03

25 4 0
                                    

Eve geçtiğimizde hepimiz kendimizi bir taraflara atmıştık. Gece kendi odasında uyukluyordu, Hazal arabada uyuduğu için uykusu yoktu. Bu yüzden salonda koltuğun üzerinde telefonuyla takılıyordu. Ben ise kendi odama geçmiş elimde numara ve isim olan kağıda bakıyordum. Bütün ev işlerini bırakmıştık. Bir telefona bir de kağıda bakıp duruyordum. Kaydetmeli miydim? Kaydersem, onlar da beni kaydetsin diye aramalı mıydım yoksa mesaj mı atmalıydım? Kaydetmezsem neden kaydetmedi? Diye düşünürler mi? Bir daha başka bir yerde karşılaşır mıydık? Onu yemeğe davet etmemi söylemişti, o bahaneyle arasam ne olurdu? Bir sürü soru kafamı oyalıyordu. Hiç düşünmeden numarayı tuşladım ve kaydettim.
Esat Yener.
Tam kaydet tuşuna bastım ve, çıkacaktım ki,
ARA TUŞUNA BASTIM!
elim ayağıma dolandı ve ne yapacağımı bilemeyerek yatağın diğer tarafına fırlattım telefonu. Elimle yüzümü kapadım ve dizlerimi kendime çektim. O sırada telefondan bir ses geldi. "Alo?" Atarken yanlışlıkla hoparlöre almış olmalıydım. Gözlerim pörtlemiş bir şekilde telefona baktım. "Alo, kimsiniz?" Diye sordu. Telefonu aldım elime tek hamlede. "Alo, Esat'ı aramıştım ben ama?" Dedim. "Evet, benim?" Dedi. "Ben Açelya. Kaydet diye aradım." Boğazımı temizledim. "Anladım, teşekkür ederim. İyi geceler." Dedi. "Hey! Dur bide yemek işi vardı." Diye atıldım. Ne yapıyordum? Çok saçma davranıyordum. "Ha, bir akşamda düşündün demek." Dedi. "Düşündüm, eee." Dedim. Hangi gün gidecektik? Nereye gidecektik? O gün uygun muydu? Başka bir işim var mıydı? "Eee, düşünmedin mi?" Dedi. Gözümün tekini ovuşturarak konuştum. "Pek düşünmemiştim, Perşembe günü, saat sekiz de gidelim. Nereye gideceğimizi de sen seç." Yatağa yatar pozisyona geçtim.
Esat'ın güncesinden;
"Tamamdır. Şu oto tamircinin tam karşısında bir cafe vardı. Batuhan orada çalışıyor hatta, oraya gidelim. Olur mu?" Dedim ve hiçbir ses gelmedi. "Açelya?" Dedim yumuşak bir sesle. Biraz bekledim. Yine de hiçbir ses gelmedi karşı taraftan. Sadece bir nefes sesi. Sonra tekrar. Ve tekrar. Uyuyakalmıştı. Saat gecenin biriydi. "Ah, Açelya." Devam ettim. "Yeni tanıştığın çocuğa araba masrafını ödetmek isteme, o çocuğu ara ve uyuyakal." Telefonu kapatıp kapatmamak arasında gidip geliyordum. İki şekilde de hiçbir şey değişmeyecekti. Kızın konturu boşa gitmesin diye telefonu kapattım. Bende yatağıma geçtim ve ışığımı kapattım.

Açelya'nın güncesinden;
Uyandığımda hava yeni aydınlanıyordu. Ben Esat'la konuşurken uyuyakalmıştım. Kesin benimle dalga geçmişti. Saate baktım. Sekizi on geçiyordu. Kalkıp kendime kahve yapmak için mutfağa gittim. Gece ortalıkta yoktu. Hazal ise koltuğun üzerinde uyuyordu. Bu kız da canı nerde olmak isterse oradaydı. Uyandırmak istemedim ancak o kadar kötü bir pozisyonda uyuyordu ki her yeri tutulabilirdi. Daha sonra da bize söylenirdi. "Hazal, gel yatağına yat. Her yerin tutulacak." Dedim fısıldayarak. "Hmm." Dedi. "Hazal, hadi." Dedim sırtına dokunarak. "Düşünmem lazım." Dedi uykulu bir sesle. Bir gözünün yarısı açık bir şekilde döndü bana. "Saat kaç?" Diye sordu. "Sekiz on beş." Dedim. "Sen bu saatte ne yapıyorsun?" Diye sorularını devam ettirdi. "Ne çok soru soruyorsun Hazal." Dedim ve çaprazında ki koltuğa oturdum. "Tamam be, kahve yapacaksan bana da yapsana. Onda projeye gidicem ben." Dedi. "İyi tamam, yaparım. Gece'nin dersi var mı?" Diye sordum.
Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Kaç gün yoksun?" Diye sordum. Bu sefer çok soru soran taraf ben olmuştum. "En fazla iki, ararım alırsın vallahi uğraşamam o kadar." Dedi ve kalktı. Bende kalktım ve mutfağa gittim. Tam çıkacakken sordum. "Kahvaltı?" Sesim yankılanmıştı. "Olur, iki gün sizin yemekleri ararım." Güldü. Kettle su koydum. Evet, biz üç öğrenci olarak aile parası ile geçindiğimiz için öyle lüks kahve makinemiz yoktu. Demliğe su ve çay koydum, ocağa koydum demliği de. Sonra dolaptan salatalık, domates, peynir ve zeytin çıkardım. Hazal zeytin ve peynire bayılırdı. Çekmeceden kahvaltılık çikolata çıkardım. En son olarak da asılı olan ekmek poşetini aldım. Herşeyi hazırladıktan sonra Gece'nin odasına gittim. Mışıl mışıl uyuyordu. "Gece, hadi kahvaltı hazır." Dedim. "Tamam." Dedi. Saçını okşayarak, "Yapmayacak mısın?" Cevabı çok netti. "Geliyorum." Odasından çıktım. Tam çaprazda banyo vardı. Işığı yanıyordu. Hazal duşa girmişti. "Hazal! Hadi hazır kahvaltı çabuk ol!" Dedim. "Tamam!" Diye seslendi. İçeri geçip kettle'a baktım. Durmuştu. Gece çay içerken kahvaltıda, Hazal kahve içmeyi tercih ediyordu. Ben de Hazal'ın tarafındaydım. Bazı zevklerimizin uyuşmadığı zamanlar da oluyor yani. Gece saçını toplayarak oturdu. Bende aynı sırada Gece'nin çayını dolduruyordum. "Hazal!" Dedim bağırarak. Saçına havlusunu bağlamış geliyordu. "Geldim." Dedi sessizce. İkimizin kahvesini doldurup, oturdum. Hemen yemeğe başlamışlardı. Ben çok ac hissetmiyordum, kahvemi içiyordum. "Bombayı patlatayım mı?" Diye sordum. "Söyle, gece sadece uyudun." Dedi Gece. Gece'nin kendi ismini laf arasında kullanması garip geliyordu. "Olabilir." Diye karşılık verdim. "Dün sizin yanınıza kasadan dönerken konuşuyorduk ya." Dedim. "Ee?" Dedi sabırsız Hazal. "O ödedi benim araba masrafımı, zaten biliyorsunuz. Dedim olmaz öyle şey, oda dedi "Sende beni yemeğe çıkarır ödersin borcunu o zaman."" Gece'nin çayı boğazında kalmıştı, öksürmeye başladı. Hazal "Ne!" Diye bağırdı. "Evet, işte bu tepkiyi bekliyordum!" Dedim sevinçle. Ellerimi birbirine vurdum çocuk gibi. "Ciddi misin?" Dedi Gece. "Hemde çok. Perşembe akşamı saat sekiz de, yemeğe gidiyoruz." Dedim ve ikinci şokları da üstlerinde bıraktım. "Oha kızım! Ne ara hallettin bu kadarını be!" Diye birazcık bağırdı Hazal. Arkaya doğru çekilerek ellerimi havaya kaldırdım. "Yaparım ben!" Devam ettim. "Onu bunu geçin de iki gün var Perşembe gününe. Alışveriş falan mi yapsak bana?" Dediğimde Hazal ayaklandı. Bardağını da alıp, "Kızlar biliyorsunuz ben böyle alışveriş işlerini çok severim ama," a'yı biraz uzatarak söylemişti. "Şimdi kaçmam lazım, derse geç kalacağım!" Koşarak kendi odasına gitmişti. "Ee Gece, gidicek miyiz?" Dedim kahvemi doldurmak için ayaklanırken. "Gidelim, aşkım. Gidelim de hangi parayla?" Haklıydı. Nereye ve hangi parayla gidiyorduk. Kahvemi bir köşeye bırakıp parayı koyduğumuz kavanoza baktım. Sadece birkaç bozuk para ve 250TL vardı. Elime alıp Gece'ye döndüm. "Yetmez dimi?" Diye bir bakış attım. "Cık, yetmez." Dedi. Oflayarak, geri bıraktım parayı. Gece elini çenesine koymuştu, dirseği de masaya dayılıydı. "Hazal! Sende para var mı?" Diye sordum. Banyonun kapısından, diş fırçasıyla kafasını