Arabadan inmek için bile üşeniyordum. Bacaklarımı zorlayarak beton zemine bastım ve son derece ağır adımlarla bahçeden ev kapısına doğru yürüdüm. Anahtar? Neredeydi şu lanet şey? Çantanın altını üstüne getirirken parmak uçlarıma değen soğuk metali çıkardım. Kapıyı açıp büyük bir adım atarak içeri girdim. Yatak odama aynı ağırlıkla çıktım, kıyafetlerimi bir çırpıda çıkararak kendimi duşa attım. Soğuk tenimin sıcaklığa alışmaması üzerine hissettiğim yanma etkisine memnuniyetle gözlerimi kapattım. Neyse ki yarın izinliydim. Ay ışığında parlayan pürüzsüz yüz aklıma gelince başımı salladım. Çoktan unutmam gerekmiyor muydu? En azından umursamamam... İşlerimi hallettikten sonra geceliğimi giydim ve yatağıma büyük bir yorgunlukla uzandım. Uyumak için yalvaran tarafımı bir kenara bırakıp bilgisayarımı kucağıma aldım. "Dağhan Deniz"
Arama butonuna son bir kararsızlıkla bastım. Şaşkınlığımın etkisiyle gözlerim açıldı ve ekrana daha çok eğildim-neredeyse yapıştım- Ne yani? Seafact Şirketler Topluluğu'nun CEO'su yalnızca birkaç saat önce bana ceketini mi vermişti? Ağzımın açık kaldığının farkına vararak çenemi zorlukla birleştirdim. Bilgisayarı aniden kapatarak yatak ve yastıklarımla adeta birleştim, düşünmek için fazla yorgundum. Fazla uykum vardı.Gözlerimi sulandıran güneş ışıklarıyla istemsiz gözlerimi açtım. Dalgınlıkla birkaç kez kırparak uyumadan önce perdeyi kapatmadığım için kendi kendime küfürler saydırdım. Başımı ters tarafa çevirerek uyumaya çalıştım. Telefonumun sesi kulaklarımı tırmalayıp beynime işkence çektiriyordu. Rahat yok mu? Uyumak benim de hakkım... Telefonu çarpmamaya özen gösterdim. "Sabah sabah ne var Beliz?" Gözlerimi ovaladım. "Su, söylesene bana dün geceki suratının hali neydi öyle? Tam kalkarken yanımazdan geçtin gittin. Hani birlikte gidecektik?"
"Yeni uyandığım için fazla kelimeyi kapasitem almıyor. Kahvaltıya bana gel hadi, öptüm." Telefonu yatağa fırlatarak lavaboya girdim. Ardından mutfağa giderek kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya koyuldum. Son sayfalarında olduğum romanı elime alarak okumaya devam ettim. Bir anda çalan kapı zili ürkmeme neden oldu. Belli ki kendimi çok kaptırmışım. Kapıyı açtığım an Beliz'in şirin mi şirin ifadesini görünce başımı yana eğerek sırıttım, üstüme doğru atlayıp bana sarılınca dudaklarım arasından neşeli bir kıkırdama çıkıverdi. Heycanla, "Anlatacaklarım var." Dedi. Mutfağa doğru yürürken "Dinliyorum." Diye seslendim. Hemen arkamdan gelerek sandalyelerden birine oturdu. "Dün gece Serkan Bey beni yarınki toplantıda görmek istediğini söyledi. Sen olsaydın sana da aynısını söyleyecekmiş ama hanımefendi balkonda kim bilir neler yapıyordu... Timur da işten çıkarılmış, her yemek arasında o güzel yüze bakmak çok işime geliyordu ama, yazık oldu." Anlattıklarına neşeyle gülerek ona doğru döndüm, kollarımı göğsümde birleştirerek, "Balkonda bir şey yaptığım yoktu bi'kere. Timur'un sevgilisi var hem, Serkan Bey de umurumda değil dosya getir götürlerini yapmaktan memnun kalabilirim yarın için." Dedim. Ocaktaki yumurtayı tabaklarımıza servis ettim. İştahlı bir şekilde tabağımdakileri yedikten sonra masadakileri yerleştirdim. Salona giderek Beliz'in yanına oturdum. "Bir şey soracağım, bu Seafact Şirketinin sahibi..."
"O adam çok yakışıklı. Selay bile onun peşinde, ki şaşırılacak şey değil. Ama biliyor musun adam kimseye yüz vermiyormuş. Dün gece de gittiğimiz restauranttaymış. Kızlar durmadan lavaboya gitmek için izin aldılar fark etmedin mi?" Sözümün yarıda kesilmesinden dolayı afallarak yanaklarımı şişirdim. "Her neyse beni ilgilendirmiyor, Rusya'ya da bir şirket açacaklarmış. Haberin var mı diye soracaktım." Diyerek geçiştirdim. Beliz bu halimden memnun olmamış bir şekilde başını iki yana salladı. "Sende bir şeyler var, anlat çabuk." dedi. Daha fazla diretmesini istemediğim için olayı anlatmaya başladım.
"Dün gece balkona çıktığımda üşümüştüm, bir anda omuzlarımda bir ceket fark ettim. Arkama döndüğümde bir adam vardı işte, elimi uzatmamı bekledi. Adının da Dağhan Deniz olduğunu söyledi."
"Ciddi olamazsın! Kesin aranızda bir şey olacak, artık uzun bir ilişkiye de ihtiyacın var hem. Eh, yani sen de etkilendin." Elimi şaçlarıma daldırarak tutamlardan birini parmaklarım arasında oynamaya başladım. "Hayır, tam olarak etkilendiğim söylenemez," diyerek basit bir yalan uydurdum. "Çok nazik biri, ama bir şey fark etmiyor işte oldu bitti. Bir daha da karşılaşmayız. Ben kısa süreli ilişkilerimden gayet de memnunum." Beliz, muzipçe gülümseyerek dudağını dişledi.
"Ayy, kesin çok yakışıklıdır. Kısa oldu bu, daha fazla anlat!"
"Anlatılacak bir yanı yok ki. Kibar, zeki olduğu her halinden anlaşılan uzun boylu biri işte."
"Uzun olması çok büyük bir avantaj değil mi şekerim, insan deve kadar oluncakarşısındakinin uzun boylu olması ayrıcalık oluyor." Kıkırdayarak ellerini ağzına götürdü.
"Beliz, bana ne bundan. Oldu bitti sonuçta anlattığıma pişman etme. Hayatımda biri var zaten, gayet de seviyorum."
"Hayır sevmiyorsun. Murat sevilecek insan değil. Hoşlanıyor, ilgi duyuyor olabilirsin. Sevmene izin vermem." Sırıtarak omzuna dokundum. "Boşver bunları. Hadi koşuya çıkalım biz."Beliz'le koşudan sonra bir şeyler içmek için eve yakın bir kafeye oturduk. Üşüdüğümü hissettiğimden neredeyse koşar adımlarla kapıdan içeri girdim. Masalardan birine geçerek siparişleri verdik. Telefonumun melodisi kulağıma dolarken elimi resmen montumun cebine daldırarak telefonu çıkardım. Arayan kişinin Murat olduğunu görünce bir an içim ısındı. "Murat?"
"Neredesin diye soracaktım, güzelim. Özledim." Kalın sesindeki sarhoş edici etkiye karşı direnemeyerek sersemce gülümsedim. "Evin ordaki kafedeyiz, gel hadi."
"Beş dakikaya oradayım." Telefonu kapatarak sevinçle ellerimi çırptım. "Murat geliyor!" Beliz memnuniyetsizlikle gözlerini devirdi. "Eksik kalsaydı."
"Öyle deme," dudaklarımı ısırarak gözlerimi kırpıştırdım. "Ondan çok hoşlanıyorum."
"Koskoca Dağhan Deniz'le muhabbetin olmuşken Murat'ı ne yapıyorsun ki? Daha 2 ay önce Pelin'le mesajlarını yakalamadın mı?" Gülüşüm yüzümden silinirken somurtkan ifadem yüzümde kendini belli etmeye başladı.
"Affedersin de, Murat'a hak veriyorum. Aramızda öyle yakınlaşma olmuyor. Pelin'in de elinden geçirmediği erkek kalmadı. Gelip geçici işte." Kollarımı göğsümde birleştirerek yanaklarımı şişirdim. Başımı başka yöne doğru çevirdim.
Murat'ın şahane kemikli yüzü, ahenkle savrulan siyah saçları, bronz teni gözlerime büyük bir şölen yaşatıyordu. Hayranlıkla süzmekten zor da olsa vazgeçerek ayağa kalktım. "Bebeğim," Belime yerleştirdiği elinin bıraktığı yanma etkisi zonklayan şakaklarıma doğru sıcak bir geçiş yaptı. Dudaklarımı dişlemeyi bırakarak yanağına sulu bir öpücük bıraktım. Dudakları ince olsa da düzgün dişlerini mükemmellikle ortaya sunuyordu. Bana doğru göz kırptıktan sonra Beliz'in elini sıktı.
"Neler yaptınız bakalım kızlar?"
"Koşudan geliyoruz. Sen neler yaptın?" Dedim cıvıldayarak. Kolunu omzuma attığında rahatsızca kıpırdanarak hafifçe tebessüm ettim.Kendimi koltuğa yorgunlukla bıraktım. Beliz her nedense Murat'ı kötülediği gibi yanında da bir güzel konuşuyordu. Belki de fazla kıskançtım, emin değilim. Popomun altında titreyen telefonu elime aldım ve gelen mesaja baktım, Murat'tandı.
'Yarın seni yemeğe götürmeme izin var mı güzelim ;)' Munzurca sırıttım.
'Mm... Ajandama bakmam gerek. Bakalım senin için boş zamanım var mı,'
'Hadi ama lütfen!' Biraz beklesin diye düşünerek mutfağa gittim ve kendime sıcacık bir kahve yaptım. Kokunun tadını çıkarırken kapının rahatsız edici zili ısrarla çalıyordu. Yanaklarımı şişirerek kapıya yöneldim. Kapıyı açmamla birlikte uzun kolların belimden sarılarak ayaklarımı yerden kesmesi bir oldu. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım ve siyah saçlara baktım. Hoşnut bir şekilde dudaklarımı ısırdım ve gülümsedim. "Murat," diye kedi gibi mırladım. O da bundan memnun olmuşçasına kapıyı kapattı ve beni koltuğa yapıştırarak üstüme çıktı. Dudaklarını bana doğru uzatarak dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. Geri çekilerek beni süzdü. Ardından yeniden uzanarak minik dediğim öpücüğü biraz fazla abartarak uzun soluklu bir öpüşmeye çevirdi. Dudaklarımı aralamam için yaptığı onca şeyden sonra dudaklarımı araladım. İstekli dili benimkini bulduğunda sıcak, ıslak bir mango tadı tüm ağzımı istila etti. Etkisine kapılarak içimden, derinlerde bir yerden kısık bir inleme çıkıverdi. Belli ki duyduğu hoşuna gitmiş, dudağımı dişlemişti. Dayanamayarak gözlerimi açtım ve kıkırdadım. "Acıdı." Dedim, en azından demeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Misali
RomanceÖylesine hüzünlenmişti ki, gözlerinden yaşlar süzülüverdi. Kızaran burnunu çekti, dolgun dudakları istemsizce aralandı. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. İçinde cebelleştiği yoğun duygusu gözlerini karartmıştı. Belli belirsiz tebessüm etti ve ıslak topra...