Arkadaşlarımın yardımı ile evi temizledik ve annem ile babamı arka bahçeye gömdük. İçimde gram hüzün yoktu, sadece vicdanımı titreten bir katil hissi vardı o kadar çünkü zaten bir ailem yoktu ve hiç olmayacaktı. Hiç olmazsa bir gece onlardan uzaklaşmak için en az bir günlük Efralar da kalma kararı aldım ve onlarda bunun daha doğru olacağını söylediler. Kutu oyunlarından sonra, fazlaca kafein içeren bir sohbet ve ardından bir film derken herkes uyuyakaldı. Hava almak için balkona çıktığımda zihnimi temizlemek amacıyla Balkon demirliklerine yaslanarak gökyüzünü izlemeye başladım. Omzuma dokunan el ile beraber bir ses yükseldi. "atlasana" beynimde yankılanan ses ile beraber bir animasyon belirdi gözlerimde. Aşağı doğru süzülen bedenim yerdeki taşlara çarptığında yağmur suyu ile karışık sıvı bir sokakta akıntı haline gelmişti. Mutfağa doğru koştuğumda sakinleşme çabamın hiçbir şeye yaramadığını fark ederek doğruldum. Titreyen parmaklarım ile saçlarımı geriye doğru itip bir yudum su içerek sakinleşmeye çalıştım. Balkona tekrardan çıktığımda ecelimi arıyormuş gibi bir tavrım vardı. Duvara sırtımı dayayarak yere doğru kendimi ittirerek oturdum. Gökyüzünü izlerken bakışların kapanmasına izin verdim. "Bir uçurum boyunca koşuyordum, ayaklarım kaydığında beni tutan iki elim birde zayıf bir kaya vardı. Ne düşmeyi göze alabiliyordum ne kendimi yukarıya çekecek gücüm vardı." nefesler arasında gözlerimi açtığımda üstüme örtülen battaniye ve beni saran kollar iğrenmeme sebep olmuştu. Başımı yavaşça hareket ettirdiğimde yanımda oturan Batu ile bakışlarımız birleşti. Onu iterek yanından kalkmam onu şaşırtmış olmalıydı ki sorgulayıcı bir ifade yüzünü sardı. "Bir daha sakın ama sakın bana dokunmuyorsun bu bir emir" balkondan hızlıca ayrılıp yukarı doğru çıktıktan sonra eşyalarımı toplayarak aşağı geri indim. Hızlıca aksesuarlarımı çantama attım. Elimden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordum çünkü bu ev bana hiç huzur vermiyordu. Bir taksiye kız başıma binmek hele ki bu saate içime büyük bir korku düşürüyordu. Elimde sıkıca tutuğum sprey sebebi ile ellerim terlemişti fakat sonunda gelmiştim. Kapıyı açtığımda bir vahşet tokat gibi çarptı yüzüme. Gitmiyordu hiç bir saniye gözümüzün önünden. İçeriye girip kapıyı kapattıktan sonra yere oturarak sadece gözyaşlarımın süzülmesine izin verdim. İçimdeki caniliği ortaya çıkarmıştım ve bu olayın üstü öylece kapanmıştı. Bir cinayet işlemiştim ve ölenler annem ile babamdı, ölen çocukluğumdu, ölen bendim. Salonun ortasında doğru yavaş adımlar atarken çalan telefonum ile irkildim. Arayanın kim olduğuna bakmadan telefonu sessize aldım. Böyle saçma bir konu için eğitimime zarar veremezdim ve bunun farkında olmak ayrı bir kırıyordu. Duygusuz bir canavara dönüşmüştüm sanki. Kin duygusu, benim tanımımdı artık. Yukarıya doğru çıkıp çantamı hazırladıktan sonra kendime gelmek için cilt bakımımı yaptım. Odayı temizleyip camı açarak çiçek kokularının içeri dağılmasını istedim. Kıyafetlerimi üstüme geçirdikten sonra Çantamı koluma takıp aşağı iniyordum ki telefonum elimde titreşmesiyle Efra'nın aradığını fark ettim. "Efendim Efra ne oldu bu saate?"
"Dediğin gibi BU SAATTE evde göremeyince korktuk"
"Neyse sıkıntı yok işte görüşürüz" telefonu pek fazla konuşmasına izin vermeden kapattım. Sabahları konuşmaktan hoşlanmazdım ve olayların sorgulanması da aynı zamanda merak edilen biri olmaya da alışık değildim. Telefonu çantama attıktan sonra evden çıktım. Saatin daha 3.15 olması çok zamanımızın olduğu anlamına geliyordu. Okulun önüne geldikten sonra motoru aldım. Bedenimi yerleştirdikten sonra ruhuma vuran rüzgara izin versem de bir yandan nefes alma çabasındaydım. Ne kadar zaman geçtiğini dahi hissetmeden sonsuzluğa akan yola giderken havanın aydınlanması ile geç kalacağımı fark etmem çok zamanımı almadı. Kolumdaki renkli elmaslar ile kaplı saatime baktığım da derin bir nefes vererek sakin kalmaya çalıştım. "Kahretsin!" motora bedenimi bırakırken basabildiğim kadar gaza basmaya başladım. O kadar uzaktık ki okula varmamız bir saatimizi dahi alabilirdi. Yüzüme vuran rüzgar ruhumu temizlerken, canımı da bir o kadar yakıyordu. Uykusuzluktan moraran göz altlarım ile kapatıcılarım arkadaş olmuşken rüzgar kalbimdeki yaraları deşerek kalbimin derinliklerinde yer edinmeye çalışıyordu. Okula vardığımızda içimdeki savaşı yüzüme yansıtmamaya çalışıyordum. Motordan inerek sınıfa doğru yürümeye başladım. Kapıyı hafifçe tıkladığımda içeriden gelen "gir" sesi ile kapıyı açtım. Hoca'nın yüzündeki ifade nefes alıverişlerimi hızlandırsa bile sakin kalmayı başarabiliyordum.
"Nerelerdesiniz?" bağırdığında vücudumun titrediğini hissetim.
"İşim vardı" diyerek içeri girdim. "çık dışarı" diye bağırdığında gözlerimden çıkan alevlerle yumruklarımı sıktığımda Efra'nın ayaklanarak yanıma geldiğini fark ettim. Kolumu tutarak fısıldadı "Gel çıkalım" dediğinde önümdeki yaşlı hocanın masasına doğru yürüdüm. Masada duran kahvesini arkasındaki cama fırlatıp porselen bardağı kırdığımda Efra'nın YÜRÜ! emri ile sınıftan çıktık. Kolumu ellerinin arasında çektikten sonra lavaboya giderek lavabonun üzerindeki kirli aynadaki kendime baktım. Gözlerimden süzülen yaşlarım yüzümden tamamen ayrıldığında içimde bir şey kopmuştu. Sınıfa gittikten sonra uyumaktan geçen altı saatin farkına bile varmamıştım. Sınıftan çıkar iken kulaklığımı takarak ardı ardına çalan şarkılar ile ruhumu dinlendiriyordum. Efra'nın kolumu dürtmesiyle kulaklığımın bir tanesini çıkartıp Efra'yı dineldim. "Alev çok kötü gözüküyorsun. Toparlanman lazım" gözlerimi yere çevirirken cevapladım "biliyorum, ama hiç bir şey düzelmiyor." geri kulaklığımı taktığımda şarkıdan yükselen sözler ile duraksadım. "öyle değil işte olmalı bir çözümü, biz onca gece uykumuzu boş yere mi böldük ?" Hayat bana cevap veriyordu sanki, o bile hüzünden yorulmuştu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI YAĞMUR (KİTAP OLDU)
Teen FictionMutlu bir orta okul hayatına sahip olabileceğini düşünen Alev tanıştığı arkadaşları sonucu yaşama sevinci hayatı ve duyguları elinden alındığında gerçekleri görmeye başlamıştı. Fakat sadece bunlar değil yaşama hakkı dahi elinden alınmıştı.