5. BÖLÜM

155 6 0
                                    

1 HAFTA SONRA

Yanaklarım gözyaşlarımdan dolayı gerilerek kurumuştu. Ağzımın içinde birikmiş kaygan bir sıvıyla boğuşuyordum. Bir yanda bağlılık ve vefa borcu hissettiğim sevgilim, diğer yanda hiç tanımadığım ancak üstümde bıraktığı etkisiyle yerle bir olmama sebep olan bir adam... Kolumu yataktan sarkıttım ve kendimi kaldırmaya çalıştım. Acizliğime yenik düşüp yere yapışmıştım. Yatağın altındaki karanlık boşlukta kendini belli eden parlak şeyi parmaklarımla kendime doğru çektim. Eskiz defterimi bulmanın sevinciyle sırıtmış fakat yüzüm kil maskesi uygulamışım gibi kaslatı olduğundan yeniden somurtmuştum. Kalemin ayırdığı sayfayı açtım. En fazla bir saate sığdırdığım "Uyuyan Dağhan" portresi yeniden gözlerimin dolmasını sağladı. Onu bir hafta boyunca yalnızca salı günü görmüştüm. Yüzüme bakmadan yanımda yürümüştü. Elbette ki görmüştü beni, görmemezlikten geldiği bariz belliydi. Çocuk gibiydi. Biraz zaman istiyorsam ne vardı ki bunda bu kadar büyütülecek? Öpüştüğümüz aklıma gelince istemsiz olarak parmaklarım dudaklarımı buldu. Hafifçe okşadıktan sonra, o dudakların tenimin başka yerlerinde uzun yolculuklara çıktığı fikrine kapıldım. Marifetli dili bu işlerin büyük bir kısmını eksiksiz tamamlayabilirdi. Ama tamamlayamadı. İzmir'de doktorasını yapan Sezin'in İstanbul'a gelmesi üç günlük bir süreç istiyordu. Ben de izin günüm dahil dört gündür evde olduğumdan sıkıntıdan patlıyordum. Depresyonum yerine göre beni rahatlatırken bir süre sonra bundan çok sıkılıyordum. Murat'ın cebinden gizlice aldığım yedek anahtarı bugün sürpriz için kullanabilirdim. Muzipçe gülümsedim fakat iç sesim her zamanki gibi bana sürtük demeyi aksatmadı. Her daim düşüncem iç sesimin haklı olduğu yönünde olurdu ama şuan öyle değildi. Dağhan için günlerdir evde tıkılı kalıyor olsam da Murat benim sevgilimdi ve bunu değerlendirmem önemliydi. Beliz'in bahsettiği kısa süreli ve ek olarak gelip geçiçi ilişkilerim bunlardan ibaretti. Hatta lisedeyken erkek arkadaşlarının arkasından hüngür hüngür ağlayan kızları gördükçe katılarak güler, bende mi gariplik var acaba diye düşünür dururdum. Evleneceğim insanı bile tam olarak sevmeyeceğimi düşüyordum ki, bunu hala da düşünüyorum. Bunu düşünmeme rağmen Dağhan bana her ne yapıyorsa düzenli olarak karşıma çıkmayı ihmal etmiyor ve bakışlarındaki yoğun bir kuvvetle olduğum yerde kenetlenmemi, nefessiz kalmamı sağlıyordu. Şaşkınlığın etkisinden kurtulmam günler sürse de, belki de şuan bu pozitif ruh halimde bulunma sebebim aramızda tam olarak bir şeyler yaşanmadığı içindir.
Dünyalara sahip olabilecek kadar zengin, bir milyon kızı anında kendine dönüp baktıracak kadar karizmatik, yakışıklı, havalı, çekici, kraliyet ailelerine mensup soylular kadar kibar, Einstein'ın düşüncelerini aratmayacak kadar zeki bir insan mükemmeli hak eder. Mükemmel olmayan ben olduğuma göre istediğini elde ettikten sonra kıçıma tekme savurabilirdi. Beni baştan çıkarmasını gözüm kapalı onaylar ve ona teslim olurdum, ne kadar da acınası. Kendi kendime konuşmayı bırakarak olmazsa olmazım nemlendiricimi sürüp parfümümü sıktım ve arabama koşturdum. Murat'ı aradım. Operatörün sinir bozucu sesine burnumu kırıştırdım ve telefonumu yan koltuğa fırlattım. Radyodan bir şarkı açarak bağıra bağıra eşlik ettim.

Murat'ın nefes kesici, tek kişi için fazla büyük villasının önünde durdum ve hızla arabadan indim. Mor ve beyaz irislerin etrafını sardığı taşlı yoldan geçerken çiçeklerin kokusunu içime çektim. Beyaz, çelik kapıyı sessizce açtım. İçeriden kıkırdama sesleri gelince şaşkınlıkla ağzım aralandı. Merdivenlerden yukarı çıktıkça kalp atışlarım daha da şiddetleniyor, sesi kulaklarıma doluyordu. Dudağımı ısırdım ve Murat'ın yatak odasına doğru yürüdüm. Murat olduğunu anladığım adi herif sırtını bana doğru dönmüş. Kızın ayak bileklerini kavramış yüzünü göremediğim kızın "o" yerine bir şeyler yapıyordu.
Kız, "Ya Murat... Orası çok gıdıklanıyor yapma..." Diye cilveli cilveli konuştu. Bu ses niye bu kadar tanıdıktı? Biraz beni fark etmeleri için, biraz da iğrendiğim için öğürerek bana bakmalarını sağladım. İlk baktığım kişi Murat'tı, aramızda bir şey olmasa bile onu önceden çırılçıplak gördüğüm için utanmadan siyahın en pis tonuna bürünmüş yeşillerine baktım. Ne kadar da iğrençsin öyle!.. Gözlerimin dolduğunu fark ederek parmaklarımı göz pınarlarıma bastırdım.  
"Umarım Pelin dışında bir kız değildir yoksa işin çok zor." Diye bir tehdit savurdum. Yatağın yanına yaklaşarak yatak örtüsünü bir hışımla çektim ve yüzünü kapatan o kişiye baktım.
"Su yapma..."
Son bir güçle yorganı açtım ve gördüğüm bir çift siyah gözle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Dizlerim tutmuyordu. Başım dönüyor ve her zamankinden daha berbat, midem kızgın bir ateşle kavruluyordu. Beliz'in bana diktiği hüzünlü gözlerine aşağılayarak bakıyordum. Hayatım boyunca kimseye yapmadığım bir şeyi yapıp olağan dışı gücümle yanağına okkalı bir tokat geçirdim. Aynısını Murat'ın iki yanağına birden yapıp koridor boyunca büyük bir servete aldığı plak koleksiyonunun çerçevesini aşağı kata çarptım ve hepsinin parçalanışını izledim. Az da olsa rahatlamış, hıçkırıklarıma ara vermiştim. Hızla aşağı indim ve arabama atlayarak kendimi boğazın yakınlarında sessiz bir iskelede buldum. İskelede uzun adımlarımı atarak sonuna geldim ve nemli zemine oturdum. İç çekişlerim derinleşirken gözlerim ıslandı ve denizin sakin dalgalanışı bulanıklaştı. Kimsenin beni duyamayacağını umut ederek var gücümle bağırdım ve hıçkırıklara boğuldum. ESKİ En yakın arkadaşımı ESKİ erkek arkaşımla basıyordum. O kadar basit bir durumun içindeydim ki, onlar kadar kendimi de küçülmüş hissediyordum. Regl zamanının yaklaştığını umursamak istemesem de popomdan üşütmek sancımın artmasına sebep olurdu. Doğrularak arabama binerek eve gittim. Soğukluğuna şükür ettiğim yastık baş ağrımı az da olsa dindiriyordu. Hayal kırıklıklarım, şimdiden iliklerime kadar hissettiğim intikam hırsım ve gözyaşlarım arasında derin bir uykuya daldım.

Yeniden alarmdan önce kalkarak her zamanki rutinimi sürdürdüm ve işe gittim. Beliz'e hakaret etmemek isterdim(!) ama hayatımda gördüğüm en kırıtık orospu olduğu için onunla aynı ortamda olmak sinirlerimi hoplatacaktı. Şehir dışında değil miydi bu?
Her zamanki gibi masaya kurulmuş, ince ve geniş dudaklarına sürdüğü siyaha çalan bordo rujunu es geçmeyerek estetikli burnunu kırıştırdı. Ben de masama geçtim ve yüzüne bakmadım bile.
"Mm... Günaydın. Kahve ister misin? Alacaktım zaten, sana da alırım."
Sinirlerime hakim olmadan gülümsedim ve dudaklarımı ısırdım. Onu görmezden gelecektim. Şuan içimden ona saydırmamam ve üstünlüğümü korumam gerekirdi; fakat gerçekçi olalım lütfen, öylesine berbat bir durumun içindeydim ki... Nasıl fark edememiştim? Ne zaman Murat hakkında konuşsam onu kötülerdi. Sorduğum biri olsa da otobiyografisini eksiksiz sıralardı neredeyse. Anlayacağınız yavşaklık her bir zerresine işlenmişti. 'Sahiden gün aydın mı?..' Diyesim geldi ama sırıttım ve vazgeçtim. Kesinlikle üzülmeyecektim, asla.
"Konuşmayacak mısın? Bak haklısın, yemin ederim çok pişmanım Su. Sadece... Hani uzun süreli bir şey değildi. Bir anda oluverdi işte. Anlayamadım. Seni asla üzmek istemezdim..."
"Ya kes!.." Diye kükredim.
"Sen ne yüzle bana açıklama yapmaya çalışıyorsun? Yok pişmanmışmış, bir anda oluvermişmiş, beni üzmek istemezmişmiş. Sen kimsin Beliz? Sen kimsin beni üzecekmişsin? Saatler önce sen benim için bir hiç oldun. Ama öğrendiğim iyi oldu. Belki diğer ilişkilerimde de ayartmayı becerirdin. Sen bunları gidip Murat'a anlat. Bir anda oluverdi öyle mi? O yüzden mi, 'Ya... Çok gıdıklanıyor yapma' diyordun?" diye onun o anki ses tonunu taklit ettim. Sinirle yumruklarımı sıktım.
"Bunu söyleyecek kadar vakit bulabiliyorsun demek ki." Suratı kıpkırmızı kesilmişti, gözleri parlıyordu. Eliyle ağzını kapatarak dışarı koşturdu ve ben de o anda sinirle ağlamaya başladım. Sakinleşmek
için derin soluklar alarak yumruklarımla başımı sıkıştırdım. Gökyüzü, güneş, otlar, çimenler, bulutlar, çiçekler, böcekler, dağlar, Dağhan...
Elimin yandığını hissederek yüzümü buruşturdum. Uzun tırnaklarım avuçlarımı neredeyse delmiş, geriye dört tane, incecik yara bırakmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi işime odaklanmaya çalıştım ve Beliz'i görmezden geldim. Ciddiye almaya değmez bir insandı ne de olsa.

Keyifle tebessüm ettim. Elimi kavrayan sert eli başparmağımı huylandırıcı bir yavaşlıkla okşuyor fakat buna istemsiz olarak tepkisiz kalıyordum. Diğer eli belim ve kalçam arasındaki çukurda durmuş, beni kendine bastırıyordu. Notalar eşliğinde hafifçe sallanışlarımız karşısında heyecanlanıyordum. Dikkatle yüzüme bakıyor, her bir noktamı inceliyordu. Bedenim, bıraktığı kuvvetli hisse karşı kaskatı kesilmişti. O ise benim aksime son derece rahattı. Beni böyle gergin görmekten zevk alıyordu hatta. Ah, loş ışıkta parlayan ela gözlerinin en derinlerine inebilmek beni öylesine mutlu ediyordu ki... İçgüdü misali dudaklarımı ısırıverdim. Buna karşılık olarak belimde olan elini kalçama indirdi ve aniden dudaklarımı dudaklarına hapsetti. İçkinin sert tadıyla burnumu kırıştırdım. Dili ağzımı aralayıp dilimle dans ediyor, beni bir kez daha keşfediyordu. Elini bırakarak kollarımı boynuna doladım ve sağ elimi saçlarının arasından geçirdim. Bu his, inanılmazdı. Şuan beni çılgınca öpen kişinin o oluşu beni daha da memnun ediyor, elimden geldiğince aceleci ve tutkulu öpücüklerine karşılık vermeye çalışıyordum. Kendimi tutamadan boğuk bir sesle inledim. Bu daha da hoşuna gitmiş olmalı ki bacaklarımı ayırarak beni beline yerleştirdi, öpmeye devam ederek bir yere taşımaya başladı. Bacaklarımın arasında, o yerde hissettiğim sertlikle tekrardan inledim. Şimdi ise iki kalçamı da kavramış, birini okşarken diğerini sertçe avuçluyordu. Deli cesaretiyle dudağını ısırarak kendime doğru çektim. Buna karşılık olarak yürümeyi bıraktı, bana baktı. Bakışlarının üzerimde bıraktığı etkiyle ağzımı araladım. Dişlediğim dudağı şişmiş ve kızarmıştı. O kadar... Seksiydi ki...
O dudaklar tekrardan dudaklarıma örtülerek diğerine göre daha fazla aceleci davranmaya başladı. Elinden birini kalçamdan ayırarak bacaklarımın arasındaki o hassas yere doğru yalvartıcı bir yavaşlıkla ilerletti. Ağzına doğru inleyerek dudaklarımı ondan ayırdım ve hissettiğim yoğun zevk dalgasıyla başımı geriye doğru attım. Tek bir dokunuşu böylesine çıldırtıyorken daha fazlası neler yapabilirdi aklım almıyordu.
Bunu bana göstermesini istiyordum. Daha fazlası için yalvaracak, belki de yalvartacak ve ikimiz de memnuniyetle zirvelere tırmanacaktık. Şuanki tek isteğim tartışmasız buydu.

Karanlık MisaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin