Açelya'nın güncesinden;
Uyandığımda kendi odamdaydım. Üstümdekiler değiştirilmişti. Başım çok ağrıyordu. Dünü yarım yamalak hatırlıyordum. Başımı tutarak panduflarımı giydim. Kızların sesleri içeriden geliyordu. Yüzümü yıkayıp seslerin geldiği yere kadar yürüdüm.
"Alo?"
"Efendik, Batuhan."
"Nasılsınız?"
"İyiyiz, sen?"
"Bende iyiyim."
"Ee, neden aradın?"
"Hiç, öyle."
"Ne öyle, var sanki bir şeyler."
"Diyorum ki, şöyle bir yemeğe mi çıksak?"
"Bilmem, çıksak mı ki?" Hazal ve Gece çocukla dalga geçiyordu bildiğiniz. Hazal'ın arkadan kafasına vurup, Gece'nin elinden telefonu çaldım. "Tamam, Batuhan. Çıkarsınız, saat iki gibi AVM'de buluşursunuz. Bırakırım ben Gece'yi." Dedim. Gece'nin yüzü garip bir ifadeye bürünürken Hazal, el kol hareketleri yapıyordu. Omuzumu silktim ve göz devirerek tekli koltuğa oturdum.
"Açelya'm be! Ay, pardon. Teşekkür ederim Açelya." Diyince gülerek,
"Rica ederim, hadi görüşürüz." Telefonu kapattım.
"Ya ne yapıyorsun ya!" Diye cırladı Hazal. "Ne ne yapıyorum ya? Çocuğun iyi niyetini suistimal ediyorsunuz. Seviyor çocuk Gece'yi. Siz anca dalga geçin. Gece, bence duygularınız da karşılıklı hiç kusura bakma." Derken kendime kahve koyuyordum. "Sus be! Of ben ne giyeceğim şimdi?" Diyerek odasına gitti. Birkaç dakika sonra elinde iki etekle döndü. "Hangisi?" Dedi. Biri sütlü kahve rengindeydi. Biri ise düz siyahtı. Hazal'la aynı anda sütlü kahve rengi olanı gösterdik. Üstünde beyaz sweatshirt vardı. "Tamam!" Diyerek banyoya gidip bir şeyler yıkarak birkaç dakika oyalandı. Çıktığında güzel kahve tonlarında bir makyaj yapmıştı.
★
Gece'yi bırakıp Hazal ile gezmeye başlamıştık. Cebimde telefonum vardı. Bir anda titremeye başladı. Çıkarıp baktım.
Annem💗
Neden arıyordu ki şimdi? Normalde hep ben merak edip onu arardım. Birşey olmuş olmalıydı. Hemen açtım. "Açelya, kızım?" Dedi. Sesi biraz hüzünlüydü. Babamla da boşandıkları için babama bir şey diyemezdim.
"Efendim anne? Bir şey mi oldu?"
"Yok kızım, bir şey olmadı. Merak ettim arayayım dedim." Dedi. Sanki ağlıyordu. "Anne bir şey olmuş, sesin ağlamaklı geliyor." Dedim. "Abini Askere yolladık." Dedi. "Nasıl? Beni neden çağırmadınız?" Diye sordum. Olduğum yerde durmuştum. "Ne oldu?" Diye sordu koluma giren Hazal. Elimle bir dakika işareti yaptım. "Abin, gelmeni istemedi. Biz de derslerine çalışıyorsundur diye çağırmadık." Dedi. Gözlerimi kapatıp bir iç çektim. "Anne, tamam kapat. Bu gün güzel bir gün, morelim bozulsun istemiyorum." Diyerek kapattım. "Ne olmuş?" Diye sordu Hazal. "Abimi askere yollamışlar." Dedim ve ekledim. "Askerlikle alakalı her şeye babandan dolayı çok düşkün olduğumu biliyorlar. Sanki komşumuz bakarsan, abim ya abim." Diyerek yürümeye devam ettim. "Boş ver ya. Bizde Esat'ları askere yollarken eğleniriz." Dedi cilve yaparak. Gözlerimi devirerek güldüm. "Aaa! Ben size demeyi unuttum!" Diyerek ona döndüm. "Ne oldu?" Diye sordu korkarak. "Biz Esat'la çıkıyoruz!"
Esat'ın güncesinden;
"Aa! Doruk senin haberin yok!" Diyerek Doruk'a döndüm. "Neyden?" Diye sordu korkarak. "Biz Açelya'yla çıkıyoruz!"
"Ne! Ne ara o cadıyla çıkmaya başladın?"
Açelya'nın güncesinden;
"Ne! Ne ara o çapkınla çıkmaya başladın?" Diye sordu Hazal. "Dün. Bugün ilk günümüz aslında."
"He, daha yeni. Tamam." Dediğinde tekrar koluma girmişti. "Öyle işte." Diyerek kahve içmek için oturduk. Terasa çıkmıştık ve soğuktu. Şimdiden burnumun kızardığını hissediyordum. Hazal kahvelerimizi alıp gelmişti. Sonra tam Hazal'a dönmüştüm ki arkasında dışarıyı izleyen Doruk ve Esat'ı gördüm. Her yerde karşılaşmak zorunda mıydık? "Arkana baksana bi'" Dediğim an hemen arkasını dönüp baktı Hazal. "Allah kahretmesin! Niye her yerde birbirimizi buluyoruz?" Dedi bana yaklaşıp. "Sen böyle akıllıca hareketler yapar mıydın ya Hazal?"
"Son boylo okolloco horokotlor yopor moydon yo?" Diyerek dalga geçti. Gülünce de, "Ne gülüyorsun, komik mi?" Diyerek kollarını göğsünde birleştirmişti. "İyi be, bir şey demedik." Diyerek kahvemi yudumladım. Sonra Doruk ile göz göze geldik. Beni fark edince hemen sırıtıp el salladı. "Aldık gene başa bela." Diyerek bende ona el salladım. Sonra Esat'a dokunup beni gösterdi. Oda bana el salladı. Ona da el salladım. Bana doğru geliyorlardı. "Naneyi gene yedik Hazal, geliyorlar. Ne yapsak? Kaçsak mı acaba?" Dedim dik dik çocuklara bakarken. "Saçmalama, gelsinler otururuz işte." Dedi ve arkasını döndü. "Aa, yine mi siz?" Diyerek ayağa kalkarak ellerini açtı. Doruk hemen kollarının arasına girip sarıldı. Bende ayağa kalkıp Esat'a sarıldım. "Parfüm sıkmadın mı?" Diye sordu kulağıma doğru. "Çantamdaydı, sıkarım." Dedim diğer tarafa doğru geçerken. Sonra oturduk. Bende çantamı karıştırmaya başladım. Ama parfümü bulamamıştım. "Yok, parfüm." Dedim. "Aa, kaybolmuş mu?" Dedi dalga geçercesine. "Sen mi aldın?" Dedim gözlerimi kısarak. "Yok canım, bende ne işi var?" Dedi kaşlarını kaldırarak. "İyi, öyle olsun bakalım." Diyerek önüme döndüm. Döndüğüm gibi gözlerim pörtledi. Hazal ile Doruk dip dibeydi. "Hmm?" Dedi Doruk kaşlarını kaldırarak. Bende yapmacık bir öksürük ile Esat'a döndüm. Kaşlarım ile Hazal'ları işaret ettim. "Ee, arkadaşlar? Siz de yemeğe çıkmayı düşünüyor musunuz?" Diye sordu masaya kollarını dayarken. "Çıksak mı?" Diye sordu Hazal. "Bence yemeğe gerek yok, orada yapacağınızı burada da yapıyorsunuz." Dedim. Hazal öldürücü bakışlarını atıyordu bana. Omuzumu silktim. "Bence biz başka masaya geçelim, ikiniz baş başa kalın." Diyerek elimden tutup kaldırdı beni Esat. "Esat, ne yapıyorsun?" Diye fısıldadım. "Ne? Sevgilim değil misin sanki?" Diyerek çaprazda olan bir masaya sürükledi beni. "Öyleyiz de, tamam neyse." Diyerek geçiştirdim. Oturduğumuz da biraz omuzunda yattım. Oda saçımla oynayıp durdu. Hazal'lara arkamız dönüktü.
"Açelya."
"Efendim?"
"Tek bir soruyu cevaplamanı istiyorum."
"Söyle."
"O yıldızlı kolye, neden senin için o kadar önemli?" Boğazım düğümlendi. Yutkunmaya çalıştım ancak yutkunamadım. Bir süre sessiz kaldık.
"Benim küçükken, çok yakın bir arkadaşım vardı." Anlatmaya başladım. "Adı Baran'dı ama ben ona her zaman Kasırga derdim." Durdum, nefeslendim. "Baya zaman çok yakın arkadaş kaldık. O benden, 4-5 yaş büyüktü." Anlatması zor olan kısma yaklaşıyorduk. "Büyüdük. Onun askere gitme yaşı geldi." Gözlerimi kapattım.
"Asker eğlencesi yapılmaya karar vermişlerdi." Nefesim daralıyordu. "Asker eğlencesinden önce bana bu kolyeyi almıştı." Hemen anlatıp bitirmek istiyordum ancak içim acıyordu. "O günden beri takıyor musun?" Diye sordu. "Evet, takıyorum. Duş alırken bile çıkarmam asla." Dedim ve anlatmaya devam ettim. "Asker eğlencesinin başları çok güzeldi. Halaylar, horonlar, roman havaları." En zor kısma gelmiştik. "Sonlara doğru yaklaşmıştık. Bitecekti Asker eğlencesi. Tam sarılıyorum Kasırga'ya." Yutkundum. "Sonrası silah sesleriyle dolu. Beni vurmasınlar diye..." Artık gözümden akan yaşları tutamıyordum. Elleriyle gözlerimden akan yaşları sildi. "Askere gitmek onun en çok istediği şeydi, hayaliydi biliyor musun? Gidemedi, hemde benim yüzümden."
"Senin yüzünden değil, kendi atmış senin üstüne, kendini."
"Çok temiz çocuk diye bilirdik. Meğerse pis işlere bulaşmış." Hala gözlerimden yaşlar süzülüyordu. "Özür dilerim."
"Sorun değil, bilmiyordun."
"Özür dilerim, benim hatamdı."
"Sorun yok."
"Yapmamalıydım."
"Esat, kendini bunun için suçlamanı istemiyorum."
"Suçluyum ama."
"Değilsin, bilmiyordun." Gözleri dolmuştu. Ona sarıldım. Hemen kollarını bana sardı. Gözyaşlarım ceketini ıslatıyordu. Gözlerimi kapattım.
★
Birkaç dakika sarılarak durmuştuk. Sonra Hazal'lar gelip Gece'nin aradığını söylemişlerdi. Hemen kalkıp AVM'ye tekrardan girmiştik. Şimdi ise mağaza mağaza gezip birbirimize kombinler yapıyorduk. Sıra Esat'taydı. Bana yapacaktı. Ben, Gece'ye yapmıştım. Hazal, Batuhan'a. Batuhan, Doruk'a. Şimdi de Esat, bana yapıyordu. Sonra da Doruk, Esat'a yapacaktı. Bana güzel uzun bir etek seçmişti, çiçekliydi. Üstüne kısa kollu beyaz bir crop seçmişti. Ayakkabı olarak da beyaz spor vermişti. Crop tarzında bir hırka vermişti, oda beyazdı.Kabinden çıktığımda Esat hemen karşımda belirdi. "Çok güzel olmuşsun, alalım bunları." Dedi. Etrafımda döndüm. "Gerek yok ya almaya." Dedim. "Alalım, alalım." Dedi ve ekledi. "Hadi hemen çıkar alalım, yazın pikniğe gideriz, bu kombinle." Diyerek yanağımdan öptü. Kabine girip hemen üstümdekileri çıkardım. Kendi kıyafetlerimi giyip elimde giysilerle kabinden çıktım. "O kadar güzel fiziğin var, yemin ederim böyle bol bol giyinerek yok ediyorsun kendini!" Dedi Doruk. "Sus be sen!" Dedim. Elimdekileri de Esat'a vermiştim. Hemen gidip almıştı. "Teşekkür ederim, gerek yoktu sanki?"
"Olsun, hediyem." Diyerek gözünü kırptı. Ona sarılarak yürümeyi tercih ettim. Ta ki Doruk, Esat'ı kolundan bir mağazaya sürükleyene kadar. Gözümü devirip bende onların peşinden gittim. Doruk saçma sapan şeylere bakıp duruyordu. Üstünde Sünger Bob olan sapsarı bir pantolon eline almıştı. Üstüne kısa kollu, beyaz, düz tişört. Siyah bir şapka ve beyaz bir spor ayakkabı. Hepsini eline tutuşturup kabine itti. "Çok güzel olacak." Diye söyledi. "Sünger Bob ne alakaydı?" Diye sordu Hazal. "Öylesine." Diyerek güldü. Esat, kabinden kendine bakarak çıktı. "Güzel oldu da, Sünger Bob sinir bozucu." Dedi bir yandan da. Yakışmıştı. "Dar şeyleri bırakıp bütün erkeklerin bol giyinmesini çok isterim." Dedi Gece. "Bence de." Diyerek destek verdi Hazal. "Şapka çok sırıtmış ya, beğenmedim şapkayı." Diyerek aldım kafasından. Kendi kafama takıp aynaya baktım. Şapka iki saniye bile duramadan düşmüştü. Büyük gelmişti. Hepimiz güldük. Çok güzel bir gün oluyordu. Esat hemen üstünü değiştirip çıktı. Mağazadan çıkınca Doruk, "Ben acıktım." Dedi. Onun acıkması üzerine yemek katına çıktık. Hepimiz bir kahve alırken Doruk, menü hamburger almıştı. "Ee, siz yemek yemeyecek misiniz?" Diye soruyordu birde. Hepimiz kafamızı salladık. "O zaman ben... Yan masaya geçiyorum." Diyerek gitti. "Kafasında sıkıntı var galiba."
"Özürlü özürlü, boşverin siz onu."
Hazal ve Esat konuşmuştu. Kahvemi yudumluyordum. Çok sıkılmıştım, daha sonra Batuhan, Gece ile yemeğinin nasıl geçtiğini ne yaptıklarını anlatmaya başlayınca dikkatle dinledik.
★
Doruk yemeğini bitirince otoparka inmiştik. Burası Esat ile benim -aslında hepimizin- başlangıç yeriydi. Esat'la göz göze geldik. Gülümsedim, karşılık verdi. "Arabayı çıkartabilecek misin Açelya?" Diye sordu Doruk dalga geçerek. "Ben o kazayı yapmış olmasaydım, hiç biriniz birbirinizi tanımıyordunuz bile. Dua edin bana, iyi ki de o kazayı yapmışım, böyle güzel bir grup ortaya çıktı." Diyerek arabaya doğru yürüdüm.
"He Açelya, he!" Dedi Doruk.
"Hazal, sen mi kestirirsin sesini, yoksa ben mi kestiriyim?" Derken kaşlarımı kaldırdım. "Sustu zaten, bin sen şu arabaya." Dedi. Arabaya binip, kontağa anahtarı taktım. Arabayı çalıştırıp, yavaş yavaş geriye doğru çıktım. Çıktığım zaman onların arabalarına doğru sürdüm. Camı açıp, "Çıktım ben!" Diyerek bağırdım. Sonra da son sürat arabayı otopark çıkışına sürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lalita
Humor"Dayanamadın değil mi?" "Tabii ki dayanamadım." Diyerek sarıldı. Bende karşılık verdim. Gözümden kaçak bir yaş süzüldü. Hemen silip gülümsedim. Geri çekildi. "Ağlıyor musun sen?" "Yok." "Ağlıyorsun." Gözümden bir yaş daha süzüldü. "Ağlıyor muyum...