2.Bölüm; VİCDAN MAHKEMESİ

47 6 2
                                    




AKGÜN GÖKSOY'DAN

Aracın arkasında hareketsizce yatan bedene değiyordu gözlerim. Boylu boyunca uzanmış, kumral uzun saçları koltuktan aşağı doğru sarkıyordu.

Hiç değişmemişti.

Hala inatçının tekiydi.

Küçüklüğünde benimle evleneceğini iddia eden o kız çocuğu, şimdi kim olduğunu bilmediği bir yabancı gibi bakıyordu gözlerime.

Oldukça da haklıydı.

Abisi, Ozandan sonra gerçekten de unutmuştu beni. Çok küçüktü istese de hatırlayamazdı. Abisini benim öldürdüğümü öğrenseydi, aynı şekilde kalabileceğini hiç sanmıyordum. Depo'ya yaklaştığımızda, yavaşça bedenini kucağıma aldım. Araç sonunda durduğunda, şoför seslendi. "Abi, geldik."

"Tamam aslanım.", dedim onaylayarak.

Arabanın kapısı açıldığında, yavaşça inerek Hazal'ı sarsmamaya çalıştım.

Çünkü bu aptal kız, sarsılmalardan sonra delicesine kusardı ve ben şu an ne arabamı ne de üzerimdeki takımımı mahvetmesini hiç istemezdim.

Araçtan tamamen indiğimde depoya doğru ilerlemeye başladım. Kapının önüne geldiğimizde adamlardan biri "Buyur abi.", diyerek kapıyı açtı.

İçeri doğru girip deponun en ortasındaki sandalyeye Hazalı oturttum. Üzerinde ki uzun kollu Tişörtü bileklerine doğru iyice çekiştirdim. İp bileklerini kesip, kanatabilirdi. Canı çok yanabilirdi. Bileklerini iyice kapattıktan sonra yanındaki ipler ile ellerini ve ayaklarını bağladım.

Eğildiğim yerde doğrularak kontrol ettim. Her şey tamamdı, şimdi yalnızca Hazalın uyanmasını bekleyecektim. Ve sonunda oyun başlayacaktı.

Deponun kapısına ilerlerken içerde bulunan adama doğru söylendim. "Eğer uyanırsa sakın ona dokunmayacaksın. Her ne yaparsa yapsın elini bile sürdüğünü görürsem öldürürüm seni!"

Hazal'ın saçının teline bile bir zarar gelirse bütün her şeyi yakıp yıkardım.

Hazal zaaftı.

Bir süre ona oynayacağım oyun yüzünden kalbi paramparça olacaktı fakat bu oyunu oynamak zorundaydım.

"Emrin olur abi!", dedi başını eğerek.

Depodan çıkarken son bir kez arkama dönüp baktım ve adama kapıyı kapatması için işaret verdim.

1.5 SAAT SONRA

Saatler geçmişti fakat hala bir ses seda yoktu. Telefonun başında, depodaki adamlarının birinin aramasını bekliyordum hala.

Nasıl olurda bu kadar süre boyunca uyanmazdı.

Yanımda oturan Kıvanç'a baktım.

"Akgün, abicim bu kız niye hala uyanmadı?", dedi merakla.

"Ne bileyim Kıvanç!", dedim bastırarak. "Ben de onu düşünüyorum."

"Kalk ve depoya git! Uyandır şu kızı.", dedi suratını buruşturarak "Sıkıldım burada beklemekten, mekana geçeceğim."

Başımı salladım "Tamam git sen, ben de depoya geçiyorum."

Hızla ayaklanarak kapıya doğru yöneldim. "Buyur abi, bir isteğin mi vardı?", dedi kapıdaki adamlardan biri.

YÜZ BİN DÜŞÜNCEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin