"Evet, anneciğim benimle yaşama fikri nereden çıktı?"
"tatlım psikolog testinin sonuçları bize ulaştı ama kızmayacağına söz ver." bu cümle bile beni yeterince germişti.
"Tamam, anne söyle hadi"
"Tatlım raporunda şizofreni başlangıcı olduğunu ve yalnız kalmanın hayati tehlikeyi açabileceğini söylediler."
"Sende buna inandın ha, inanmıyorum ya"
" hâlâ ama diyorsun ya, harikasın"
Hızlıca yukarı odama çıktım. Titreyen ellerim ile su içip sakinleşmeye çalışıyordum. Balkondaki pufuma oturdum. Psikolog selin hanımı aradım. Fakat açmadı. Küçük bir sinir patlaması ardından sinirle telefonu yatağa fırlattım. Aşağı indim annem ile babam tahminimce önemli şeyler konuşuyorlardı yani en azından mimikleri öyle diyordu. Yüzlerine bakmadan su ısıtma makinesini başlatarak kendime uygun bir kahve hazırladım. Odadan ayrılarak günlük rutinlerimi yaptıktan sonra yatağıma uzanıp telefonla ilgilenmeye başladım. Grupta kendi aralarında eğleniyorlardı. Sadece mesajları okudum ve sessizliğe boğdum kendimi. Ailem çok zengindi, ihtiyacım olan her şeyi yapabilirdim belki de ama günün sonunda tek bir güvenli alanım vardı. "ODAM" odam benim için tek güvenli Alandır belki de. Bütün dertlerimden, odamdaki karanlığa sığınan biriyim. Benim tek varlığım kendim oldum her zaman, benim sadece benliğim vardı bu hayatta. Her şeyimi kendim hallettim bu hayatta. Oysaki daha küçük bir çocuktum. Bunlara dayanamayıp odadan çıktım. Annem ile babam aralarında konuşuyorlardı. Yüksek ses tonuyla dudaklarımı araladım "ben deliymişim ya, ben şizofrenmişim ya, çok normal, benim çocukluğum siz parayla geçiştirdiniz çünkü. Arada sevgi verdiniz onu da bilmem kaç katıyla burnumdan getirdiniz. Bana o kadar şey yaşattıktan sonra yine kendi menfaatleriniz için bana iyi davranma çabasındasınız. Ki zaten benim ailem sınıfım, oyuncaklarım, arkadaşlarım falan filanmış. Şimdi bari rahat delirmeme izin verin..." Annemin gözlerinden dökülen yaşlar artık içimde bir gram vicdan uyandırmazken babamın bakışlarındaki duyguyu anlamamıştım bile. Sert adımlarla odama geri çıktım. Gözyaşlarım yastığımın üstünü ıslatırken beynimde kopan fırtınalar sanki beni öldürecekti. Kalp atışlarım normalden daha hızlı atıyor sanki göğüs kafesimi delmek istiyordu. Kapanan gözlerime hakim olamadım. Gözlerimi geri açtığımda hava aydınlanmıştı. Ama güneş ayrı bir parçalanmıştı sanki. Bulutlar dans etmeyi bırakmış, doğum günü olduğu zamanlarda heyecanlanan kız ölmüştü sanki. Harbi bugün benim doğum günümdü. Annem ile babamın "can kızları" nın doğum gününü hatırlayacağına yemin edebilirdim. İstemsizce yatağımdan kalkıyordum. Sabah bakımımı yaptım ve okul kıyafetlerimi üstüme geçirdim. Çantamı koluma taktıktan sonra kulaklarımı takarak beynimi melodiler ile dinlendirmeye başladım. Her şey siyahtı sanki, karanlık ve sessiz bir şehre dönüşmüştü izmir. Öyle ki annemin söylediği cümleler dahi anlamlı değildi artık. Kulaklığımdan yükselen şarkıyla, o anki durumun gidişatının uyuşmasıyla küçük bir gülümseme oluştu suratımda.
Yine sabahın körü;
göremeden önü,
aldım düldülü de ,
vurdum yollara. Ağzıma takılan şarkı ile sonunda okula varmıştım. Sınıfa çıktım ve yerime geçtim. Efra ile oğuz gülerken, Batu başını sıraya koyarak gözlerini dinlendiriyordu. Yavaşça sırtına dokunmama rağmen, irkildi ve hemen yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. "Hoş geldin ve günaydın honneybee"
"waow! yeni bir takma isim güzelmiş. Günaydın dead men walking bir sıkıntı yok değil mi?"
"Tabi ki yok honneybee neden?"
"Bilmem, mutlu değil gibisin"
"Yok mutsuz değil de yorgun olabilirim biraz."
"hmm tamam"
"Ya şey konuşmuşken çıkışta kafeye giderken mi?
"Bana uyar" diyerek gülümsedim ve Batu'da bu durum sevinmiş gözüküyordu.
"Tamamdır, taksi parası benden"
"Taksi mi?"
" Evet şu tekerlekli, araba filan, fakir ! . Benim kanadım yok uçamıyorum maalesef " hep birlikte kahkaha attık.
"Taksiyi biliyorum dead men walking, amacım o değildi. Ben kendi motorum ile geleceğim." parçaların gözleri fal taşı gibi açılırken efra'nın ayrı bir hoşuna gitmiş sanki.
"Bu yaştaki motorun olması tahmin edilebilir bir şey değil zaten Alev "
"Normal aslında Savaş Arslan ve bitmeyen parası işte" Efranın gözleri her kelimeyi süzgeçten geçirerek beynine kazıyordu sanki.
"Ne, Savaş Arslan mı?"
"evet, Garip olan ne?"
"Şehrin hatta ülkenin en zenginlerinden olan Savaş?"
"Hoca geldi. Boş verin " oturduğum yerde birden fazla sorun yokmuşçasına bir yandan da kafamı düşünceler sarmıştı. "Belki de söylememeliydim, Ya para için arkadaşlık kurarlarsa, saçmalama, git gide dibe batıyorsun, hiç bir şey başaramıyorsun" . "yeter!" diye bağırdığımda bütün sınıfın gözleri üzerimdeydi. Ani bir izin ile sınıftan ayrıldım. Yüzüme çarptığım su ile tuvaletin kapısına yaslanıp, yere doğru süzüldüm, Ellerimi yüzüme götürerek yüzümü kapadım, yorulmuştum. Ani sinir krizim nedeni ile lavaboya ve duvarlara vurmaya başladığımda ruhumu rahatlatan bir zil çalmaya başladı. Gözlerim kararmaya, Kalp atışlarım olması gerekenden çok daha hızlanmaya başladı. Öyle ki göğüs kafesim kırılıp kalbim dışarı çıkacaktı. Kendimi yerde bulduğumda hafif aralıklı gören gözlerim ile yerde sadece korku dolu gözler ile bana bakan üçlümü gördüm. Aynı zamanda bu karanlıkların hiçbiri temiz veya güzel bir yere bağlanmayacaktı bundan adım gibi emindim. Öyle bir hayat ki benim ki kara bulutlar güneşi görmemi engelliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI YAĞMUR (KİTAP OLDU)
Teen FictionMutlu bir orta okul hayatına sahip olabileceğini düşünen Alev tanıştığı arkadaşları sonucu yaşama sevinci hayatı ve duyguları elinden alındığında gerçekleri görmeye başlamıştı. Fakat sadece bunlar değil yaşama hakkı dahi elinden alınmıştı.