'Oysa ne çok ağladım ben,
Tek damla yaş dökmeden.
Asaf Özdemir'3
'Sessizlik'Haklıydı. Yine yalnızdım. Yine kendi başımın çaresine bakmalıydım.
Göz yaşlarım yavaş yavaş tükenirken, araba harekete başladı. Ne kadar süre gittiğimiz hakkında en ufak bir fikrim yoktu, çünkü arabada başıma sert bir ağrı girmiş ve uyuya kalmıştım. Kalktığımda kendimi boş bir depoda bulmuştum. Benden başka kimse yoktu. Fakat garip olansa ellerim ve ayaklarımın bağlanmak yerine, ipler sadece bağlı görünümü vermek için elime dolandırılmıştı resmen.
İpleri yere attıktan sonra ayağa kalkmadan önce, havalandırmak için penceresi dahi olmayan, sadece büyük kapalı bir kapı ve üstünde oturduğum sandalye dışında, içeriyi aydınlatan küçük ışığa sahip olan depoyu inceledim. Geniş bir alana sahipti.
Kapıya yaklaşan adım seslerini duyunca, ipleri eskisi gibi bileklerime ve ayaklarıma dolayarak bekledim. Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında içeriye, beni buraya getiren genç ve benim aksime, elleri sıkı bağlanmaktan bilekleri morarmış ve ayaklarında zincirler olan, hemen hemen aynı yaşta olduğumuzu düşündüğüm, bir genç daha vardı yanında.
Bana tiksinç bir bakış atıp, yanında ki genci bırakıp gitti. Genç bana bakarken ben öylece kapıya bakıyordum. Aramızda oluşan ölüm sessizliğinden ve tanımadığım biriyle aynı ortam da uzun süre konuşmadan sadece onun bana bakmasıyla durma düşüncesi beni rahatsız ettiğinden, ipleri tekrar çıkarıp yanına ilerledim.
Yürüyecek hali geçtim, genç zar zor nefes alıyor gibi gözüktüğünden, pekte iyi şeyler yaşamadığı anlaşılıyordu. Beni ele vereceğini düşünmediğimden, iplerin bağlı olmadığını görmesinde sakınca bulmamıştım.
Yanına geldiğimde, tam karşısına oturup, sessizliği bozmak adına, gözlerimi, şaşkınlık ve ne yaptığımı anlamaya çalışır gözleriyle birleştirerek konuşmaya çalıştım, sesimin benden çalındığını unutarak.
Benim konuşamadığımı anladığın da kısa bir afallama yaşadı.Elini kaldırdığında, bağlı olan ipleri çözmemi istediğini düşünerek, ne kadar tereddüt etsem de yavaşça, acını acıtmamaya özen göstererek düğümü çözerek bileklerinin özgürlüğüne kavuşmasına yardım ettim.
Elini çözdüğüm de, ellerini kullanarak bir şeyler anlatmaya çalıştı. Sanırım o da benim gibi konuşamıyordu... Düşüncelerimi doğrulamak için kendi dudaklarımımı işaret edip başımı iki yana sallayarak onun ne yapacağını izlemeye başladım.
Başını salladığında, bende sıkıntılı bir nefes verdim çünkü işaret dilini bilmiyordum. Aslında dudak okuyabiliyordum ama önce bunu ona anlatmam lazımdı. İki sessiz nasıl anlaşacağımızı düşünürken onun beni izlediğini fark ettim. Ne var anlamında kafa salladığım da, kendi bileklerinden ve kendi bileklerimden çözdüğüm ipleri işaret etti.
Anlamayarakta olsa gidip ipleri alıp tekrar karşısına oturdum. İpleri yan yana dizip bir şeyler yapmaya başladığında ben hala ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. İplerden yere harfler yazıyordu. Harfleri tek tek bir birleştirdiğinde anlamlı kelimeler ortaya çıkıyordu.
O senden daha zeki alen.
Yeni mi hatırladın beni iç ses?
Kısa bir tatile çıkmak istemiştim ama baktım bensiz yapamıyorsun geleyim de garibana iki yardım edeyim dedim.
İç sesime göz devirmemek için kendimi zorlayarak iplere odaklanmaya çalıştım.
Ben Arel, sen kimsin
(İple yazdığı yazı)İpi kendime çevirerek bozdum ve dudak okuyabildiğimi yazdım. Okuduğunda kısa bir şaşırmadan sonra hafif bir tebessüm ederek dudaklarını oynatıp,
Bu çok güzel! Bende dudak okuyabiliyorum. Sanırım sen de konuşamıyorsun nasıl oldu?
Derin bir nefes vererek hastanede uyanmamdan başlayıp buraya gelmeme kadar anlattım.
Pekala, çok oyalandık. Ama burda kaçabileceğimiz bir yer yok. Yardım eder misin sandalyenin yanına gidelim. Birazdan yemek için geleceklerdir.
O eline ipleri alırken koluna girerek sandalyemin yanına kadar gelmesinde yardımcı oldum.
İpleri tekrar bağlayalım. Çok sıkmazsan sevinirim!
Onaylayarak, ellerine bir kaç düğüm attım. Kendi sandalyeme oturarak ayaklarıma ipleri dolayarak ellerime geçmiştim ki adım seslerini duymamla bakışlarım areli buldu.
Hızlı ol!
Ellerime hızla ipleri dolayarak sandalyenin arkasına attım. Elinde leptopla içeriye, beni buraya getiren genç geldi.
Hadi ama! Açım burda, leptop mu yiyeceğiz!
Diyen iç sesimle, açlığımı hissetmeye başlasamda umursamadan, genci izlemeye devam ettim. Genç leptopu bize doğru çevirip, hiç hayra alamet olmayan bir gülüşle göz kırparak, bir kaç adım geriledi. O sırada leptoptan sesler yükselmesiyle bakışlarım ekranda ki insanlara kaydı.
9 erkek dışında hastanede yanıma gelen çiftte şaşkınlıkla bana bakıyordu, kamerada Arel gözükmediğinden sadece bana bakıyorlardı.
Arkandaki boş deponun boyası sökülmüş duvarlarını incelemelerini mi bekliyordun Alen?
İç sesimi yok sayarak gence baktım. Kapı tekrar büyük bir gürültüyle açılınca bakışlarım gelen kişiye kaydı.
Babam.
Kaşlarım istemsizce çatılırken genç babama dönerek samimi bir şekilde selamlaştılar. Ben çatılmış kaşlar ve sorgulayan gözlerle babama bakarken ciddi ifadesine bürünüp kamera kadrajına dahil olup karşı tarafın sesini kapatıp konuşmaya başladı.
"Sesizini kapattım. Oğlunuzun sesini aldığım gibi kızınızın sesinide çaldım. Diğimi yaparsanız gelip çocuklarınızı alırsınız. Hem belki Alen de gerçek ailesiyle tanışmak istiyordur. Değil mi Alen?"
________________
Bölüm sonuu
Umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUDUNU KAYBETME! (ABİ KURGUSU)
Teen FictionAlışılmışın dışında bir aile kurgusu. Ya da hayır. Klasik bir aile kurgusu. Boşversene. Neden okuyup kendin karar vermiyorsun?