İyi okumalar.
-
Yamaç yatakta otururken sakin, düşünceli ama bir o kadar da morali bozuktu. Dizlerini hafiften kendine çekmiş, sırtını bazaya dayamış parmaklarını ise birbirine kenetlemişti. Ela gözleri odanın her bir noktasında dolaşırken kaskatı kalmış bedenini derin nefesler eşliğinde rahatlatmaya çalışıyor, Alpay'ın tam bu dört duvar içerisinde onu öptüğünü unutmaya çalışıyordu. Fakat bunda pek başarılı olduğu söylenemezdi.
"Of ya.." diyerek ellerini kaldırdı ve sertçe kafasına vurdu bir kaç kere. "Kendine gel oğlum. Olmadı öyle bir şey." Gözlerini kaldırdı ve tam karşısında kapalı bir vaziyette duran ahşap kapıya dikti. "Kardeşin o senin." dedi.
Bu gerçeği asla benimsememişti. Çünkü Alpay onun kardeşi falan değildi. Sadece yıllardır aynı çatı altında bu kelimeyi duyarak yetiştirilmiş ama asla kabullenme zahmetine girmemişti. Alpay'la her kavga ettiğinde onu 'O senin kardeşin Yamaç.' diye uyaran annesini hep görmezden gelmişti. Ama şimdi çaresizce 'kardeş' kavramına sarılıyor olması sonu olmayan bir yolda koşmaktan farksızdı.
Bu sefer bakışlarını kapıdan çekti ve masasında duran çekmeceye çevirdi. İçinde duran paketin varlığı Yamaç'ı rahatsız etmesine rağmen hala ondan kurtulmamıştı. Neden olduğuna dair bir fikri yoktu. Sadece... bilmiyordu işte.
Odanın kapısı tıklatılınca olduğu yerde doğruldu ve "Evet?" dedi.
"Müsait misin?"
Alpay'ın sesini duyunca bir kaç saniye donakalsa da yutkunarak kendine gelmeye çalıştı. O günden beri Alpay'ın yüzüne dahi bakmamış, onunla karşılaşmamak için elinden geleni yapmıştı. Şimdi ise ne yapacağını bilmiyor, sinirinin yanına peydah eden tedirginlikten kurtulmaya çalışıyordu.
"Değilim," dedi ters bir sesle. "Git babama söyle, geleceğim birazdan." Dayılarına ziyarete gideceklerdi ve babası ikisinide götürmeye kararlıydı. Alpay ile aynı ortamda bulunmak; bu düşünce Yamaç'ın midesini bulandırıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Mecburdu.
Kapının ardından bir süre ses gelmesede saniyeler sonra Alpay yavaşça içeri girdi. Yamaç kafasını kaldırıp ona bakarken "Lan çıksana! Geleceğim diyorum." diye hafiften sesini yükselterek konuşunca Alpay kapıyı arkasından kapatmakla meşguldü.
"Alpay," dedi Yamaç titreyen elini ayağa kalkarken silkeledi. "Git."
Alpay ona cevap vermezken keskin bakışlarla bir kaç saniye onu süzdü. Yamaç zaten küçüklüğünden beri kötü bir ruh halinde dolaştığı için göz altları çökmüş, siyah saçları özensiz bir şekilde dağılmış, stresten dolayı dişleriyle dudaklarını ezmekten yara olmuş bir şekilde gezinirdi. Ama şimdi bunun iki katı daha kötü bir halindeydi. Alpay burnunu kıvırarak baktı ona. Gerçekten abartıyordu.
"Ne oldu depresyona mı girdin?" diye sordu ellerini kot pantolonun cebini koyarak. Yamaç dişlerini sıkarak baktı ona.
"Ne istiyorsun?" diye sordu gergin bir şekilde. Artık iyice dibinden ayrılmaz olmuştu. Kesinlikle ikinci bir işe girip daha fazla para biriktirmek şart olmuştu.
Alpay "Seni." dediğinde Yamaç bir kaç saniye anlamayarak ona baksada daha o olayı çözmeden sarışın genç kahkaha atarak ona yaklaştı ve elini omzuna koydu. "Şaka yapıyorum gerizekalı. O surat ne öyle?"
Yamaç bir ona birde omzundaki eline baktı ve Alpay'ı sertçe ittirdi. Şaka mı? Öyle ummak istiyordu ama demin dediği şeyin ihtimali inanılmaz korkunçtu. "Şakanı sikerim senin." dedi ona öfkeyle bakarken, omzunu kazıma isteğinden kurtulmaya çalıştı.
"Her neyse." dedi Alpay ona daha fazla yüklenmeyip sarı saçlarını eliyle geriye taradı. "Çabuk hazırlan." deyip odadan çıktığında Yamaç hemen arkasından kapıyı kitledi ve derin bir nefes verdi. Değişikti. Fazlasıyla değişikti. Olaylar çığrından çıkmıştı. Bir an babasının bu öpüşme durumunu öğrendiğini düşündü ve tüyleri diken diken oldu. Beş parasız bir şekilde sokakta dilencilik oynardı muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayalet
Novela JuvenilHani demiştim ya, benim defterimin sayfaları çoktan kapanmıştı. Kaderin artık benimle bir işi yoktu. Öylece yaşayıp gideceğim diye.. İşte o gün; tam orada aslında benim defterimin bırak kapanmayı daha sayfalarının açılmadığını bile yeni anlamıştım...