fourteen

41 8 34
                                    

soobin, dikkat çekici planının işe yarayıp yaramayacağından emin değildi fakat denemek zorundaydı. onun gibi hayatta aldatmalardan ve kalp kırıklıklarından başka hiçbir şeye sahip olmayan birinin kaybedecek hiçbir şeyi olmaması gibi, tetiği çekmekten çekinmesi için hiçbir nedeni de olamazdı.

gece siyah mürekkeple ıslanmış olmasına rağmen, saf ay parlak bir şekilde etrafı aydınlatıyor ve gümüşi, beyaz ışığının dünyaya serpilmesine izin veriyordu. bereketi sayesinde karanlıkta bile her şey görülebiliyor, her kutlu varlık rahatlıkla seçilebiliyordu. sisli hava bunaltıcı bir nemle doluydu, hafif esintinin altında soobin gizemli yıldızlara baktı ve yeonjun ile birlikte en son ne zaman yıldızlara baktıklarını hatırladı.

"sence ay, yıldızlardan daha mı değerli?"

"pek değil."

"neden?"

"göğü her zaman senden daha hoş bulacağım çünkü aynı göğün altında yaşadığımız sürece iyi olacağımı bilmek beni güvende hissettiriyor."

birbiri ardına dizilmiş, irili ufaklı, kendilerinde nice insanları barındırmış binaların ortasındaydı. kendi apartmanlarının çatı kenarındaydı. zeminden bu denli yüksekte olmanın rüzgara tanıdığı bir avantaj vardı, her zamankinden daha özgür ve daha gür esiyordu akşam meltemleri. kirpikleri usulca kapandı, usulca açıldı. hiçbir şey düşünmüyordu, ancak başını aşağı indirip buradan belli belirsiz seçilen dükkan tabelalarını ve yürümekte olan insanları görünce birazdan öleceğinin bilincindeydi. bu, onun yeonjun için beklediği son zamandı.

acaba benim için gelme zahmetine girer misin?

"soobin!" adımı söylediğinde kulağa çok güzel geliyor. soobin...

soobin, özlemini duyduğu bir çift gözle karşılaşmak için arkasını döndü. bu, kendisini giderek daha fazla küçümsemesine neden olan bir eylemdi. her şeye rağmen soobin, onun gözlerine ve bedeninin ona çekilme dürtüsüne tapardı.

birbirimize iyi gelmiyoruz, ama günün sonunda gözlerim hâlâ seni özlüyor.

yeonjun ona yaklaşmak üzere öne atıldı ama soobin, "yaklaşma" diye bağırarak bir adım daha atmasını önledi. şimdi çıkıntının üzerinde durarak ölümden sadece bir adım uzakta hareket etti. oğlan olduğu yerde kaldı, soobin'e gönülden bir şekilde inanamayarak bakarken açıkça sıkıntı içinde sordu: "neden? bunu neden yapıyorsun? bana ve kendine." ses tonundaki his belirsizliği yoğunlaşırken sorusunu tekrarladı. "sadece neden?"

giderek kısılan gözlerinde doğan yaşları umursamıyordu soobin, ancak yeonjun'u daha düzgün bir şekilde görebilmek için onları bastırdı. savunmasızlığını, kırılganlığını, onurunu ve hassaslığını; göğsündeki hayal kırıkları cümbüşünü birkaç saniye daha geride tutmak istedi. ama hisler, sözlerine öylesine dokundu ki, "babamı öldürdün-" dediğinde hepsi birden çıkıverdi.

"birincisi," yeonjun bir saniye bile kaybetmeyi göze alamadan lafa atıldı, "sana iyi davranmadı bile." dedi. "ikincisi, bunu ona ben yapmadım." diye bağırdı yeonjun, bir rüzgar çanının rüzgara kapılmadan önceki birkaç saniyesi gibi huzurla kıyıda bekleyen oğlanı tamamen hayal kırıklığına uğratarak. babasına bu zalimliği o yapmıştı, ve şimdi onun göz göre göre inkar ettiğine şahit olmak, her şeyden çok yakıyordu soobin'in canını.

"itiraf etmeyecek misin?" diye sordu, kendisine bir nefesten daha çok ihtiyaç duyduğu oğlanın ona yaşattığı bu acı, mundar eziyet yüzünden yeterince kahrolurken. "kendini birazcık bile olsun suçlu hissetmiyor musun?" iri yaşlar, inci taneleri hâlinde zemini boyladı. "onun numarasını aldın, ona özel bir adres verdin. onu kendine güvendirdin, ve onu öldürdün. sana güvendi çünkü sen benim kahrolası erkek arkadaşımdın." soobin öfkeyle bağırdı, ve yeonjun yalnızca iç geçirdi. aslında eylemlerinde, soobin'in göremediği veya artık hissedemediği bir tutam hüzün buğulanıyordu.

peppermint soda, yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin