Bundan sonraki bütün bölümler uzun uzun olacak, bir aksilik çıkmazsa...
İyi okumalar ʕ •̀ ω •́ ʔ
👻
Yarın pazar olduğu için masaya oturmuş, bilgisayardan oyun oynuyordum. Oldukça stresli olduğum için bunu çevremede yansıtıyordum. Ellerim klavyede dolaşırken gözlerimi kaldırdım ve duvar saatine baktım. Saat sekize geliyordu.
Bu geceyi güzelce atlatmam lazımdı.
Daha Alpay uyumak için odaya gelmemişti. O gelmeden uykuya dalmak ve yokmuş gibi davranmak en iyisiydi ama son günlerde sinirlerim bozulduğu için uyku tutmuyordu. O yüzden bende yapılabilecek en kötü seçimi yapıp lol oynuyordum. Çünkü neden olmasın? Madem sinirliydim üstüne tuz biber ekerdim bende.
"Lan ananı sikeyim! Öyle q mu atılır orospu çocuğu."
Yanımdaki adc oyunu trollüyordu. Bende tuz biber ekme işini fazla abartarak destek aldığım için birazdan monitöre yumruk atmak üzereydim. Derin bir nefes vererek sandalyede geriye yaslandım ve siyah tutamlarımı karıştırdım. Terlemiştim.
Birden odanın kapısı açılınca irkildim ve ayağa kalktım. Alpay elindeki elmayı ağzına götürüp ısırırken sakince içeri girdi. Mavi gözlerini küçük odada gezdirdikten sonra bakışlarını bilgisayar başında oturan bana çevirdi. Göz kırparak "Ne yapıyorsun?" dediğinde "Seni ilgilendiren bir şey yok." diye tersledim onu. İnatla benimle konuşmaya devam ediyordu. Amacını az çok anlamıştım o yüzden elimden geldiğince yüz vermemeye çalışıyordum.
"Eeh yeter ama ha.." dedi ağzının içinde homurdanırken. "Her soru sorduğumda tribe mi gireceksin böyle?" Elmadan bir ısırık daha aldı ve birkaç adımda yanıma gelip sandalyenin arkasına geçti. Ağzından kıkırtı kaçarken "Bu sinirle lol oynamak senin neyine amına koyayım. İyice kafayı mı yemek istiyorsun?"
"Evet kafayı yemek istiyorum. Malum bu aralar sinirimi bozan bir kardeşim var. Bende sinirime sinir katayım." dedim öfkeyle. Oyunda tekrar dirilince masaya biraz yanaştım ve ekrana odaklandım. Hala ellerini sandalyeye dayamış bir vaziyette arkamda dikildiği için kasıntı bir şekilde duruyordum.
Başımı çevirip "Geri çık lan." dediğimde gözlerini devirip geri çıktı. O ara telefonu çalmıştı.
Telefonunu açıp "Efendim bebeğim?" dedi yavşak bir sesle. Dişlerimi birbirine geçirdim. Mouseyi avcumun içinde sıktım. Birde sevgilisi vardı şerefsizin.
"Kim diyor?" dedi anlamayarak. Oyuna dikkatimi vermeye çalışıyordum ama Alpay arkamda sevgilisi ile konuşurken konsantre olamıyordum.
"Ha dior.." dedi sonra anladım gibisinden ellerini sallayıp.
Dolabın aynasından hareketlerini izleyebiliyordum. Bakmak istemiyordum ama gözüm kayıyordu. Yıllar sonra benim yanımda bu kadar rahat durabilmesi artık iyice garibime gitmeye başlamış, içimde rahatsız edici bir hissin uyanmasına sebep olmuştu.
Küçükken bana korkuyla bakan o mavi hareleri artık yoktu.
Aynadan göz göze geldiğimizde bir süre benim ela gözlerime baktı ve ardından serseri bir gülüş atıp daha demin yaptığı gibi göz kırptı. Sinirle oyuna döndüğümde tekrar öldüğümü görünce "Sikecem artık ya..." diye isyanla mouseyi atarak bıraktım ve eski sandalyede geriye yaslandım. Salak yüzünden kırk yılda bir oynadığım oyunumda zehir olmuştu.
O sevgilisi ile konuşurken oyunu saldım ve ayağa kalktım. Sigara içme ihtiyacı ile sandalyeyi camın önüne çektim ve pencereyi açtım. İçeri buz gibi hava akın ederken gülümsedim. Ben kış insanıydım ya..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayalet
Teen FictionHani demiştim ya, benim defterimin sayfaları çoktan kapanmıştı. Kaderin artık benimle bir işi yoktu. Öylece yaşayıp gideceğim diye.. İşte o gün; tam orada aslında benim defterimin bırak kapanmayı daha sayfalarının açılmadığını bile yeni anlamıştım...