two

106 21 34
                                    

soobin'in yarı açık irisleri güneşi selamladı. ciğerlerine çektiği derin nefes ile göğsü kabardı, kalp atışları sakindi. arkasından iki güçlü kolun kendisine dolandığını hissedince, beynindeki uyuşukluğu atmak için kendine biraz zaman tanıdı.

yeonjun'un yanında uyanmak, her zaman güzel bir rüyadan diğerine uyanmak gibiydi. her ne kadar yeonjun ona cenneti yaşatsa da, her iyi şeyin bir sonu olduğu gibi en sonunda, cehenneme dönüşen bir kabus oluyordu. soobin dikkatli davranarak bedenindeki kolları üzerinden temizledi, kıyafetlerini zeminden toparladı ve giyindi. yeonjun'a bakmadı, çünkü baksaydı eğer gözlerini üzerinden alamazdı.

banyoya adımladı, aynadaki yansımasına baktı, bir süre boyunca sessizce kendi mimiklerini inceledi. bakışları, yorgun göz halkalarından boynundaki çürüklere kadar sürüklenirken gülümsedi, buruk görünen üzgün bir gülümsemeydi. "tanrım... stockholm sendromumum mu var yoksa fazla mı düşünüyorum?" diye fısıldadı, ince ve uzun parmakları hayal kırıklığı ve kafa karışıklığı ile ipeksi saç tutamları arasında gezindi.

yeonjun'un ona yaşattığı her anı hatırlıyordu, iyi yanları ve kötü yanlarıyla.

tıpkı yeonjun'un çoğu zaman aşırı korumacı olması gibi, tıpkı yeonjun'un duyduğu güvensizliklerin onu ele geçirmesine izin vermesi gibi... eylemleri en sonunda soobin'e zarar vermesi ile sonuçlanırdı, kimi zaman soobin'in hislerini zerre umursamadığı bile olurdu. öfkesini soobin'den çıkardığında, soobin'e sert sözler söylediğinde, soobin'i önemsiz ve küçük meseleler yüzünden aşağıladığında kendini toxic hissetmekten başka bir şey yapmıyordu.

soobin bütün bunların farkında. ama yeonjun'un ona yaşattığı güzel anıları nasıl görmezden gelebilir?

tıpkı yeonjun'un onu benliğinin tümüyle kabul etmesi gibi, tıpkı yeonjun'un içindeki şeytanlar ile savaşarak kendini soobin için gülümsemeye zorlaması gibi, tıpkı yeonjun'un onu sımsıkı tutması gibi, tıpkı yeonjun'un ufak ve sevimli sürprizler yapması gibi, tıpkı yeonjun'un soobin'in hislerini taciz ettikten sonra onu iyi hissettirmesi gibi.

tuhaf.

suyu açtı. damlalar, bir dizi anılar zihninin dört bir yanını sararken vücudunu ferahlamaya çekti.

ㅤㅤㅤ


...

o gün tüm sınıf kaos içerisindeydi. yeni öğrencinin yakışıklı olduğunu öğrenen genç kızlar kendi aralarında fısıldaşıyor ve kıkırdıyor; gelecek yeni öğrencinin kız olmadığını öğrenen genç adamlar ise hayal kırıklığı ile iç geçiriyordu. sınıfı inleten dedikodular dört duvar arasında uğuldarken sınıfa ayak basan öğretmen ve ardından onu takip eden yeni öğrenci ile tüm sesler kesildi, ölüm sessizliği anı ele geçirdi. tüm dikkatler ilk defa bu denli istekli bir şekilde sınıf tahtasına odaklandı. kendini tanıtmak için sınıf tahtasının önünde duran soobin, dudaklarını aralamadan önce sınıfta ufak bir göz gezdirdi ve masanın altından telefon ekranını kaydıran yakışıklı bir çocuğa uzun süre bakmadan edemedi.

"merhaba. ben choi soobin, sizin yeni sınıf arkadaşınız. iyi geçinelim." soobin boğazını temizledi, vücudunu hafifçe öne eğdi, öğretmene baktı ve öğrenciler arasında onun hakkında, daha spesifik olmak gerekirse onun görünüşü hakkında, yaptıkları ufak sohbetleri duymaktan kaçındı. her zaman insanların görünüşü hakkında yorum yapanlardan nefret etmişti. ne kadar büyüleyici ve güzel bir çocuk olduğunun zaten farkındaydı!

"beomgyu'nun yanına oturabilirsin, soobin." bay min açıkladı, soobin'in kafasını karıştırarak beomgyu'yu bulmak için sınıfta göz gezdirmesine sebep oldu.

peppermint soda, yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin