Sol yumruk , sağ yumruk ve sol tekme.
Neredeyse iki sattir yaptığım tek şey buydu derin nefesler almakla beraber. Bir haftada bu işte hayli ilerleme kaydetmiştim. Ellerim yumuşak eldivenlerden sonra bezle sarılmaya henüz alışamayıp acısada asla pes etmiyordum. Zaten bir süre sonra acının verdiği uyuşuklukla vurduğum hiçbir darbeyi hissetmiyordum. Tıpkı kalbim gibi vucudum da yavaş yavaş hissizleşmeye başlıyordu gördüğüm kadarıyla. Vucudumda oluşan yaralar hiçbir anlam ifade etmiyordu benim için.Bu bana iyi geliyordu aksine ;hayatımın her alanında ifadesiz olmak ruhumdan bir parça haline gelmişti adeta.
Acı ; yediği kırbaçların hakkını veriyordu bedenimden uzak durarak.
Bir kez daha sol yumruğu geçirdim iri kum torbasına. Nefes nefese kalmama rağmen durmak istemiyordum. Burada geçireceğim iki ayın her saniyesini bu eğitim odalarında tüketmek istiyordum. Vucudum bunu kaldıramayıp pes edene kadar ruhum pes etmeyecekti çünkü biliyordum. Geceleri bile gördüğüm kabuslardan sonra koşa koşa eğitim odasına gelmemek için zor tutuyordum kendimi. Her geçen gün daha da fazla güçlü olabilmek için yanıp tutuşuyordum. Benliğim sadece bunu arzuluyordu.
Sağ yumruğumuda geçirip hemen ardından sol tekmemi de geçireceğim sırada " Yeter ! " diye bağıran akrebin sesi doldu kulaklarıma. Hayır yetmezdi. Daha fazlasına ihtiyacım vardı benim. Daha fazla güce, daha fazla öfkeye , nefrete ihtiyacım vardı benim . Yetmezdi.
Aldırmadım. Sol tekmemi de geçirdim torbaya. Acı yoktu. Olamazdı da.
" Kes şunu " diyen sese de aldırmadım. Sanki kulaklarım milyonlarca karıncayla kaplanıp , sesi ulaşılmaz yapmak için itaat ediyorlardı vucuduma.
Zıplayarak kendi etrafımda dönüp , torbaya havada bir tekme savurduğumda ileri doğru kaymıştı.
Aldırmadım. Onun yanına yanaşıp tekrar bir yumruk savuracağım sırada bedenim yere yapışmıştı. Daha doğrusu yapıştırılmıştı.
Gözlerimi sonuna kadar açıp karşımda bana çatık kaşlarıyla burnundan solumuş bir halde bakan akrebe çevirdim. Bir dizini karnımın yanına kırmış kollarımı da başımın üzerinde sabitlemişti. Kıskaçları siyah renge boyanmıştı adeta.
"Çekil" diye tısladım dişlerimin arasından. Ona bugün haddini bildirecektim. Kıskaçlarını parçalayıp,onlarla yüzünü dağıtmak benim için bir zevk olacaktı.
" Kendine gel !" diye bağırdı benim aksime. Yüksek desibel mi istiyordu? Bunu ona verecektim.
Şunu bilmiyordu ki ben zaten kendimdeydim. Onunla görülecek bir hesabım vardı benim. Bunu da birazdan canına okuyarak kesecektim.
Hesabımı normal insanlar gibi konuşarak görmeye çalışmıştım daha öncelerde ama bu adam tek kelimemi bile dinlememişti benim.Onu defalarca uyarmama rağmen her işime burnunu sokmuştu. Beni korumaya çalışıp durmuştu. En son dün ki kara'ya olan intikamımdan sonra da son damlasını dökmüştü biriktirdiği kuyuya. Şimdi sıra özenle biriktirdiği suları başından aşağıya boşaltmaktaydı.
Bunu haketmişti.
"Üzerimden çekil !" diye adeta haykırdım. Ses tonumu özellikle onun gibi tutmaya çalışıyordum.
Bir insana yaptığı davranışın aynısıyla karşılık vermek gerekir her zaman. O sana vuruyorsa sende ona vuracaksın ki acısını anlasın. O sana sakinse sende ona sakin olacaksın ki değerini bilsin. O sana bağırıyorsa sende ona bağıracaksın ki kendini yüce görmesin. Tek sorun ; bu eşleşmeyi sağladıktan sonra onu kendi lehine çevirebilmek. Bir insan sana bir davranışta bulunduğunda, ona aynısıyla karşılık vermek doğrudur ama sonrasını da unutmamak gerekir. O sana bağırıyorken sende ona bağırıp eşleşmeyi oluşturmana rağmen bunu aynı şekilde devam ettirirsen eğer , sonuç kanlı bir katliamdır. Fakat eğer eşleşmeyi sağladıktan sonra bağırmanın aksine bir anda sakin bir havaya bürünürsen karşında ki sana bağımlı bir şekilde sakinleşmek zorunda kalacaktır. Akrebe uygulayacağım yöntemde tam olarak buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Çığlığı#Düzenleniyor#
Ciencia FicciónSiz hiç bir ceylanın, peşinde ki kurt sürüsünü birbirine düşürerek avken avcı konumuna çıktığını gördünüz mü ? Ya da aptal bir kurtun kendini aslan zannetmesine şahit oldunuz mu ? Peki... Bir akrebin tüm kurtları haklayıp ceylana yataklık yapması...