Yazarın anlatımıyla...
Lina Hazal'ın başında duruyor, uyanmasını bekliyordu. Geçirdiği baygınlık sonucu sakinleştirici verilmişti, kendine geldiğinde ise sinir krizi geçirmişti. Bu yüzden yine sakinleştirici verilmek zorunda kalındı genç kıza. Teresa Hanım Lina'nın telefonundan Yeşim ve annesine haber vermiş, hastaneye gelmelerini söylemişti. İki kadın koşarak hastaneye gitmişti. Yeşim Hazal'ın, Safiye Hanım ise Teresa Hanım'ın yanına gitmişti.
"Ah be Eda Teyze... bunu hak edecek kadın mıydın sen?" Dedi Yeşim. "Vakti dolmuş Yeşim kızı..." diye onu cevapladı Lina. "Anne... yanım...yanımda mısın?" Diye sayıkladı bir ses. Hazal'dı bu, uyanıyordu. En sonunda gözünü açmıştı Hazal. Yanına baktığında Yeşim ve Lina'nın olduğunu gördü. Diğer yanı ise boştu. "Anne! Anne!" Diye bağırmaya başladı genç. Sesleri duyan hemşire ve kızların anneleri koşarak odaya girdi.
"Hazal sakin ol! Hemşire bir şey yap!" Dedi Safiye Hanım. "Siz kollarını ve bacaklarını tutun! Ben bir sakinleştirici daha yapacağım!" Dedi hemşire. "İstemiyorum! İstemiyorum ben annemi istiyorum! O gelsin!" Zorluk çıkarıyordu herkese. Tepiniyor, çırpınıyor ama o sivri uçlu iğneyi yaptırmak istemiyordu.
Uzun uğraşlar sonrası Hazal ilaçsız sakinleşmişti. Onu uzandığı sedyeden kaldırmış ve hastanenin bahçesine çıkarmışlardı. Şimdi ise bir bankta Hazal'a su içiriyorlardı.
"Cenazesini yarın alacağız Hazal. İkindi namazından sonra cenaze namazı kılınacak ve sonra defnedeceğiz." Dedi Safiye Hanım. Hazal onu dinlemiyordum gerçi. Herkese kapatmıştı kendini. Kendi içinde bir savaştaydı o şimdi. Ne yapacaktı? Artık bir annesi yoktu, kime sarılacaktı? Kime "Anacuğum" diyecekti? Onu sabahları kim tehdit ederek uyandıracaktı? Kafeden dönerken kiminle eğlenecekti? Tek başına yapabilecek miydi? Bilmiyordu Hazal, bilemiyordu...
Teresa Hanım'ın demesi üzerine Yeşim ve Lina Hazal'ı eve götürmüşlerdi. Daha doğrusu sürüklemişlerdi çünkü Hazal adım atmamakta inatçıydı.
Şimdi ise 3 genç arkadaş Hazal'ın evindeydi. "Ben şurayı temizleyeyim." Dedi Yeşim kan olmuş yeri kast ederek. Hazal bir şey demedi. Dese bile daha sonra kendisi temizleyecekti ve ağlamaktan onu bile yapamayacaktı, biliyordu.
Yeşim elinde bezle yerleri siliyor, Lina Hazal'a sarılmış onu izliyordu. Yeşim yerleri silerken bir anda durdu. Koltuğun altına doğru elini uzattı ve altındaki şeyi aldı. Biraz baktıktan sonra kalkıp Hazal'ın yanına gitti ve, "Hazal, bu senin değil miydi?" Diye sordu Hazal'a. Elinde gümüş, üzerinde ufak bir ay sembolü olan bir yüzük vardı. Hazal onu yavaşça eline aldı ve inceledi. Ardından gözleri ile Yeşim'i onayladı.
(Gece, saat 02:00)
Ortalık kandan temizlenmişti. Yeşim ve Lina'nın annesi hastaneden geç vakitte dönmüştü. Hazal onlar geldikten sonra onlara ister kendi odasında, ister salonda yatabileceklerini söylemişti kısaca. Safiye Hanım ona, "Tamam canım sen git uyu biz hallederiz." Demişti şefkatle. Hazal onu yorgun gözlerle onaylanmış, annesinin odasına gitmişti. Şimdi ise yatağa uzanmış tavana bakıyordu.
Kalbi sızlıyordu. "Uyusam geçer..." diye düşündü ve uyumak için gözlerini kapattı. Fakat gözlerini kapatınca annesini görüyordu. Onun ölümün acımasız soğunun verdiği o soluk teni geliyordu gözünün önüne. Gözlerini açıyor ve tekrar kapatıyordu, bu seferde kanlar içindeki görüntüsünü görüyordu.
Yanağında hissettiği ıslaklıkla ağladığını fark etti genç kız. Ağlayarak uyuyacağını anladı Hazal. Tabii uyuyabilirse...
(Sabah, öğleden sonra saat 16:45)
Sabah olmuş, Hazal'ın annesiz ilk günü başlamıştı. Sadece yarım saatlik uykuyla duruyordu. Uyumamıştı bütün gece, annesinin fotoğrafına bakarak ağlamıştı. Saat sabah 08:30 olduğunda ise biraz uyumasının gerektiğini düşünüp yarım saatte olsa uyumaya karar vermişti. Saat 09:00 da geri uyanmıştı. Hiç istemeden yattığı yataktan kalkmış ve tuvalete gidip elini yüzünü yıkamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavisiz Mavi
Teen Fiction"Mavi, kimileri için özgürlüktür. Benim içinse, mavi beni hapis eden bir renkti..." Ben, Hazal Hancı. Ve bu da benim maviye olan düşkünlüğüm. Gelin, birlikte mavinin nasıl bir insanı mahvoluşluğa sürdüğünü öğrenelim...