Sınır:15
_
Seul'a gelmiş eski evime bile yerleşmiş bir durumda salonda şehir manzarasını izliyordum. Biraz moralim bozuk olsa da içim rahattı.
Ama tam olarak da rahat sayılmazdım. İçimde korku vardı ve uyanmıştı. Onun mesajı yüzünden.
Buraya geliyordu ve benim için. Peki neden? Neden benim için geliyordu ki?
Kafamı cama yaslamış kollarımı birbirine bağlamıştım. Gelmesini engelleyemez onu bu düşünceden geri döndüremezdim. O böyle bir adamdı sonuçta az çok tanımıştım onu artık.
Kafamı kaldırmış son bir kez şehrin ışıklarına bakmış evin karanlık koridorunda yürümeye başlamıştım.
Kapıyı açıp atölyeme girdiğimde hala eski çalışmalarımın olduğunu görmüştüm. Çok güzel gözüküyordu.
Burda ne kadar anım olsa da o anılara şuan ihtiyaç duymuyordum. O kişiye asla ihtiyaç duymuyordum.
Koltuğa oturduğum da kafamı cama çevirmiş kapalı perdeleri görünce istemsizce rahatsız olmuştum. Bu gün de şehri cizsem ne olurdu ki?
Her şeyimi ayarlamış son olarak perdeleri sonuna kadar açmıştım. Oda karanlıktı ışığı açma gereği duymuyor ışıktan rahatsız oluyordum.
Çizme başladığımda en son yıldızları eklemeye karar vermiştim. Az sayıda olsalarda çok iyi gözüküyorlardı.
Yıldızlar çocukluğumdan beri dikkatimi çekerlerdi ben doğduğumdan beri varlardı ve ben onları uğrum olarak görürdüm inanılmaz bir şey sanardım. Ama aslında hala inanılmaz geliyordu bana çünkü benden önce yaşanmış kaç hayat görmüşlerdi. Ne ölüm ne savaş ne gürültü görmüş geçirmişlerdi.
Ve ben bunlara hayatım boyunca katlanamamıştım. Zor gelmişti işte hep kaçmıştım çünkü buda bir savaştı. Kaçmakta bir savaş biçimi olabiliyordu işte.
Kapımın çalması ile yıldızları da bitirmiş kalkmıştım ayağa.
Ayaklarımı yere sürte sürte giderken en sonunda kapıya ulaşmıştım.
Açtığımda direk karşımda onu beklemiyordum. Bana kızgın bakışları ile bakarken ben kapıyı açık bırakmış içeriye doğru yürümeye başlamıştım.
"Güzel karşılama beğendim."
"Peşimi bırakmıyor oluşun ne tuhaf?"
"Etrafa bakınca küçük tavşan dişli bir adamı bulamayınca rahatsız oluyorum artık."Koltuğa rahatça oturduğunda ben ikinci kata çıkmak üzereydim.
Evimi nasıl bulduğunu merak etmiştim şehir içinde değildi ormanlık bir alanda yüksek bir yerde şehri güzelce görebilen bir yerdi. Burayı pek çok insan bilmezdi.
"Evimi nasıl buldun?"
"Güzel beğendim."
"O anlamda demedim bay kim."
"Buralara eskiden çok uğradım ve en beğendiğim yerdi. Geldiğimde bu evin kullanıldığını önündeki arabadan anladım.
Sonra seninde burda bu evin sahibi olduğunu öğrendim."O şehri izlerken ben merdivende ona bakıyordum. Sanki bir şeyler hatırlamış gibi bana dönmüş ve bir şeyler söylemeye başlamıştı.
"Benim için çizdiğin resimlere bayıldım doğrusu bay kim."
Bana böyle hitap etmesi normal değildi tabiki. Ona ne kadar 'yapma' 'söyleme' desem de dinlemiyor bana inat bastırarak söylüyordu.
"Belki bırakırsın diye düşündüm. Ben birilerini çizmeyi sevmem."
"Çiziyorsun ama."
"İnsan çizmem. Sevmem yani bana insanlar yaramaz insanları doğduğumdan beri gereksiz bulmuşumdur. Birde dünyaya bunları yapanın insanlar olduğunu öğrenince daha da nefret ettim. O yüzden insan hariç her şeyi çizebilirim. İnsan cizimimi kötü yapmaya çalışmıştım ama en iyi çizdiğim resimler hep insanlar olmuştu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The mafia's weakness
Teen FictionÜnlü ressam Jeon Jungkook hafıza kaybı geçirmiş hiç bir şeyi hatırlamaz olmuştu. Biricik nişanlısı mafya lideri olan kim Taehyung'u bile unutmuştu. Ama taehyung ondan ümidini kesmemiş ölmediğini biliyordu. Ve sonunda onu bulmuştu ancak kendini hatır...