Bölüm 4: Geç Saat

48 15 5
                                    

İşten çıkmış eve giderken bitmek üzere olan sigaramdan son bir duman daha çekip yere attım. Adımlarım yavaşlarken kendimi duvara yasladım ve bugün az da olsa kafa dinlemek için karşı apartmanın balkonuna bakmaya başladım. Onu izlemek iyi hissettiriyordu.

O kadın her zamanki gibi oturmuş kahvesini yudumluyor, bu seferde başka bir adamla güle oynaya konuşuyordu. Sıkıntıyla bir nefes verdim.

Tekrar bir dal daha çıkarırken şu aralar üzerime ciddi anlamda bir bitkinlik düşmüş gibiydi. Sigarayı yakıp bir duman çektim içime. Saniyeler sonra telefonum çalınca arayan kişinin babam olduğu bilincinde telefonu açtım.

"Alo," dedim balkona bakarken. Kadın, adam bir şeyler deyince duru bir gülümseme bıraktı. Güzel görünüyordu.

"Nerede kaldın lan şerefsiz?" Babam ardı ardına hakaretlerini sıralarken susmasını bekledim. "Her gün eve onda gelinir mi Allah'ın belası. Bizi zıvanadan mı çıkarmaya çalışıyorsun?"

"Yavaşça geliyorum baba, acelem yok." dememle beraber bir kez daha küfür edince dişlerimi sıktım. Acaba çıldırmadan önce ilk bu adamı mı vursaydım? Sonra Alpay'ı halleder en sonunda da kendi kafama sıkardım.

İlk defa tekrar cevap verme gereksinimi duymadan telefonu yüzüne kapattım ve sakince cebime koydum. Bir süre daha orada dursamda sigaram bitince doğruldum ve balkona son bir bakış atıp uzaklaşmaya başladım.

Rüzgar sert esmeye başlayınca siyah hırkamın kapşonunu kafama geçirdim ve ellerimi cebime soktum. Bugün mont giymemiştim. Soğuk havayı hissetmek iyi olur diye düşünmüştüm ama lanet olsun ki şimdide kıçım donmuştu. Eve yavaş adımlarla giderken üşüdüğümü düşünmemeye çalıştım.

Yaklaşık 20 dakika sonra apartmanın önüne geldiğimde elimi cebime attım ve anahtarı çıkarttım. İçeri girip ellerimi ovuşturdum ve ağzıma götürerek sıcak nefesimi üfledim. Buz gibiydi hava anasını satayım.

Bizim daireye girerken olabildiğince sessiz olmaya çalışmıştım. Çünkü telefonu babamın yüzüne kapatmıştım ve eğer hiç sorun olmadan odama geçebilirsem kavga etmeden rahatça, stressiz bir uykuya dalabilirdim. Ama eğer yatmadan babama yakalanırsam ve en kötü ihtimal olan kavgayı edersek büyük ihtimal öfkeden kudurur bir halde sabaha kadar tavanı izleyecektim.

Ben dış kapıyı kapatır kapatmaz birden koridorun ışığı açılınca olduğum yerde irkildim. Gözlerim ayakta sinirli bir vaziyette dikilen adama kayınca suratımı astım. Ne bekliyordum ki?

"Saat 11'e geliyor.." dedi tehlikeli bir sesle. Ayakkabılarımı çıkartıp doğruldum ve dümdüz suratına baktım. "Evet ne var bunda?"

Benim ters ters konuşmama karşı yumruklarını sıkarken "Telefonu suratıma kapattın." dedi bu sefer. Babamın alev gibi parlayan gözlerinden bu sefer harbiden iyi sinirlendiğini anladım. Bok vardı bende demi! İlla işten çıkar çıkmaz eve gelmek mi zorundaydım? Bu nasıl bir manyaklıktı?

O sıra koridorun ucundan beliren Alpay'a kaydı gözlerim. Sarı saçları yataktan yeni çıktığını belli edercesine dağınıktı. Altında gri bir eşofman, üstünde ise beyaz tişört vardı. Büyük ihtimal çişe kalkmıştı canım kardeşim.

"Ne oluyor ya?" dedi uykulu, boğuk sesi ile konuşurken. Babam sanki her geçen saniye daha çok sinirleniyormuş gibi eliyle beni göstererek "Ne olsun yine dışarda sürtüp sürtüp eve geliyor." dedi.

Beni ona şikayet etmesi sinirimi bozuyordu. Alpay sessizce sırıtırken bakışlarını bana çevirdi. Göz göze geldiğimizde tam olarak bana odaklandı. "Ne oldu yine nerelere takıldın?" dedi göz kırparak. Cevap vermeyecektim.

hayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin