İyi okumalar ❤️
Yamaç, anahtarı unuttuğu için kapının zilini çaldı ve ayakkabılarını hızlıca çıkartıp beklemeye başladı. Birazdan kopacak olan kıyameti az da olsa sezebiliyordu. O yüzden gelene kadar telkinler vermişti kendisine. Gerçekten sakin olmak zorundaydı, gerçekten! Bu sefer edecekleri kavga daha kötü sonuçlanabilirdi çünkü.
Kapı açıldığında karşısında pişmiş kelle gibi sırıtan bir Alpay görünce çokta şaşırmadı. Kesin birazdan babasıyla yapmak üzere olduğu kavgayı zevkle izleyecekti. Suratını asarak içeri geçtiğinde Alpay kapının önünden çekildi ve kapattı. Montunu çıkartırken hafiften kaşları çatılmıştı. Ses seda yoktu.
Ayrıca deliye dönmüş babası neredeydi?
Montunu askılığa asarken gözleri şüpheyle sarışın gence kaydı. Onun yüzündeki ifade ile farkındalığa varırken kaşlarını havaya kaldırdı. "Lan..." dedi anlamayarak. "Kandırdın mı beni?" sesine yansıyan bariz şok emareleri uzaktan belli oluyordu. Alpay hala sırıtırken ellerini önünde birleştirdi ve suçlu çocuklar gibi bir ayağını zemine sürttü.
"Kandırmak demeyelim de; olabilecek bir kıyametin önüne geçtim." dedi üvey abisine bakarken. Yüzünden anlaşılan dumura uğramışlık onu tatmin etti. Yamaç sert bir soluk verdi.
"Taşak mı geçiyorsun lan benimle?" deyip öfkeyle üstüne yürüdü. Artık onun olur olmadık saçma hareketlerine tahammül edemiyordu. Olabilecek bir kıyametin önüne mi geçmişti? Şaka mıydı bu? Alpay böyle şeyleri umursamaz aksine Yamaç'ın, Kemal Demir'le yapacağı kavgayı dört gözle bekler, zevkle izlerdi. Gerçi Yamaç gururuna yediremediği için bunu bir 'kavga' olarak nitelendiriyordu. Aslında o adamla yaptığı şey kavga değil; babasının ailesinin önünde onu zorbalamasıydı. Yamaç çoğu kez fiziksel bir karşılık vermemek için direnir, onu lafları ile vururdu. Bu da pek işe yaramazdı.
Fakat yine de şuan ki olduğu duruma şükretmesi gerekiyordu. Tabii şükür etmek ne kadar onluk bir eylem olmasada...
Çünkü Yamaç daha küçük bir çocukken babasının ona yaptığı fiziki ve psikolojik şiddet daha fazlaydı. Haddi hesabı yoktu. Şimdi büyümüştü ve gerektiği kadar kendisini savunup koruyabiliyordu. Gözlerinin önüne bir perde inerken eski anılar zihnini kuşattı. Babasının onu mahallenin ortasında koca bir demirle dövdüğünü hatırladı. Okulda merdivenlerden düştüğünde kırılan bacağı ile hastaneye götürüldüğünü ve merak edip bir kere dahi gelmediğini hatırladı. Annesinin her zaman ona bir hataymış gibi baktığını, yaralarıyla ilgilenirken sanki oğlu olduğu için mecburiyetten yapıyormuş gibi davranan hallerini anımsadı. Daha 5 yaşındayken; kendi banyosunu bile etmeyi beceremezken üstüne bir karabasan gibi çöken sorumlulukları vardı.
Alpay, Yamaç'ın gözüne inen o kara perdeyi görmüştü. Ne düşündüğünü bilmiyordu ama sinirden köpürmesi gerektiği yerde durgunlaştığına göre pekte hoş şeyler geçmiyordu aklından.
Ela gözlü adamın daldığı yerden çıkamadığını fark edince boğazını temizleme ihtiyacı hissetti. Yamaç gelen sesle irkilerek karşısındaki sarışın adama çevirdi harelerini. Şimdi bomboş bakıyordu.
"Babam uyuyordu." dedi Alpay ne diyeceğini bilemeyerek. O böyle sessizleşince bazenleri geriliyordu. Bu da o anlardan biriydi. "Bende o uyanmadan seni çağırayım dedim. Sıkıntı çıkmasın diye.."
Yamaç ela gözlerini kıstı. "Sadece bunun için mi?" sorgulayarak. Eğer sadece bunun içinse karşısındaki adamın artık ciddi anlamda bir kişilik sorunu yaşadığına kendini ikna edecekti. Bu tanıdığı Alpay olamazdı.
Alpay elini ensesine atıp kaşıdı. Akabinde derin bir nefes verirken dikleşti. "Bugün yanıma birisi geldi." dedi Yamaç'ın tepkisini ölçmeye çalışırken. "Elvan'dı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayalet
Novela JuvenilHani demiştim ya, benim defterimin sayfaları çoktan kapanmıştı. Kaderin artık benimle bir işi yoktu. Öylece yaşayıp gideceğim diye.. İşte o gün; tam orada aslında benim defterimin bırak kapanmayı daha sayfalarının açılmadığını bile yeni anlamıştım...