uzattı. Olumsuz yönde kafasını salladı. "Ne yapacağız?" Diye sordum. Gece elini bilmiyorum anlamında kaldırdı. Kahvemi yudumladım. Sonra Hazal içeriye girip günlük elması için buzdolabına baktı. "Ee, bitmiş elma? Ayrıca bu buzdolabı bomboş." Dediğinde Gece'yle birbirimize baktık. "Bide mutfak alışverişi yapılması gerek yani." Dedi Hazal. İkimizde kafamızı salladık Gece'yle. "Kaç para var peki?" Diye devam etti konuşmaya Hazal. Gece cevapladı. "250TL." Doğru dürüst hiçbir şeye yetmezdi. "50TL'de bende var hadi, 300." Hazal hala çabalıyordu. "Aile parası diye diye bitti. İş bile bakmadık, ailemize güvenerek. Şuan benimkiler biraz sıkıntıya düşmüşler. İş yokmuş." Dedim, masaya bakarak. "Benimkiler zaten beni düşünmüyor bile, zengin züppeler." Dedi Gece. Ona üzülüyordum. Ailesi çok zengin olmasına rağmen onu düşünmüyor, aynı evde olmalarına rağmen görmezden geliyorlardı. "Şükret, ailen var!" Diye bağırdı Hazal. Ona daha çok üzülüyordum. Yetimhanede büyümüştü ve ailesini bulmak için çok çabalamıştı. Ancak ne yaparsa yapsın bulamamıştı. Gece sustu. "Kavganın sırası değil. Hazal, geç kalacaksın." Dedim ve onu kapıdan geçirdim. O gittiğinde Gece'ye döndüm. "Onun yanında ailen hakkında biraz daha saygılı olman gerek." Diyerek uyardım. "Biliyorum ama-" Derken sözünü kestim. "Daha fazla gerek yok bu konuyu konuşmaya." Diyerek kapattım. Odama geçtiğimde üstüme oversize olan ve kahverengi - krem karışımı bir renk sweatshirt giydim. Altıma ise siyah düz bir kot pantolon giyerek odamdan çıktım. Gece'ye bakındım. "Burdayım!" Dedi. "Çıkıyorum ben!" Dedim, hala nerede olduğunu anlamamıştım. "Tamam! Nereye?" Diye sordu. "İş bakacağım!" Diyerek ayakkabılarıma uzandım. "Okey! Dikkat et, öptüm!" Dedi. Kapıyı açıp çıktım.

Neredeyse bir saattir oradan oraya bakıp duruyordum. Şuana kadar, sadece iki yere girip görüşme yapmıştım ve ikisinin fiyatı ve koşulları makul gelmemişti. Çantamda kulaklığımı ararken, yürüyordum. Sonra biri çarptı. Hafif çarptığı için sarsılmıştım. "Çanta, düşer sanmıştım." Dedi daha önceden aşina olduğum ses. Kafamı kaldırıp baktım. Bu Esat ne zaman peşimi bırakmayı düşünüyordu? "Ne klişe şeyler. Bide kitap olsaydı elimde, tam olurdu." Dedim ve kaşlarımı kaldırdım. "Aynen! İşte bu!" Dedi bir anda. Neyin kafasını yaşıyordu? "Doğruyu söyle, sabahtan beri beni takip ediyorsun. Değil mi?" Diye sordum yürümeye başlarken. "He, tabi tabi. İşim gücüm yok seni takip edeceğim." Dedi ellerini cebine koyarken. Kablolu kulaklığımı hala çantamda arıyordum. Bunu fark etmiş olan Esat, cebinden beyaz, kablolu kulaklık çıkardı. Telefonuna takıp müzik açtı. Kulaklığı da kulağına takıp ellerini gene cebine koydu. Yüzüne baktığımda gözlerini kapatmıştı, öyle yürüyordu. "Gıcık." Dedim fısıldayarak. "Bir şey mi dedin?" Dedi kulaklığın tekini çıkarıp. "Yok bir şey, ne dinliyorsun diye sordum, merak etmiyorum artık." Deyip çantama geri döndüm. "Hadise dinliyorum. Nerdesin Aşkım şarkısı." Dedi. Şaka mı yapıyordu. Şaşırmış bir şekilde ona döndüm. Hadise mi? Nerdesin aşkım şarkısı mı? "Ciddiyim, gel bak." Dedi kulaklığın tekini bana uzatırken. Ciddi mi diye kulaklığın tekini alıp kulağıma taktım. "Gözlerini doktora götürüyosun,
Yakınını göremiyosun niye beni kesemiyosun?
Ay aman zillerimi çalıp nereye kaçıyosun?
Körebe mi oynuyosun? dolaba mı saklıyosun?
Nerdesin aşkım? burdayım aşkım,
Nerdesin aşkım? burdayım aşkım,
Kara kara gecelere perde çekiyosun,
Aşka geliyorum oh." Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Esat gibi birinin Hadise'nin Nerdesin Aşkım şarkısını dinlemesi kadar komik ne olabilirdi? "Ciddisin." Dedim güler bir sesle. "Niye? Dinleyemem mi?" Diye sordu. "Yok canım, banane. Dinleyebilirsin tabiki." Deyip önüme döndüm. "Neden dışarı çıktınız ve kaç saattir saçma sapan yerlere girip duruyorsunuz Açelya Hanım?" Diye sordu. "Aha! Demek ki beni takip ettin! Yakalandınız Esat Bey." Takip etmese nereden bilecekti? "Pes, tamam. Ettim ama merakımdan. Yoksa ne işim var senin peşinde?" Ya dimi dimi kesin. "İş arıyorum, var mı yardımcı olabileceğin bir şey?" Diye sordum. "Bu kılık kıyafetle kim işe alır acaba." Diye kafasını döndürüp fısıldadı. "Ne dedin?" Diye sordum sanki duymamış gibi. "Ya, bizim Batuhan'ın kafesinde garson arıyorlardı aslında, bakarsın belki. Biliyorsundur zaten yerini." Tövbe tövbe, nereden bileceğim ben Batuhan'ın çalıştığı kafenin yerini. "Bilmiyorum, nerede?" Diye sordum. "Nasıl ya? Şu oto tamircinin tam karşısında." Dedi. Hayatta orada çalışmazdım.

Yarım saat sonra kafenin müdürü ile görüşüp, garsonluğa haftaya pazartesi başlayacağımı öğrenmiştim. Ne zaman 'Asla yapmam, etmem' dersem onu yapıyordum. "Ee gelmişken bir kahve vereyim bari?" Dedi Batuhan. "Ver bari." Dedim bende. En azından bir işim olmuştu. Fiyat konusunda da anlaşmıştık. Batuhan gittiğinde Esat'la kaldık. "Ben bir kızları arayım." Diyerek bir köşeye çekildim. Gece'yi aradım. "Efendim?" Diye açtı. Heyecanla konuştum. "Bir işim oldu! Klasik olsa da ve saçma bir yerde olsa da oldu işte!" Dedim. "Kızım, sakin ol. Nerde buldun?" Dediğinde gözlerimi kapadım. "Ya bu Esat varya, takip etmiş beni. Dedi bizim Batuhan'ın cafesinde garson arıyorlardı. Bende geldim işte. Garsonum artık da nerede?" Dedim. Gece "Nerede?" Dedi. Gözlerimi açtım ve karşıya baktım, oto tamirciye. "Şu, geçen gün arabamı getirdiğim oto tamirci varya, onun tam önünde." Dedim. "Bu bir manifest falan mı? Hepsinin şans olması imkansız gibi de." Dedi. Bence de bu kadarı çok fazlaydı. "Bilmiyorum artık, sen ne yaptın?" Diye sordum. "Ya ben öyle oturdum, birşeyler izleyeceğim. Mısır falan patlattım." Dedi Gece. "Ya beni kesin akşama kadar cafe de tutarlar bunlar, haberin olsun. Geç dönersem birde Hazal da yok. Korkarsan gel yanıma." Dedim. Tek kalmaktan çok korkardı. "Neyle geliyorum? Sanki arabam var. Korkarsam, uyurum." Dedi. "Gelir alırım olmazsa birlikte gezeriz?" Dedim. Sesi yumuşayarak, "İyi, bakarız." Dedi. "Haydi, öptüm!" Dedim ve kapattım. Arkamı dönüp baktığımda Batuhan'ı gördüm, kahvemi getiriyordu. Allah bilir filtre kahve getirmiştir şimdi diye düşündüm. Americano getirmişti. Severdim ama Batuhan getirmişti. Teşekkür ederek Esat'ın olduğu tarafa geçtim. "Ne o, çok mu sevdin arkadaşımı? Yanına geçiyorsun geldim de." Dedi Batuhan. "Rica edeceğine dediğine bakar mısın?" Dedim kafamı hafif yana eğerek. "Ne rica edeceğim be? Ayrıca artık ben senin kuman bile sayılırım." Dedi. Bir an gözüm seyirsede, "Kuma mı?" Diyerek biraz çığlık atmış olabilirdim, çok az. "Allah seni kahretsin Batuhan, Allah belanı versin. Gel Açelya, bakma sen buna. Mal bu, gerizekalı. Belli ediyor zaten." Derken Esat, kollarımdan tutmuş arkamdan geliyordu. Nereye sürüklüyordu? Bir elimde kahvem, Esat'a bakmaya çalışırken, bir yandan da nereye doğru gittiğime bakmaya çalışıyordum. Bir süre sonra, "Ay yeter! Nereye böyle? Önünde beni sürüklüyorsun, arkamdan geliyorsun? Allah Allah. Bir rahat bırakın da kahvemi içeyim! Ayrıca da ne kuması? Sen benden falan mı hoşlanıyorsun da öyle birşey dedi o mal?" Diye patladım bir anda. "Mal?" Dedi. Şimdi de yeri gelmişti arkadaşını koruyacaktı bana. "Ya, takıla takıla oraya mı takıldın cidden? Diyorum ki Esat, sen benden mi hoşlanıyorsun?" Diye tekrarladım. "Evet, takıla takıla tam oraya takıldım. Sen neden benim arkadaşıma hatta kardeşime mal diyorsun?" Sorumu duymazdan geliyordu. "Evet, diyorum. Ne şimdi arkadaşını bana mı koruyacaksın, koru. Ben zaten aranızda yeni biriyim, satacaksanız yeni geleni satın!" Dedim, ne kadar saçma bir konu için kavga ediyorduk biz? "Ne satması ya, ne satması? Kavga edince satmış oluyoruz değil mi? Tabi canım, hep öyle zaten!" Bağırdığını farkında değildi. "Perşembe, yemeğe çıkıyoruz ya hani biz! Perşembe günü! Ben onun için para yetiştirmeye çalışıyorum ya! O yüzden o kadar işe girdim! Ben çok meraklıyım sanki çalışmaya! Senle yemeğe çıkmak için ben kıçımı yırtıyorum, sen gel burada bana bağır, çağır! Çok mu hoş şuan düştüğümüz durum? Hoş mu! Ne kaldı şurada perşembeye? Acaba verecekler mi bana perşembeye kadar maaş?" Çok fazla konuşmuş ve bağırmıştım, boğazım acımıştı. "Sen, benimle yemeğe çıkmak için mi girdin işe?" Dedi yumuşacık bir sesle. "Ya, maalesef. Para yok hiç birimizde. He şu arabayı yaptırdığım günden bende 400TL kaldı. Evde var 250TL. Bide Hazal'da var 50TL. Al sana 800 TL. Market alışverişi de yapmamız gerekiyor. Ya aç kalacağız ya da ben elbisesiz kalacağım. Kızlarımı aç bırakmaktansa ben kendimi elbisesiz bırakırım daha iyi." Dedim kaldırıma otururken. Cafenin arka tarafına çıkmıştık. Kimsecikler yoktu. Esat yanıma oturdu. Kolunu attı omuzuma. Kafamı omuzuna çekti. Hafif hafif saçımı okşadı. Gözlerimi kapadım. Hava kararıncaya kadar oturduk. Gün batımını az da olsa - görebildiğimiz kadarıyla - izledik. Daha sonra eve kadar benimle araba yarışı yaptı. Eve girip Gece'yle az birşey konuşup, üstümü de değiştirip direkt yattım.

LalitaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin