8. BÖLÜM

73 11 53
                                    

-Buğra Diner

Aceleyle evden çıkan Tuğra'nın peşinden bende çıktım. Ne olduğunu anlamadan Tuğra'nın peşine arabaya bindim. Arabayı hızla sürmeye başladı. Ne olduğunu sormaya korkmuyor değildim.

"Tuğra, ne oluyor?" diye sordum sakince. Sorumu yanıtlamadan çalan telefonunu açtı.

Görüntülü aramadaki karşı tarafı görünce şaşırdım. Hem de fazlasıyla. Eda, sandalyeye bağlanmış ve ağzı bantlıydı. Başında dikilen Kenan Bey'i görünce tüm taşlar yerine oturdu. Gerçekten inanılmazdı. Ayberk ile gizli gizli çıkmasından bir işler karıştırdıkları zaten belliydi. Aptallık bendeydi. Peşlerine adam takmadım.

Tuğra," Yapma!" diye yalvarmaya başladı. Başımı uzattığımda gördüğüm şey gözlerimin kocaman açılmasına neden oldu. Kenan Bey, sigara izmaritini Eda'nın sol omuzunda söndürüyordu. Bu... Bu onun için fazlasıyla acı verici olmalıydı. Çığlıklarından da anlaşılıyordu.

Tuğra'nın direksiyonu tutan elinin gerildiğini fark ettim. O kadar sıkı tutuyordu ki... Ve Tuğra'yı ilk defa yalvarırken görüyordum. Hem de babasına. İntikam almak için aylardır plan yaptığı babasına hem yalvarıyordu hem de Eda'yı kurtarmak için tüm kanıtları geri vermişti. Yedekleriyle beraber, evet.

Telefon bir anda kapandı. Tuğra beni görmezden ve duymazdan geliyordu. Şuan tek umurunda olan şey Eda idi.

Telefonun kapanmasıyla beraber öfkeyle bağırıp direksiyona vurmaya başladı. Kollarından tutmaya çalıştım ama nafileydi. Bağırarak direksiyona vurmaya devam etti. "Koruyamadım." diye mırıldandı. "Allah kahretsin! Koruyamadım!" diye bağırdı. Direksiyona yeniden vurdu. Geriye çekildiğinde sırtını koltuğa yasladı. Derin bir nefes alıp vermeye çalıştı. Gözyaşlarını sildi.

Tuğra'yı en son çocukken ağlarken görmüştüm. Şuan ağlaması ve sebebi de Eda için olması garip gelmişti. Aslında garip olan bir şey yoktu. Gerçek buydu.

~

En son hatırladığım şey vahşice omuzumda sönen sigaralardı. Sonrasını ve şuan boş bir araziye nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Üzerimdeki atlet ile havanın esmesiyle üşümüştüm. Ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Ağzımda da yine bant vardı.

Etrafıma bakındığımda birkaç fabrikanın olduğu, kurumuş otların ortasında yerde yatıyordum. Kendimi kaldırdım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Telefonum, ulaşabileceğim hiçbir şey yoktu. Aklıma bir dizide izlediğim fikir geldi. Arkadan bağlanmış olan ellerimi ön tarafıma geçirmek için ellerimi bacaklarımdan geçirdim. İlk birkaç deneyişimde olmadı. Ama vazgeçmeden yapmaya devam ettim. Nihayet ön tarafa geçirince hemen ayaklarımı çözdüm ve ağzımdaki bandı çıkarttım. Ağzımla elimdeki ipi birkaç dakika boyunca çözmeye çalıştım. Nihayet çözdüğümde ayağa kalktım. 

Neredeydim?

Hemen karşımda duran yola doğru koşmaya başladım. Bir ihtimal bir araba geçer de bana yardımcı olur diye.. Yaklaşık 2 saat olmuştu bir tane bile araba geçmemişti. Yavaş yavaş yürüyordum bir yandan da. Yürüdüm. Ağladım. Deniz'i düşündüm. İzmaritlerin oluşturduğu yanan sol omzuma baktım. İçler acısıydı. Hava giderek soğuyordu. Üzerimde sadece bir eşofman ve atlet vardı. Allah'ım yardım et!

İki tane fener gördüm birden. Yerimde sıçrayacaktım resmen ama ona bile gücüm kalmamıştı. Her an yığılabilirdim. 

Arabanın önüne doğru geçtim. Kolumu kaldırıp beni fark etmelerini sağlamaya çalıştım. Ama kollarımı kaldıramadım.

Araba, bana iyice yaklaşınca durdu. Beyaz fenerlerden arabanın ne olduğunu ve arabadan inen iki kişiyi ilk başta fark edemedim. Bana yaklaşıp önümde duran iki genci gördüğümde mutluluktan yerimde sıçramak istiyordum ama dediğim gibi gücüm yoktu.

BENİM DENİZİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin