Bölüm | 40

11.5K 556 148
                                    

AŞM| Bölüm: 40

Geçmişin yükünü dolu dolu taşırken omuzlarımda rahat bir nefes alacağımı ümit etmedim hiçbir zaman, beklentiye girmedim gelecek güzel günler adına... Çünkü biliyordum... Biliyordum ki gelecek günler de kahırlıydı!

Anna Meryem AKSEL

Deliliği nimet saydım her zaman, delirmeye ramak kalınca anladım ki kendimi kandırmıştım ben bunca zaman. Ben delirmenin nimetini anlayamayacak kadar aptaldım, ne yazık ki! Eh, karşımdaki kadını parçalara ayırma isteğim tam olarak bunu doğruluyordu!

Sabah gayet güzel uyanmıştım aslında. Boktan hayatıma rağmen güne güzel başlamış, gülerek gözlerimi aralamıştım. Tek başıma... Çünkü Seyyid Han yeğenini dövenin ben olduğumu pek tabii ki anlamış ve nedenini niçinini sorgulamadan kendince beni cezalandırmıştı. Umurumdaydı sanki piç kurusu!

Tüm bu olumsuzluklara rağmen güzel bir duş almış, giyinmiş ve kuşanmıştım. Akabinde kızımın yanına inmiş ve yaklaşık bir saate yakın da onunla vakit geçirmiştim. Gün içinde dışarıda planlarım olduğundan, kızımın yanında çok fazla kalmamış, aşağıya inmiştim. Dün gece uykusuzluğun verdiği sıkıntıyla kalkıp kendime iş aramış, bu evden uzaklaşmanın yollarını araştırmış, bulmuştum. Gece kulübü tarzı bir mekânda sahneye çıkan grup vokalist arayışındaydı ve benim öğleden önce onlarla görüşmem vardı. Tamam, kabul benim gibi şahane bir sese sahip kadın vokalist değil assolist olmayı hak ediyordu. Ancak şimdilik elimde yalnızca bu seçenek vardı. Hem sonra başarabilirsem önümüzdeki dönem dondurduğum okuluma da devam etmek istiyordum. Aptalca duygularım yüzünden vazgeçtiğim her şeyin peşinden yeniden ve yeniden koşacaktım. İleride kızımın gurur duyacağı bir anne olmak istiyordum. Kendini geliştirmiş, ayakları üzerinde duran güçlü bir kadın olmak istiyordum. Saklanmamın yersiz olduğu şu dönemde kendim için bir şeyler yapmak istiyordum. Korkuyor muydum, pek tabii! Lâkin pes etmeyecektim, bu sefer kendimden vazgeçmeyecektim.

Tabii ki bu plânlarımdan kimsenin haberi yoktu, bilhassa Seyyid Han'ın. Öğrendiğinde vereceği tepkiyi az çok kestiriyor olsam da bunun benim için hiçbir önemi yoktu. Ben ne istediğimi biliyordum ve bu sefer hiçbir şey isteklerimin önüne geçemeyecekti. Seyyid Han da beni hayatında istiyorsa eğer, olduğum gibi kabul edecekti artık! Yoksa çekip giderdim. Demek istediğim her şey yolundaydı, ta ki ben tam evden çıkmak üzereyken Rahşan Hanım karşıma dikilip saçmalayana kadar.

"Nereye gidiyorsun," sorusuna insancıl bir şekilde, "Dışarıya çıkıyorum, işim var," demiştim. Evet, ben ona rağmen bunu başarmıştım. Sizi temin ederim ki gayet sakindim, ta ki Rahşan Hanım damarıma basma pahasına emrivaki edasıyla, "Bugün bir yere gidemezsin Meryem," diyene kadar. Kaşlarım çatılmaya yüz tuttuğunda gözlerimi kısarak ona baktım. Sakinliğimi özellikle korumaya çalışarak, "Af buyur, anlamadım!" dedim, sanki onu yanlış anlamışım gibi. Elbette ki yanlış anlamamıştım, nitekim henüz o kadar da aptallaşmamıştım. Kadın bildiğin bana emir veriyordu! Hadsiz!

"Bugün oğlun geliyor Meryem, unuttun mu?" diye sordu Rahşan Hanım delici bakışlarıyla beni baştan ayağa sürdüğünde. Dudaklarında istihza dolu gülüşüyle beni pür dikkat izlerken, sonuna kadar sınırlarımı zorlamaya devam etti: "Oğlunu karşılayacaksın daha, onu kucağına alacak, bağrına basıp sarıp sarmalayacaksın... Yapacağın bunca şey varken, sen kalkmış nereye gidiyorsun Meryem?"

Yemin ederim ki bu kadın mal! "Emir Han benim oğlum değil," dedim, ona rağmen yine ve yine sakinliğimi koruyarak.

"Onun annesi sensin," dedi Rahşan Hanım mala anlatır gibi kelimelerin üzerine bastırarak. Dişlerimi birbirine bastırıp çenemi sıkabildiğim kadar sıktım. Göz ucuyla görüp görebildiğim Cihanşah kadınlarının etrafımda toplandığıydı! Aman eksik kalmayın cümbüş başladı çünkü!

ALABORA | Şah & Mat ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin