4

100 8 17
                                    

       Kısa süren bir haftanın ardından görevime hemen dönsem de göreve hiç bir türlü gitmeme izin verilmiyordu. Bu yüzden yeni gelen acemileri almış bir kaç parkur yaptırıyordum. Şifa'nın bana seslenmesiyle ona döndüm. "Kuzey, Albay seni çağırıyor." bedenimde ani bir gerilme olurken baş onayı verdim.

   Düşündüğüm şey için çağırıyor olamazdı. Olayın üzerinden bir hafta geçmişti bile.

      Daha fazla düşünmeden albayın odasına adımladım. Kapının önünde durup iznini bekledim ve aldığım izinle selam verip içeri girdim. "Emredin komutanım!" dememle güldü. Rütbem hakkında mı konuşacaktı yoksa? Bunu hak ediyor muydum ki? "Rahat!" dedi ve masasının kenarına yaslanıp tekrar bana döndü. "Biliyorsun ki sen ve şehitlerimiz geçen hafta talihsiz bir olay yaşadınız. Eminim içinde ki öfke hâlâ yanıyordur ama komutanları olarak ailelerine haberi bizzat senin vermeni istedim. Bu yüzden bir hafta beklettim. Cenazelerinde hâlâ incelemeler oluyor. Olur da bir ipucu çıkar diye. Hazır olduğunda aileleri gör ki bizde cenazelerini ulaştıralım. " dedi.

    Beklediğim gibi bunu bizzat yapmamı istiyordu. Derin nefes aldım. İzin isteyip selam verdim ve odadan çıktım. Koridorun sonunda beni bekleyen Şifa endişeli görünüyordu. Beni neden çağırdığını o da biliyor olmalıydı. "Canını sıkma" dedi ve omzumu sıkıp pat patladı. Kendisi de bunu yaşamıştı bu yüzden beni anlıyor olmalıydı. Kafamı salladım. "Ben dolaşmaya başlayayım. Uzun bir gün olacağına eminim." dedim. Beni başıyla onayladıktan sonra yanından ayrılıp askeriyenin girişine adımladım. Arabama binip telefonumda ki bilgileri takip ederek ilk eve yol aldım.

   ***

      'Şifa'nın araması üzerine koğuşumun önüne geldim. Şifa bana bugün hiç bir şeye katılmadıklarını ve koğuştan hiç çıkmadıklarını söyledi. Telefonu kapayıp kapıyı açtım. İçeride yatan askerlerimi görmemle kaşlarım anında çatıldı. Ardından omzumdan vurulmamla elime yeni aldığım silahım yere düştü. Beni vuran kişiye döndüm. Yüzünde maske vardı ve hiç bir yeri belli olmayacak derecede kapalıydı. "Yüzbaşı, hatanı nasıl telafi edeceksin?" dedi. Kaşlarım iyice çatıldı. Ses değiştirici kullanıyordu. Sesinden bile kimlik tanımı yapamazdım. Elimi yumruk yaparak adama doğru atıldım.

     Aynı omzuma yeni bir vuruş daha yapmasıyla kolumu kaldıramayacak hale geldiğini fark ettim. Ensesine sert bir tekme geçirsem de yıkılmadı. Sanki bir tenekeye vurmuş gibiydim. Sertçe karnıma dizini geçirdi ve yüzüme de bir yumruk atmasıyla geri düştüm. Sol ayağıma da sıktı ve alayla göz devirdi. Sanki yapacağım tüm hamleleri biliyor gibiydi. Beni iyi takip etmiş olmalıydı. İğrenç bir kahkaha attıktan sonra bana bir bakış attı ve dışarı çıktı. Beni öldürmemesinin bir sebebi olmalıydı. Derin bir nefes aldım cidden psikopatlar beni bırakmıyordu. Bildiğin tek şey sonra görüşecek olmamızdı. Çocuklara baktım. Çoğu ağlıyordu bazıları çoktan ölmüştü bile. Dizlerimin üstüne kalkıp hepsine teker teker baktım. Bir çözüm düşünüyordum. Birinin burada ne durumda olduğumuzu anlaması için. Ayakkabımı çıkarıp kapıya sağlam olan kolumla fırlattım. Canım yansa da dayanabilirdim.

     Yanımda ki Ufuk kendi kanında boğuluyordu. Gökhan'a baktım. "Yararı yok komutanım. Burası bizim mezarımız. Siz kurtulun ve bize bunu yapanı bulun. Tek istediğim bu komutanım. O haini mahvedin." dedi ve son nefesini verip gözlerini kapadı. Cesetlerin arasında kalırken sertçe yumruklarımı sıktım ve sürünerek kapıya ulaştım. Çıktıktan hemen bir metre sonra Şifa beni fark etti. Koluma girdi ve hemen yardım çağırdı. Beni kucağına alıp götürürken gözlerim kapanmak üzereydi. Canım yanıyordu ama askerlerimi kaybetmem bu acıyı unutturuyor daha çok canımı yakıyordu. Gözlerimi kapattım. Bunlar sadece kabus olmalıydı.'

***
      Son evden de çıkarken baş ağrım iyice artmıştı. Arabaya binip gözlerimi kapattım ve anlımı ovuşturdum. Son zamanlarda her şey üst üste gelmişti. Derin bir iç çektim ve arkama yaslandım. Albaya hallettiğimi belirttiğim bir mesaj atıp gözlerimi kapattım. Hava kararmak üzereydi zaten. Burada uyumak benim için sorun değildi.

    Dakikalar sonra tam uykuya dalıyordum ki aniden gelen telefon sesiyle irkildim. Kim olduğuna bakamadan kabul ettim ve kulağıma götürdüm. "Abi bu akşam Mert'in doğum günü var. Sende gelsen olur mu büyük bir partı olucak. Hem sende Ömer hocayla takılırsın o da gelicek." dedi. Hâlâ kendime gelememiş olmamın etkisiyle mırıldandım. O mutluluğunu belli ederken ben telefonu kapattım. Uykusuzluk beni zorluyordu. Evine dönüp üstüme bir takım elbise giydim. Ceketimi genelde gitmezdim bu yüzden evde bırakıp gömleğin kollarını da dirseklerime kadar sıvadım ve saatin gelmesini bekledim.

      Mert'in partisinin olacağı kafeyi Umuttan istediğim konumla buldum. Biraz şehir dışına çıksa da gayet temiz mekana benziyordu. İçeri girdiğimde herkes çoktan eğlenmeye başlamıştı. Umut mertle birlikte heyecanlı heyecanlı dolaşıyordu. Bir süre sonra Umut beni fark etti ve Mert'i de sürükleyerek yanıma gelip bana sıkıca sarıldı. "Biliyordum işte! Sen beni asla bırakmazsın!" dedi ve benden ayrılıp Mert'i önüme iteledi. "Efendim garip bir tanışma oldu biliyorum. Saygısızdım. Büyüklük sizde kalsın." dedi ve elini uzattı. Çocuğa bir süre baktım. Umut onu sevdiğini daha önceden bana anlatmıştı. Sesim çıkmadığında yüzü asılmış Umut'a bakmıştı. "Bugün senin günün asma suratını da hediyemle eğlenmene bak." dedim. Hevesle önce umuta bakım sonra tekrar bana döndü. "Tabiki efendim." dedi ve Umutla birlikte yanımdan ayrıldı. Umarım dediğimi yanlış anlamamıştır.

      İçkilerin servis edildiği yere gidip oturdum. Daha sipariş vermemiştim ki omzuma atılan kolla kas katı kesildim. Başımı çevirip kolun sahibine baktım. "Yine mi sen?" dememle gözlerini devirdi. "Ömer'e ısınıp da bana nasıl ısınamadın anlamıyorum." dedi ve yanıma oturdu. Omuz silktim. "Çok içme sonra kendini birinin yatağında bulursun." dedi. Anında kaşlarım çatılırken ellerimi sıkmaya başlamıştım bile. "Sinirlerimi zorlama modumda değilim." dedim. Bu açık bir uyarıydı. Son zamanların ağırlığı gittikçe üstüme çökmüştü.

     Bir iki biradan sonra ne içtiğime bakmaksızın dikmeye başlamıştım. Bu ikiliyle tanıştığımız ilk geceki gibi acınası bir haldeydim. Bir süre sonra sarhoşluğun etkisi bedenime vurmaya başlamıştı. Bu yüzden biraz daha Emir'e yaslandım ve kendini bir nevi güvenceye aldım.

Emir

     Kucağıma düşen bedeni hafifçe tutarak dik pozisyona getirdim. İç çektim ve yanımıza yaklaşan Ömer'e dertli dertli baktım. "Söylemiştim" dedim. Ömer şaşkınca bize bakarken güldü. "Yine mi?" dedi ve Kuzey'in diğer tarafına geçti. Bu sefer baygın gibi değildi. Daha çok isyan etmeye hazır görünüyordu. Benden ayrılıp kafasını tezgâha yasladı. Aşağı doğru kucağındaki ellerine bakıyordu.

    "Üstüne fazlasıyla geliyorum değil mi Emir? " dedi yutkunup. Yere bir damla aktığında önce damlaya ardından da Ömer'e baktım. O da benim kadar şaşkın görünüyordu. "Böyle olmak istemedim. Düzelmek istedim ama olmuyor. Tüm hayatım bir anda parçalara ayrıldı ve ben toplayamadım. Asker olduğumda bir şeyleri düzeltirim diye düşündüm ama her şeyi elime yüzüme bulaştırdım. İlişkilerimde terk edildim. Ailem tarafından reddedildim. Askerlerimi kaydettim ve fazlasıyla ihanete uğradım. Artık yeter. Bunlara dayanmaya gücüm kalmadı!" hızlı ve derin derin nefes alıyordu. Elimi omzuna attım ve onu kendime çevirdim. Hafifçe ona yaklaşmıştım ki beni kendine çekip sessiz çığlıklar atarak ağlamaya başlamasıyla kığırdayamadım.

    Kollarımı ona sarıp bir elimle saçlarını okşamaya başladım. Ömer bir şeyleri ölçüyormuş gibi bize baktı ve ardından bana doğru kafa salladı. Sanırım garip de olsa Kuzey'e yaklaşmıştım. Bana göre daha küçük olan bedenini kucağıma aldım ve binadan çıktım. O akşam ki gibi ikisini de evime götürmek cazip gelmişti. 

    Beş dakikalık yolun ardında evime girmiştik. Bu sefer koltukların yerine onları yatağıma bırakmıştım. Şanslıydım ki üçümüzün de sığabileceği bir yatağa sahiptim. Üstlerini değiştirip yatmalarını bekledim. Bir şekilde yarın burada kalacaklardı ve biz tüm gün olmak isteyeceğimizden daha fazla yakın olacaktık. O günden sonra bunu hak etmiştim. Hem duygusal olarak yaklaşıp içimizi dökebilir hem de eğlenceli rüyalar gibi bir gün yaşayabiliriz. Şimdilik güzel bir uyku almak öncelik tabi. Ne kadar uyku o kadar enerji demek nasıl olsa değil mi?

One Heart Three Soul •Threesome•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin