Güz Güzeli-(IV)-Bırak Her Şeyin Olayım.

26 3 0
                                    

İçeriye girmemin üzerinden neredeyse bir buçuk saat geçmişti. Her yeri ter temiz olan evi yine de baştan aşağı evdeki süpürgeyle süpürüp banyonun kenarında bulunan viledayı alıp silmiştim. Eşyalı derken bu kadarının da kastedildiğini düşünmemiştim. Ama iyi olmuştu.

Yatağın üzerindeki çarşaflardan yumuşatıcı kokusu geliyordu. Ama yine de içime sinmediğinden çıkarıp makineye atmış yıkandıktan sonra da kurutma makinesine atmıştım. Bu tarz makinelerin babamın evindede olduğundan nasıl kullanılması gerektiğini biliyordum.

Banyodan çıktığımda yarı eşya ayarlanmıştı. Sadece dolaptaki eşyaları çıkarıp Ali Asaf'ın bana aldığı eşyaları yerleştirmek kalmıştı daha sonra ise banyoya girecektim. Mutfak için aldığı malzemeleri çoktan yerleştirmiştim mutfağa.

Dolaba yürüyüp sürgülü olan büyük dolabı kenarıya itikledim. Gerçektende sadece tişörtleri kalmıştı. Büyük ihtimalle yazı geride bıraktığımızdan buradaki tişörtleri unutmuş kalın kıyafetlerini almıştı sadece.

Tişörtlerin katlarını bozmadan elime aldığımda burnuma dolan bir koku bana Ali Asaf'ı anımsatmıştı. Kokuları birbirlerine çok yakındı. Ali Asaf bana sarıldığında burnuma ilişen o güzel koku bu tişörtlerde de vardı. Ayıp olduğunu bildiğim halde en üstteki mavi renkteki tişörtü burnuma yaklaştırdım. Derin bir nefes aldığımda gözlerim kokunun güzelliği ile kapandı.

Başımı iki yana sallayıp tişörtü burnumdan uzaklaştırdım hızlıca. Yani psikopat gibi bir tişörtü koklamadığın kalmıştı Piraye, onu da yaptın! Oflayıp elimdeki tişörtleri hızlıca yeni kıyafetlerin olduğu az önce boşalttığım poşetin içerisine sokuşturdum. Gerçekten çokça tişörtü vardı. Özellikle en üstteki tek renk asker yeşili olan tişörtlerden bolca vardı. Diğerleri günlük kullanım yada polo yaka tişörtlerdendi.

Hepsi bittiğinde poşetin ağzını bağlayıp komodinin yanına koydum. Dolapların içerisini düzgünce silip kazaklarımın yanına yürüdüm. Bir çok kıyafet almıştı ve dolabın yarısı nerdeyse dolmuştu. İç çekerek aldığı farklı modellerdeki renk renk elbiselere baktım.

Eskinden de elbise giymeyi çok severdim.

Botumu, spor ayakkabımı ve günlük kullanım ayakkabımı da daha sonra portmantoya yerleştirmeyi aklımın bir köşesine yazıp poşetlerin havasını aldırarak boştaki komodinin içerisine koydum.

İşim tamamen bittiğinde dolaptan mavi bir elbise aldım. Henüz dar giyecek kadar yaralarım iyileşmiş değildi. Aslında eskiden de elbiseyi bu denli sık giymemin sebebi de buydu. Elbise tenime çok nüfuz etmediğinden yaralarım acımıyordu. Odada gözlerimi gezdirirken komodinin üzerine bıraktığım telefon kutusuna kaydı gözlerim.

Dudaklarımı ıslatıp oraya doğru yürüdüm. Telefonun kutusunu elime alıp kapağını açtığımda krem renkli bir telefon karşıladı beni. Arkasında da sim kartının şifresi ve telefon şifresi yazıyordu. Çok eksi bir model sayılmazdı ama yeni çıkanlardan da değildi. Üç yıl önce kullandığım telefonla markası aynıydı. Telefonun üzerinde bir kaç çizik dışında başka hiçbir şey yoktu.

Telefonu elime alıp açma tuşuna bastım. Bir süre sonra açılan telefon ile bildirimler yağmaya başladı ekrana. Telefonun sim şifresini girip daha sonra açmak için telefon şifresini girdim. 1953 Rizesporun kuruluş tarihi değil miydi ya?

Burnumdan güler gibi nefes verirken ekrandaki Rizesporun logosu ile başımı iki yana salladım. Ali Asaf sanki Rizesporluydu.

Mesajlara girdiğimde en üstte Ali Asaf'tan mesajlar olduğunu gördüm. Mesajlara girdiğimde yeni bir bildirim daha geldi.

Güz  GüzeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin