16

2.1K 78 3
                                    

"YA YETEEEEER" benim çok fazla yüksek çıkan sesimle ikiside birden durmuş bana bakmışlardı "YA Siz ne yapıyorsunuz?" Ekin derince yutkunup yerden kalmıştı. "size diyorum!" dedim sert bir ses tonuyla "bu it seni rahat-" Eren 'in sözünü hemen kestim "o it değil! ve olayları bilip bilmeden ne saldırıyorsun adama! rahatsız ettiği falan yok!" "ne?" Eren'in kasları şaşkınlıkla havalanmış yüzüme bakıyordu "bu seni rahatsız etmiyor muydu?" bezmiş bir şekilde nefesimi dışarı verdim "etmiyordu Eren biz tanışıyoruz" dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle, Eren saçlarını düzeltip üzerini silkeledi "E kızım baştan söyleseydin ya" elini Ekine uzatarak "kusura bakma Kardeşim ben yanlış anladım seni, Eren ben" ben ve Ekin şaşkınlıkla Eren'e bakıyorduk ki Eren tekrar "Eren ben" dedi, Ekin yavaşça Eren 'in elini sıkarken "Ekin bende" ellerini ayırıp bana döndüler "e nerden tanışıyorsunuz siz?" diye sordu Eren "çok uzun mesele Eren sonra anlatırım ben sana" dedim Eren'e kaş göz yaparak bir yandan da 'bizi iki dakika yanlız bırak' der gibi ileriyi işaret ediyordum kaşlarımla "ozman ben bir suraya da bakayım Baran benimle gelsene" Eren giderken Baran'ı da yanında götürmüştü, onlar gözden kaybolduğu an Ekinin boynuna atmamıştım, elleri sıkıca belimi kavrarken başını saçlarına daldırıp uzunca kokladı, bu hareketi kalbimdeki kelebekleri uçururken yanaklarının ısındığını hissetim, elleri yavaşça belimden ayrıldığında bende ondan ayrıldım istemeye istemeye.

Yaklaşık on saniye bakışmamızın ardından "ne zaman geldin? ve bana neden mardine geldiğini söylemedin?" diye sordu, "yeni gelmiştim ve sana söyleyecektim" "nezaman söyleyecektin?" dedi tek kaşını kaldırarak, "aslında sana öylesine soruyormuş gibi adresini sorup süpriz yapacaktım, ama beni yine bulan sen oldun" dedim sırıtarak. Eliyle oturmam için işret verdi "gel biraz oturalım şuraya" az önce kalktığım sandalyeye tekrardan oturduğumda oda karşıma oturup sandalyesini biraz daha bana yaklaştırdı, "ne kadar kalacaksın burda?"
Sorusuyla biraz düşündüm "aslında şuan boşum, davam falan yok tabi bu olmayacak da demek değil yani heran ola bilir ama şöyle bakınca bir hafta falan burdayız gibi" dedim hafif bir tebessümle. "Eren de mi burda kalacak" dedi tek kaşını kaldırarak "evet abim Eren'i benim peşinden sürükledi ben nereye o oraya" dedin dudaklarımı büzerek, bakışları bir kaç saniye dudaklarıma kaydığında yutkunma ihtiyacı hissetim ama yutkunmamış kendimi tutmuştum, boğazını temizleyip bakışlarını gözlerime sabitledi, "nerde kalıyorsunuz?" "bu sana ikinci kez evimin adresini verişim olacak ama" "kocana veriyorsun sonuçta bir sey olmaz" yanaklarının yandığını hissedince bakışlarımı kaçırdım birden böyle bir sey söyleyeceğini tahmin etmemiştim. "telefondakinden çok farklısın" anlamadığım için kaşlarımı çatarak bakışlarımı ona çevirdim "anlamadım" "utangaçsın ve utanınca çok tatlı oluyorsun" yanaklarımın artık alev aldığını hissede biliyordum "hayır utangaç değilim, ve telefonda ki gibi derken" "telefonda ağzına geleni söylüyorsun ama şuan karşım da tek kelime bile edemiyorsun" "ne alakası var bunun utangaçlıkla!" "yanakların domates gibi olmuş Esila" iki avcumla yanaklarını kapattım "hiçte bile" güldü ardından gülüşü büyüyüp kahkaha ya döndü o gülünce bende istemsizce gülmüştüm, boşuna dememisler gülmek bulaşıcı diye.

"sen böyle değil de telefon da benimle konuşan Esila gibi mi davransan böyle sanki karşımda başkası varmış gibi hissediyorum" "ne uzun konuştuk be Komtan" bir anlık ağzımdan kaçan şeyle gözerimi büyütüp ona baktım "işte böyle sen böyle konuş benimle" güldüm "benden utanmaya geren yok" "senden utanamam sen benim kocamasın" güldü, ay buna gülmek nede çok yakışıyor öyle.

Komutan la biraz daha konuşmuştuk aradan baya bir zaman geçmişti, o bana kendinden bahsetmişti bende ona kendimden bahsetmiştim. Bir ara tekrar evinin adresi sormuştu bende söylemiştim, askeriye ile arasında yarım saatlik bir yol olduğunu söylemişti, bende arada bir gelirim demiştim.

Komtanım (Texting) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin