La Maritza | ZoSan

71 8 31
                                    

Bir beyefendinin sarı saçları ufak bir esinti ile dalgalanıyordu. Sarı saçlı bey, sigara izmaritini yere atarak ayağı ile söndürdü. Kulağı arkasına aldı bir ilmek saçı. İçeri adımladı, kıyafetlerini düzeltti. Kırmızı, eski perde açıldığında iç çekti oyununu sergilemeden evvel. Romeo rölünde iken bütün zarifliğini konuşturuyordu genç adam. Naif dudakları susuyor, vücudu dile geliyordu âdeta. Juliet'i ise henüz 16 yaşındaki gencecik kızın biriydi. Kızın kahverengi saçları arkasından örülmüştü genişçe. Sahnenin balkonundan Romeo'ya sesleniyordu o da.

Dökük sahnenin karşısındaki koltuklardan birinde oturan yeşil saçlı adam yakasını düzeltti. Kırmızı perde ardından sergilenen oyunu pür dikkat izliyordu. Romeo rolündeki genç ilgisini çekmiş olacak ki gözlerini ondan ayıramıyordu bile.

Melankolik aşık Romeo içindeki hayranlıkla bakıyordu genç kıza. Genç kız seslendi ona;

"Ah, Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen..?"

"İnkar et babanı, adını yadsı!"

"Yapamazsan, yemin et sevdiğine.

Vazgeçeyim olmaktan ben."

Yarım saatlik bir sürenin ardından bitivermişti oyun. Güzel kız ve Sarışın genç selamladı seyircileri, sonra birlikte perde arkasına kaçtılar elbet.
K

ırmızı perde kapandığında ise eski perdenin üzerindeki yamaları inceledi yeşil saçlı adam. Salondaki insanlar dağılmaya başladığında yavaşça kıpırdandı o da. Ayağa kalktı, cebinden üç beş kuruş çıkardı. Parlak demir parçalarını avucunun içine alarak çıkışa doğru yürüdü.

Avucu içindeki bir kaç kuruşu tiyatronun girişinde bulunan çirkin adama uzattı. Karşısındaki düzgün giyimli, varlıklı görünen adamı fark eden görevli hemencecik dikeldi. Zoro fısıldadı.

"Yarınki gösteride en öndeki koltuklardan birini benim için ayıracak olursanız çok memnuniyet duyacağım, efendim."

Çirkin ve yoksul adam başını sallayarak onayladı. Zoro yavaşça geri adım attı. Tiyatronun bulunduğu binanın köşesine geldiğinde üstü açık, şık gri arabasının kapısını açtı cebinden bulduğu anahtarla. Koltuğa yerleşti.

Geceleyin, odasına balkonun penceresinden ay ışığı yansıyordu. Yeşil saçlı adam tavana bakıyordu ruhsuzca. Elleri birbirine kenetlenmiş, hissettiklerinin heyecanıyla titriyorlardı. Yatağı yanındaki oymalı komodini üzerinde bir küllük vardı. Küllük üzerinde üç beş sigara söndürülmüş, izmaritleri orada bırakılmıştı. Tiyatroda hissettiği hayranlık ne ritimsizce çalan müziklerdi ne de klişe oyunlaraydı. Onun hissettiği duygular, orada büyük bir ustalık gösteren oyuncularaydı, oyuncuyaydı.

Ertesi akşam yine tiyatro salonu kapılarında bulmuştu kendini. Kapı önündeki çirkin adam dudakları arasındaki puroyla birlikte para topluyordu müşterilerden. Zoro içeri doğru adımladığında başını eğerek onayladı sadece.

Roronoa en öndeki koltuklardan birine oturdu gelişigüzel bir şekilde. Boyaları soyulmuş duvarlar üzerinde bir afiş vardı, tiyatroda oynanacak oyunları gösteren.

20.30 - Berlin

21.15 - Amadeus

22.00 - İhtiras Tramvayı

Bir kaç dakikanın ardından ilk oyun başladı, ne yazıktır ki aradığını bulamamıştı Zoro bu eski oyunda. Elbette, oyuncuların performansları muhteşemdi. Lakin gözleri o günkü Sarışın'ı aramıştı sürekli. İlk perdede umduğu şey yoktu ne yazık ki.


Kırmızı, yamalı perdeler tekrar açıldığında ikinci oyun başlamıştı. İlk dakikalardan itibaren gözler önüne sermişti Sarışın kendini ve oyunculuğunu. 'Salieri' rolüne bürünmüştü bu sefer. Temiz beyaz gömleği üzerine siyah bir ceket giymişti. Yakasına ise dantelli bir aksesur yerleştirilmişti. Ah, ne kadar da güzeldi o yüz! Peki ya oyunculuğuna ne demeli? Bu eski salonu âdeta ihtişamıyla taşıyordu genç çocuk! Yine de uzun sürmedi bu güzel an. Perdeler son kez açıldığında başka bir oyun başladı, Sarışın'ın oynamadığı bir oyun! Gözlerini kıstı Zoro, yüzünü ekşitti. Elbet ki bu yaptığı saygısızlık sayılırdı fakat tiyatroya bakış açısı değişmişti iki oyunla. Artık güzel olan oyunlar değildi, güzel olan oyunculardı! Önemli olan o değil miydi zaten, cihanın en güzel oyunu bile yazılsa üç beş yeteneksiz adam dikersen sahneye; oyun değerini yitirirdi anında. Ne dikkat çekerdi ne de izlenmeye değer bir yanı kalırdı.

Elleri paltosu cebindeydi tiyatro salonundan çıkarken. Çıkıştaki görevlinin üzerine içtiği ucuz puro sinmişti. Zoro başını çevirdi adama doğru, sordu:

"Sarışın oyuncunuz. Dün Romeo bu gün Salieri rolünde oynayan. Adı nedir kendisinin?"

Adamın alnı buruştu düşünürken. Ardından kimden bahsettiğini anladı Zoro'nun.

"Sanji, efendim. Eğer siz isteyecek olursanız yarın oyunların bitiminde tanıştırabilirim sizi."

Zoro başta düşündü, sonrasında elini kaldırıp kibarca reddetti başını sallayarak.

"Teşekkürlerimi sunacağım fakat şimdilik adı benim için yeterli. Belki ilerleyen zamanlarda."

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Kısa oldu ama devam ettiricem bunu 🙏🙏

Burdaki beyefendi Zoro 🤝 Ben

Ne yazdım bilmiyorum okuyunca da kafam almadı yanlış felan varsa ya da eklememi istediğiniz bi fikriniz varsa alırım bi yorum 😍😍

Yazarken Dorian Gray'in Portresi'ni referans aldım.

(ama la maritza ne alaka bilmiyorum, sadece hoşuma gitti galiba 🙏)

Okuduğunuz İçin Teşekkürler.

666 Kelime

Şarkılar | OneShotSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin