9

6 1 0
                                    

     Kaçıncı olduğunu hatırlamadığım kahveyi kafama dikip yanı başımdaki askere baktım. O bile uykulu görünüyordu. O da mı benle aynı durumdaydı acaba. Yok ya benden başka kim iki adamla birden tüm gece sevişebilirdi ki? Çalan telefonla irkilerek elimi telefona götürdüm. Tuğkan yüzbaşıydı. "Efendim?" dedim enerjik çıkartmaya çalıltığım sesimle. "Ne iş?" dedi arkadan hmlarken. "Ne olmuş? Ne işi?" dedim merakla. "Bizim çocuklar seni görmüş. Hayırdır. Kuzey komutan vanilya kokuyor diye dolanıyor bazıları." dedi.

    Gözümün karardığını hissettim o an. Öyle de olmuştu zaten. "Kimler konuşuyorsa gönder onları buraya. Hatta dur vazgeçtim. Ben geliyorum." dememle sesi kesildi. Anlamıştı sinirlendiğimi. Hızlı adımlarla öğrendiğim koğuşun kapısına geldim. Dedikodumu yapmış mışıl mışıl uyuyup dinlenecekler demek... Çok beklerler! Büyük bir sesle içeri girdim. Bazıları ranzalardan düşmüş bazılarıysa olduğu yerde irkilerek uyanmıştı. Yanıma gelen Tuğkan omzumu kavramış bir şey yapmamamdan emin olmaya çalışıyordu.

    "Hayırdır siz? Kuzey Komutan vanilya kokuyor falan!?" dedim sertçe elimi demir kapıya geçirirken. Zangırdayan kapıyla toparlanıp hazırola geçtiler korkudan. Kaşlarım çatık yüzlerini inceledim. "Ya söyleyen kendini açıklar. Ya da hepiniz birlikte dayak yersiniz. Nasıl fikir? Siz seversiniz birlik olmayı." dedim yüzüme sahte bir gülümseme takınarak. "Ha bu arada dayağı bizzat ben atıcam, yardım falan almam. Diğerleri kıyamaz size. Dinlene dinlene hepinize yapıcam bunu." dedim ve en yakındaki yere çöküp beklemeye başladım. "On beş dakikanız var karar için, süre başlamıştır. " dedim.

     Birbirlerine bakıyorlar sessiz kalıyorlardı. On beş dakikaya kadar kalamazlardı tabi. O kadar güvenilir çocuklar değillerdi birbirleri için. On beş dakika boyunca bekledim. Suçu itiraf eden, bana atılan iftirayı açıklayan biri bekledim. (aslında doğru ama hiç bir asker bana böyle bir şey dememeli bana ters)

    Sözlerimi geri alıyorum. Baya güvenilirlermiş. On beş dakikalık bekleyişin ardından elde sıfır vardı. Kimse açıklamamıştı. İç çektim ve kollarımı sıvamaya başladım. Verdiğim söz gibi bizzat ben dövdüm hepsini. Bela okumuşlardı kesin ama kendileri bulmuşlardı bunu. Bir kaç haftalığına çarşı iznine de yasak koydum hepsinin. Komutana hakarete girerdi benim için bu. Affedilmemeliydi bile. Dayağın ardından bir kaç turlarda koşturdum hepsini. Nihayet bitkin düşüyordum ki onları salma kararı aldım. Nöbet yerime döndüğümde asker uyuyordu. Ayağımı yere vurduğumda irkilerek kalktı ayağa. Güldüm ve sandalyeye geçip etrafa bakınmaya başladım. Uykusuzluk çökertmişti beni.

     Telefonu açıp bir şeyler kurcalamaya başladım. Hatta meraktan bir kaç cinayet olayını inceledim. Yok! Uyku esir etmiş beni. Tabi o iki öküzünde suçuydu bu. Şerefsizler askerliğimi unutturup sike sike bitirmişti beni. Ben somurtmaya başlayınca yanımdaki çocuk benden bir şey istermişcesine bakmaya başladı. Korkuyor gibiydi. "Ne oldu oğlum neden bakıyorsun öyle." dedim irkildi. Yemin ederim gören de alıcı sanıcak. Güldüm. "Korkma o kadar sinirli bir insan değilim ben. Sadece saygısızlığa tahammül etmiyorum. Onlar bunu hak etti yani." çocuk öksürük krizine girdi bir anda. Sırtını sıvazladım ve su alıp ona verdim. Suyu içtikten sonra yutkundu.

     "Komutanım bir şey söylemek istiyorum ama kızmayın lütfen." dedi. Tek kaşım havalanırken ciddiyetle ona odaklandım. "Evet?" dedim. Parmaklarıyla oynamaya başladı. Gözleri yerdeydi. Bir şey açıklayacağı netti de liseli cicili bicili kızlar gibi davranmasına gerek yoktu. "Söylentiyi ben başlattım.." dedi. Tepkiden çok refleksle okkalı bir tokat attım. Çocuk sarsılarak benden uzaklaştı korkuyla. "Oğlum sen ne istiyorsun tam olarak!? Tüm koğuşu dövdüm amk! Orda bir sen yoktun, senden niye şüphe etmediysem! Deliricem ulan! Çocukların hayatını kaydırmışsın burda masum masum oturuyorsun! Ya sabır! Gerçi tüm gün yanımda olan sendin. Normal senin çıkarman!" Sözlü hıncımı attıktan sonra üstümdeki askeri ceketi çıkarttım.


    Yorgun argın eve döndüğümde ikili hâlâ buradaydı. Gözlerimi devirip içeri girdim. "Lan siz niye çıkmıyorsunuz burdan, iki gündür evimdesiniz. Her neyse yatmaya gidiyorum. Rahatsız ederseniz o kıçınızı tekmelerim ona göre!" dedim ve üzerimi çıkarıp odaya girdim hızlıca geceliklerimi giyip yatağa attım kendimi. Hiç ses gelmemişti.

    Öyle güzel uyumuştum ki. Tatil çok iyi gelmişti. Akşama doğru uyandığımda midemin kazındığını fark ettim. Bir akşamdan diğer akşama kadar uyumuştum cidden. Yatağı düzeltip içeri girdim. Gitmişlerdi. Onlara dair hiç bir şey yoktu evde. Mutfağa girdim. Bir şeyler yesem iyi olurdu. Dolabı tam açacaktım ki üzerindeki notu fark ettim. "Dolapta sandiviç ve biraz da çorba var ısırtıp yersin." yazıyordu. Gülümsedim. Bugün onlar çalışmış ben uyumuştum. Kaslarımı esnetip dolabı açtım. Aldığım sandiviçi masaya koyup çorbayı ısıtmaya başladım.

     Yemeğimi yedikten sonra güzel ve rahatlatıcı bir duş aldım. Gerçekten gerekliydi. Saçlarımı kuruttuktan sonra üstümü değiştirdim. Araba ve ev anahtarlarımı da alıp çıktım evden. Garaja gidip arabayı aldım ve bildiğim en iyi kafeye doğru sürdüm. Üçümüze de farklı bir kahve aldım. İsteyen istediğini seçerdi zaten. Bir kaç tatlı da aldım ve bizimkilere yazdım. Ömer de buluşma kararı alarak Ömer'in evine sürmeye başladım. Ağrıyan sırt kaslarımla ilgili hiç bir şey demediğime şükretmeleri gerekiyordu. Çünkü konuşmaya başlarsam susmaz hatta tüm sülalelerini elden geçirirdim.

     Kapııyı açan Ömer'in yüzündeki yarayı görmemle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. "Lan" dedim içeri girerken. Aldıklarımı bir kenara bırakıp Ömer'in kafasını ellerimin arasına aldım. "Noldu? Hangi pislik yaptı!?" dedim. Sinirlenmiştim. Gözü kadınların far sürmesinden farksız morarmıştı. Ömer bana açıklama yapmıyor sadece yüzüme bakıyordu. Emir kollarını göğsünde birleştirmiş gülerek yanıma gelmişti. Onun rahatlığı beni sinir ederken hızlıca ona döndüm. "Sen mi yaptın lan bunu!? " Emir kafasını iki yana salladı. "Ne diye sevgililerime zarar veriyim.. Yatakta bile yapmam bunu ben size bebeğim." dedi ve hayali bir öpücük attı. Dişlerimi sıktım. "Ulan biri bana açıklasın şunu yoksa ben dövücem sizi!"

     Ömer arkadan belime doladı kollarını. Sonra omzuma koydu başını. "Sinirlenme de anlatalım." diye mırıldandı. "Çok yorgun olduğunu biliyordum ama gittiğimizi haber vereyim dedim. Sende alışkanlıktan dolayı beni tehdit sandın ve geçirdin bir tane. Uyuduğun için fark etmedin. Sonra bunu rüya sanıp unutmuş olabilir beynin." dedi. İkinci bir kaynar su dökülürken olduğum yerde sabitlendim. "Ben..özür dilerim." dedim duraksayarak. Güldüğünü duydum. "Sorun değil seni anlıyorum." dedi mırıldanarak.

    Gözlerim doldu. Beni bırakmasını sağlayıp dönüp ona sarıldım. Ağlamamak için kendimi sıkarak onu sıkıca kendime çektim. "Ben artık insanları kaybetmek istemiyorum.." diye fısıldadım. Emir bizi ayırdı. Beni kucağına aldı. "Küçük komutanımız üzülmüşmü bizim?" dedi. Oturma odasına girip beni kucağına oturttu. Bacağımı okşuyor kulağıma fısıldıyordu. Ömer de gelip yanına oturunca beni araya aldılar. İkisininde bir bacağının üzerine oturuyordum. "Sizi seviyorum." diye fısıldadım. "Biliyorum harikayım." dedi Emir. Ömer ensesine şaplatmasıyla irkilerek kaşlarını çattı.

    "Bakma ona sen Kuzey. İyi dinlenebildin mi sen?" dedi,  beni biraz daha çekmişti kendine. Kafamı göğsüne yatırdım. Öylece oturduk biz, birbirimize baktık. Emir durur mu? Öküzlüğünü konuşturarak aldıklarımı şapurdatarak yanımızda yemeye başladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 06 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

One Heart Three Soul •Threesome•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin