma doldu. Nereden geldi bilmiyordum fakat bıraktığı etki sarhoş ediyordu. Üşümekten uyuşan sinir uçlarımın farkına vararak kollarımı etrafıma sardım. Bunu yapmamla birlikte omuzlarımda hissettiğim sıcak, pamuklu bir kumaşın az önceki baş döndürücü kokuyu birebir taşıdığını fark ettim. Şaşkınlıkla olduğum yerde ürkerek sıçrarken ay ışığında yarısı parlayan yüze baktım. Ela mı, yeşil mi olduğuna karar veremediğim gözlerini çerçeveleyen kirpiklerinin gölgesi çıkık elmacık kemiklerinin başlangıcına süzülmüştü. Dolgun dudakları bir şey söylememi beklermiş gibi ince bir çizgi halini almıştı. Kendisini incelemem biraz fazla sürmüş olmalı ki şaşkınlığımın farkına vardı. "Üşüdüğünüzü fark edince..." Dalgınlığımı bir kenara bırakarak gözlerimi kırpıştırdım. "Anlıyorum, teşekkür ederim."
Bakışlarımı istemeyerek bakışlarından çektim ve önüme dönerek başımı öne eğdim. "Ben Dağhan. Dağhan Deniz." Elimi vermemi beklediğini belirtmek için uzattığı eline elimi yerleştirdim. Elimde hissettiğim yanma hissi saç uçlarıma kadar bir şok etkisi ile yayılınca ortaya çıkan elimi çekme isteğine karşı direndim. Dudakları eklemlerimin üzerine zarif bir dokunuş bırakırken tehditkâr bakışları gözlerimden bir an bile ayrılmadı. Cevap vermeyi akıl ederek ağzımı hareket ettirdim; "Su." Elimi bırakmasa da daha fazla dayanamayarak uzun parmaklarının sardığı elimi sıcak elinden telaşla çektim. Zorunlu asaletimden ödün vermeme çabasıyla duruşumu dikleştirerek çenemi gri kıravatının hizasına getirdim. Yüzüne bakmak için geriye doğru bir adım attım. Yüzü tam ışığın kaynağına doğru döndüğü için kusursuz bütüne bakmanın tadını çıkardım. "Sizinle tanışmak bir onurdu, Su" Seramikte kalan kadehimi elime aldım. "Teşekkürler, sizinle de." İçeriden hareketlenme sesleri gelince ikimiz de sesin geldiği yöne baktık. Kalabalık masam kalkmaya karar vermişti. Başımı öne eğdikten sonra yeniden yüzüne baktım. Ceketi omuzlarımdan sıyırarak ona doğru uzattım. Sıcağa alışmış tenim soğukla temas edince ilik uçlarıma kadar sıcağa kıvrandım. Ceketi elimden alırken; "Görüşmek üzere." Dedi. Yalnızca başımı sallayarak karşılık verdim. Geriye döndüğümde attığım her adım bacak kemiklerimi jöle kıvamına getiriyordu sanki. Çıkışa doğru ilerleyip valenin getirdiği arabaya doğru ilerledim. Yukarı bakınca Dağhan balkondan başını eğerek bana bakıyordu. Valeden hızla anahtarı alarak arabaya bindim. Direksiyona tutunup derin bir nefes alarak kasılan yerlerimi gevşettim. Arabayı uyuşan ellerimle çalıştırdım. Sıcak bir duş şarttı.
Adının Dağhan olduğunu öğrendiğim yabancının bıraktığı böylesine baş döndürücü etkiyi çok büyük bir saçmalık olarak beynime kazıdım. Her ne kadar kendime söylensem de içimde bariz bir şekilde varlığını belli eden hislerin gerçekçiliği bir tokat gibi yüzüme şiddetle çarptı. Zayıflığıma acıyordum. Kendime acıyordum.

Karanlık MisaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin