Merhabalar efenim.
Nasılsınız?
Ben iyiyim.Kafanızı iyice karıştırmaya geldim.
Medyaya bir şarkı bıraktım.
Keyifli okumalar dilerim 🧚🏻♀️"Hep de yorgun argın olmasa, az da bana zaman ayırsa, klasik olsa şöyle bensizliğe alışmak sana zor gelse..."
Baladın
"Sanırım artık kafayı yedi."
İlkin, hiç düşünmeden dirseğini geçirdi Ebrar'ın karnına. Hak etmişti. Tamam henüz kafayı yememiştim belki ama iyi de değildim.
"Sus artık yemin ederim döveceğim seni."
Somurtarak oturdu yerine. Onları duymadıklarımı falan sanıyorlardı muhtemelen. Tamam, öyle dalıp gidiyor da olabilirim ama duyuyorum yani.
Konuşamıyorum ben yine. İçimden gelmiyor konuşmak, söyleyeceğim bir şey de yok zaten. Selim yine uğraşıyor günlerdir ama bulamıyoruz bir türlü bu mesajların kimden geldiğini. Hatlar sürekli ölmüş kişilerin üzerine çıkıyor bu da apayrı bir problem zaten.
Elif'in, kardeşimin ölmediği gerçeğini yavaş yavaş kabulleniyorum sanırım. Belki de bu yüzden bu suskunluğum. Ben işin içinden çıkamıyorum. Araştırmadığım kaynak, bakmadığım dosya incelemediğim şey kalmadı ama tüm resmi kayıtlarda öldüğü bilgisi yer alıyor.
Öte yandan Meliha teyzenin gördükleri... İşte en çok aklımı karıştıran bu. Görüp görmediğinden emin bile değil gibiydi en başta ama sonra öyle emin konuştu ki inandırdı beni kendine.
Ben böyle karmaşıklık içinde yaşarken bir taraftan da hayat devam ediyordu işte. Belki de bu yüzdendi herkesin benden normal olmamı beklemesi? Haklı sayılırlardı, toparlanmam ve işimin başına dönmem gerekiyordu ama nasıl yapabileceğimi henüz bilmiyorum.
İlkin yavaş yavaş masama yaklaşıp sandalyeye oturdu. Saatlerdir baktığım duvardan çekip ona çevirdim gözlerimi. Bir şey söyleyecek gibiydi zaten sabahtan beri ama çekiniyordu sanırım.
"Biliyorum senin için hiç yeri, vakti, zamanı değil."
Merakla baktım ona. Neymiş benim için yeri, vakti ve zamanı olmayan acaba?
"Elif'i biliyorsun tanışmıştınız."
Hatırlıyorum tabii ki, sevgili adayın olan o tatlı kız. Gülümsedim ona evet der gibi, o da gülümsedi hemen rahatlamış gibi.
"Elif'in işleteceği mekanın açılışı var bu akşam. Biliyorum canın sıkkın ama hep beraber olalım istiyorum. Yani gelmek istemezsen anlar-"
"Geliyoruz tabii ki."
Hafifçe kaşlarımı çatarak döndüm, yeşiller içindeki güzele. Hiç bizim masaya bakmadan yürüdü kendi masasına. Çantasını bıraktı, sandalyesini çekti ve üzerini düzeltip oturdu. Yeşilin kendisine ne kadar yakıştığının farkında mıydı o? Hayır eğer değilse hemen farkına varması lazımdı!
Keskin kahvelerini dikti bana. Tek kaşını havaya kaldırdı. İçim titredi... Onun dilinde bu 'bir problem mi var?' demekti. Kesinlikle yoktu. Eğer Saliha gidiyoruz diyorsa gidecektim. Hem belki bana da iyi gelirdi.
İlkin arada kalmış gibi bir ona bir bana bakıyordu.
"Hande? Gelecek misin?"
Tepki vermeden bakmaya devam ettim. Yeşilli güzel ise bana meydan okurcasına konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girift /HanSal/
FanfictionGeçmişin izlerini üzerlerinde taşıyan iki kadın... • Bunca karmaşıklığın, yorgunluğun içinde birbirlerine sarılabilirler mi? • Gözünü hırs bürümüş tecrübeli bir gazeteci, ekibe yani katılan yeni ortağıyla ne kadar anlaşabilir? • • • • • • Merhabala...