Bölüm 16︱Teselli Kabul Etmez Bir Acı

71 9 82
                                    

Keyifli Okumalar Dilerim 🕊️

5 SENE SONRA

Her şey tam olarak ne zaman bu denli değişmişti bilmiyordum. Kalbim ne zaman bu kadar acı çekmişti? Birisini kaybetmek en son ne zaman böyle hissettirmişti?

"Hazan,"

Kendime gelerek önümdeki evraklara ardından tepeme dikilmiş adama baktım.

"Buyurun," dedim sertçe yutkunarak bu aralar fazla dalgındım ve çok göze batıyordu, biliyordum.

"Evrakları, satış departmanı müdürüne imzalattıktan sonra bilgi işleme bırak."

Başımı aşağı yukarı salladım, tek yaptığım ayak işleriydi. Çalışma hayatımı hiç böyle hayal etmemiştim, aslında hiçbir şeyi böyle hayal etmemiştim.

Kalbimdeki kuşları öldüren adamı bir gün sevmeyi bırakacağımı bile düşünmemiştim. Sevgilerim, arkadaşlıklarım, ailem hepsi sonsuza dek aynı kalır sanmıştım.

Kalbimin yine kuşlarımı öldüren bir adama aşık olması kasıtlı mıydı onu bilmiyordum işte. Oysa o, kuşlarımı yaşatacak gibi hissettirmişti.

"Ay hayır ya!" dedi biraz ilerimde bilgisayar başında oturan Eda "Yağmur yağıyor."

Bakışlarımı cama çevirip dışarı baktım, gerçekten hızlı bir şekilde yağmur yağıyordu. Neyse ki eve servis ile götürülüyorduk aksi halde şemsiyem yoktu ve eve gidene kadar sıçana dönerdim.

Elimdeki evrakları alıp, satış müdürünün odasına yürürken ayağımdaki toplu ayakkabılara küfür edecek gibi oldum. Sadece çalışma arkadaşlarımla olduğum bir ortamda insanların gözüne neden hitap etmek zorundaydım ki?

Müdürün kapısının önünde durduğumda içeriden gelen gülüşme seslerine karşı dişlerimi sıktım, hak ettiğim gelecek gerçekten bu muydu? Kapıyı tıklatıp gel komutunu beklediğimde içerideki konuşmalar ve gülüşmeler o kadar sesiydi ki beni duymamışlardı.

Biraz daha yüksek sesli olacak şekilde tıklattığımda yine ses gelmedi. Kapıyı yavaşça açıp içeriye adımladığımda kafamdan başlayıp omuzlarımdan aşağı dökülen kahveyle donup kalmıştım.

"Sana gir dedim mi?"

Krem renkli kazağım tamamen kahve olurken gözlerimi kırpıştırıp kirpiklerimin ucundaki damlacıkların düşmesini bekledim.

"Ben..."

Elimdeki evraklar da ıslanmıştı, şimdi onlarca evrağı baştan çıkarmam lazımdı.

"Salak da değilsin ki bilmeyesin. Müsait olsam gir derdim değil mi?"

Müsait olmaması evli bir kadınla flörtleşmesiyken bana bu şekilde ahkam kesmesi sinir bozucuydu. Ve ondan daha donanımlı olduğum halde tek bir söz dahi söyleme hakkına sahip olmamam daha sinir bozucuydu.

"İmzalamanız gereken evraklar olduğu için---"

"Bana işimi mi öğretiyorsun?"

Nihayet bakışlarımı kaldırıp, kafasındaki tek tel saçı dökülmemiş adama baktım. Bu kadar gamsız ve rahat bir hayat yaşa belki çoğu erkeğin saçı dökülmezdi.

Emek verenlerin, emeklerinin karşılığını alamaması haksızlık değil miydi? Haksızlık bile olsa bunu umursamayan var mıydı?

"Git şimdi o evrakları tekrar çıkar." dedi ardından beni boydan süzdü "Tabii önce üzerini temizle."

KUŞLARI ÖLDÜREN ADAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin