Bölüm 4

19 4 1
                                    


Öztekin Tekstil & İzel Çil Giyilebilir Teknoloji Projesi Sözleşmesi yazısını okuduğumda gözlerim fal taşı gibi açıldı, bana zorla imza attırmayacaktı değil mi? Kollarında debelenirken sol omzumdan gömleğim aşağı doğru kaydı bir anlık gözleri açıkta kalan omzuma bakıp sonra hızla dosyanın son sayfasını açtı.

Hayır! Hayır bu tam bir saçmalık. Zaten adım yazan yerlere İMZAM ATILMIŞTI!

***

Hissettiklerim  sessiz bir el gibi yavaşça boğazımı sıkarken düştüğüm bataklığın aslında çok daha büyük çok daha derin olduğunu ve ben çırpındıkça daha çok battığımı gösteriyordu. Neyin içine düşmüştüm? Sahte imza atılmıştı. İmzam birebir taklit edilmişti. Bu adam kimdi? Benden ne istiyordu çünkü sadece bir reklam uğruna bu kadar ileri gidilecek bir durum değildi bu.

Ona o gün meydan okuyuşum geldi aklıma. Bir ego savaşına çevirmişti olayı. Önce ayağına getirtti, şimdi benim sözde imzamla projeye onay verdirtti ve sadece bunları o gün ona baş kaldırıp reddettiğim için yaptı.

Kolumu bıraktığında düşmemek için masanın köşesine tutundum. Yüzündeki zafer mimiklerini görmek isteyeceğim en son şey olacağından belgeleri alıp camın önüne doğru yürüdüm. Sözleşmenin her satırını tek tek atlamadan okurken ellerim titriyordu. Bir elimi cama yaslarken anlaşmanın fes edilmesi durumunda ödenecek meblağ dudak uçuklatıcıydı. Omuzlarım hüsranla çökerken buraya geldiğimdeki umutlarım sessizce ortadan kayboldu. İstediği belki de bir özürdü, özür dilemek istemesem de onunla bir iş yapmak istemeyişim daha ağır basıyordu. Midem bulanmaya başlamıştı, zorunluluk hissi vücudumu ele geçirdiğini işte o zaman anladım. Buradan hemen gitmeliydim. Sadece bir kereliğine dedim içimden sadece bir kere pes edeceğim ve bir daha bu adamı görmeyeceğim.

Dosyayı incelerken fark etmemiştim, demin kendimi ayakta durabilmek için tutunduğum masasının köşesine yaslanmıştı. Kalın kolları ellerini önünde bağladığı için siyah ceketini sıkıyordu. Gözlerim gözlerini buldu, tepkilerimi ölçüyordu, yüzünde beklediğim bir gülüş ya da alay yoktu. Yarım bir nefes aldım.

"Benim adıma imza attığınızı söylememe gerek var mı? Bunu siz yaptırdınız değil mi?" Sesim soru sormaktan çok sitemkardı. 

"Böyle bir şey olduğuna dair kanıtınız var mı? Çünkü başka birinin attığına dair kanıtınız da yok." Ses tonundaki kendinden eminlik artık katlanılamaz haldeydi. Ağzıma gelen safra tadı ile yüzümü buruşturdum. 

"Bakın size o gün kaba davrandığımın farkındayım ve ben..." cümlemin devamı çıkmıyordu ağzımdan. Özür dilenecek bir şey yapmamıştım ama bu sözleşmeyi kabul etmek sanki bu adamın hayatıma zorla sızması gibi bir şeydi.

Cümlemin devamını bekler gibi kafasını aşağı yukarı ağırca hareket ettirdi. 

"Ben, ben özür dilerim yaşanan durum için. Konunun buralara geleceğini düşünemedim ama şuan hali hazırda bir kaç projem var bu işe ayırabileceğim yeterince zamanım yok, üzgünüm." dedim.

Hesap soramıyordum bile. Resmen yenilmiştim. Burayı yakıp yıksam da 'evet yaptım, düzenbazım ben' diyecek biri değildi. İlk defa özür dilemek kanıma dokunmuş, canımı yakmıştı. Gözlerim dolduğunda kafamı başka yöne çevirdim, yanında ağlayarak her şeyi daha da batırmak istemiyordum. Söylediğim yalana sarılıp bir umut cevap bekledim.

Ağır ağır yanıma yürüdü, tam karşımda aramızda iki adım mesafe bırakarak durdu. Çok yakınlaşmaması iyi bir şeydi yoksa konuşurken kafamı kaldırmak zorunda kalıyordum ama hala parfümünün kokusunu alacak kadar yakınımda olması rahatsız ediciydi.

SENİN İÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin