one

289 22 18
                                    

başka bir bulutlu gün.

soobin için hiçbir şey, bu mevsimde saç tutamlarını girdaplar halinde uçuşturan rüzgarın tadını çıkarmaktan daha keyifli olamazdı.

yağmurun altında sırılsıklam olmayı severdi, damlaların tenine dokunmasından mutlu olurdu. kaldırımda, kendi üzerinde mükemmel bir izlenim bırakmak için sanat eserlerini nasıl daha verimli hale getirebileceğini düşünürken mutlu bir kelebek olurdu. yine de bugün, diğer yağmurlu günlerde olduğu kadar huzurlu hissetmiyordu.

oğlan iç geçirdi. sevgilisinin en sevdiği, gerbera papatyaları olarak bilinen çiçeklerden oluşan buketi elinde taşıyordu. diğer bileğinden sarkan pakette de bir kutu çikolata parçacıklı naneli dondurma bekliyordu. adımlarını hızlandırdı, gecenin koyuluğunda kaybolan siyah şemsiye onu korudu. karanlıktı, kendini izole etmiş ıssız bir akşamdı. fırtına başlamadan önce evine ulaştı. çiçek buketini özenle masaya yerleştirdi, taç yapraklarındaki renk canlılığı büyüleyiciydi.

"çiçeklerin rengi benim enerjimi anımsattığı için mi bu çiçekler favorin? çünkü sen kesinlikle tam tersisin." soobin kendi kendine mırıldandı, ne kadar aptal göründüğünü fark edene kadar gülümsedi ve bu düşünceden sonra yüzünü buruşturdu. ufak dondurma kutusunu buzluğa yerleştirdi. mor ve bordo renklerindeki kumaşlar ile kaplanmış yumuşak koltuğa rahat bir şekilde oturdu, her şimşek çaktığında gözleri, bakış açısında giderek büyüyen meşe kapının üzerindeydi.

özlem hissi, yeonjun'un bu gece belki fe gelmeyecek olma korkusunu çabucak yendi. bu onların dördüncü senesi olacaktı. tarihler yarını gösterdiğinde yeonjun'un onu her şeyi ile kabul ettiği günün ve birlikte geçirdikleri değerli anılar zincirinin tamı tamına dördüncü yıl dönümü olacaktı. ilişkileri çok fazla inişli çıkışlı olsa da soobin, yeonjun için her zaman onun yanında duran biri olacaktı. yarın, dört sene önce aşklarının başladığı tarihti.

ah tanrım, soobin gözünü her şeye kör edecek kadar çok aşıktı. yoksa... her gece huzur içinde uyumasını sağlarken beynini yıkayan uyku ilaçları sayesinde mi bu kadar pervasızdı?

alarm çalmaya başlar başlamaz yerinden kalktı, çilekli keki fırından almak için mutfağa adımladı. eldivenlerini giydi, kapağı araladı ve içeriden çıkan buhar yüzünü gıdıkladı. kek aynı onun yanakları gibi yumuşak ve puf görünümü elde ettiğinde, yüzüne tatmin olmuş bir gülümseme yerleşti. tüm yeteneği ve becerisini kullanarak keki dekore etmeye başladı, üzeri için biraz pudra şekeri ve dudakları kadar kırmızı çilekler kullandı.

daha fazlasını yapmak istedi, yeonjun'a ufak hediyeler almak, ona romantik sürprizler hazırlamak ve yeonjun'un yemesi için lezzetli tatlılar pişirmek istedi fakat bunun için yeterli zamanı yoktu. ne soobin, ne de yeonjun, meşgul oldukları gündelik işleri sebebiyle gün içinde böyle şeylere müsait olacak kadar zamana sahipti.

yağmur durmuştu, yapması gereken tüm hazırlıkları bitirmişti ve geriye kalan tek şey beklemekti. saate baktı. tik tak, tik tak, ara vermeden kendini tekrarladı: tik tak, tik tak, tik tak. ve bir süre sonra, akrep ve yelkovan on ikiyi işaret etti. yeonjun'un gelmesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü öğrenmek için telefonunu kaptı, ancak tam o esnada bir kapı sesi duyuldu. bu o. dudaklarında bir gülümseme belirirken hızla kapıya ulaştı, kıyafetlerini düzeltti, saçlarını kabaca şekillendirdi, yüzündeki tebessüm genişledi ve özlemini çektiği adamı içeri davet etmek için kapıyı araladı.

"hey..." yeonjun, soobin'in çok iyi tanıdığı zoraki bir gülümseme takındı.

tanık olduğu her bir gülücük yeonjun tarafından zorlanıyordu. ancak, bu zoraki gülümsemelerin yalnızca kendisi için uğraş gösterdiğini bilmek bile soobin'in havalara uçmak istemesine sebebiyet veriyordu. soobin ona sarılmayı denedi fakat kolları, yeonjun tarafından temizlendi. "önce duş alacağım, bebeğim."

"ah, tabii. seni beklerim." soobin samimi bir şekilde yanıtladı. her zaman olduğu gibi yeonjun'a gerçek bir gülümseme gösterdiği için yanaklarında hafif çukurlar oluştu. koltuğa oturdu ve yeonjun'un dönmesini beklerken gözden uzaklaşmasını izledi.

-

yeonjun'un kendini temizlenmesini bekleyene kadar dizi izlemeye karar vermişti, beklerken canı sıkılıyordu ve televizyon programları yardımcı olmuyordu. "bitirdin mi?" diye sordu. tüm dikkatini, oturma odasında belirdikten sonra endişeli bir şekilde bir şeyini arayan yeonjun'a verdi. "eğer önlüğünü arıyorsan onu çamaşır makinesine attım." yerinden kalkıp ona doğru birkaç adım yaklaşırken dedi soobin.

"ne? oh..." yeonjun fısıldadı, hala biraz gergin görünüyordu.

"ameliyatın nasıl geçti? önlüğünde pek çok kan lekesi vardı..." soobin merakla sordu, yeonjun'un yüz ifadelerinin giderek esnediğini ve daha rahat olduğunu gördü. "hmm, iyi geçti." yeonjun eklemeden önce yanıtladı, "peki sen nasılsın?" aldığı bu soru karşısında soobin'in alnı kırıştı. "bugünün ne olduğunu hatırlıyor musun ki?"

"tabii ki hatırlıyorum. neden şüphe duyuyorsun?" yeonjun kaşını havalandırdı, yoğun bakışlarını soobin'in üzerinde tuttu.

"o zaman yorulmuş olmalısın. gelmen neden bu kadar uzun sürdü-? yani, şey, günün nasıl geçti? neler yaptın?" soobin, yeonjun'un gitgide rahatsız olan mimiklerini fark ettiğinde oldukça açık bir şekilde konuyu değiştirdi.

"pekala, çok önemli bir beyin ameliyatı operasyonuna katlanmak zorunda kaldım ve sonra, senin için hediye almak ile meşguldüm. geç kalma sebebim bu, haha, bana güvenmediğin için bilmen iyi oldu." yeonjun sesini yükseltmemeyi denedi fakat ses tonu, soobin'in vücuduna baştan sona titreten bir ürperti göndermek için yeterince zehirliydi. tartışmak ikisi için alışıldık bir durum değildi, böyle zamanlarda mantıklı davranabilen tek kişi olduğundan alttan alan kişi soobin olurdu.

"sadece sormuştum, boş versene... buraya gel, seni seviyorum." soobin kollarını sıkı bir biçimde yeonjun'a sardı. suratını sevgilisinin boynuna gömdü. yeonjun'un ona geri sarılması biraz zaman aldı, giderek sakinleşti ve kollarını soobin'in vücuduna doladı.

"yeonjun..." soobin mırıldandı. "sahte gülümsemelerinin solmasına izin ver ki gerçek olanlar aydınlanabilsin." ses tonu kısıktı, bunu söylerken yeonjun'un yüzünde yükselmeye çalışan ufak bir gülümseme görebiliyordu. "çok sahte görünüyor mu? senin kadar güzel gülümseyemediğimi çok belli ediyor muyum, hmmm?" yeonjun, soobin'in yüzüne bakmak için bir süredir devam eden kucaklaşmayı gevşetti, sorusuna bir yanıt bekledi. "ama sıcak kucaklamaların gerçek ve bunu seviyorum." bu yeonjun'un sorusuna beklediği yanıt değildi, soobin'in ne kadar titiz bir şekilde sorusundan kaçtığını fark etti fakat bu özel günün kalanında huzursuzluk yaratmamak için yüzüne maskesini takınırken bu sefer kaçmasına izin vermeye karar verdi. gerçeğe oldukça yakın görünen bir gülümseme eşliğinde mırıldandı, "yatak odasında seni bekleyen birkaç hediye var bebeğim." sesi boğuk duyuluyor ancak kulağa sevecen geliyordu. soobin, yıllar önce gördüğü o taze gülümsemenin aynısını gördüğünde kalbindeki atışların daha duyulabilir biçimde hiddetle attığını hissetti. gerçek olup olmadığını anlamak zordu, gerçek olduğunu benimsememek ise daha zor. "önce yemek yiyelim, en sevdiğin yemekleri pişirmiştim." soobin neşelendi, yeonjun'un dudaklarını hakimiyet altına almasına izin verdi.

öpücük beraberinde yeonjun'un vücuduna değen hafif dokunuşlar ile rahatlama ve kızışma duyguları birbirine harmanlanarak dengelendi. yeonjun'un eli hafifçe ve nazikçe soobin'in boynunu okşamaya başladı, en son onu sert ve agresifçe becermesinden çok daha farklı bir tutum sergiledi.

ona asla karşı koyamadığı için midesine dağılan kelebekler uçuşmaya başladı. yeonjun'un kendisini baştan çıkarma arzusunu düşünmek bile onu tahrik ediyor, ağzına kadar bunalmış hissetmesine neden oluyordu. yumuşak öpüşme giderek hararetlenen sıcak bir tanesine döndü, yeonjun'un ıslak dudakları kendi dudaklarını sıyırdı, sıcak nefesler dudaklarından firar ederken soobin'in çene kesişimini öptü ve boynuna yol alırken ellerinin altındaki bedeninin usulca titrediğini hissedebiliyordu. soobin yalnızca yeonjun'un dudaklarına odaklanıyor ve aklından geçen son düşünce onu kendinden uzaklaştırmak olurken birbirine değen vücutlarının ısısını tadıyordu.

peppermint soda, yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin