6. BÖLÜM: SESSİZ VE SAKİN

10 4 0
                                    

"Hazal'ım, kızım kalk hadi." Dedi yorgun bir ses. Yavaşça gözlerimi açtığımda annemi yanımda yatarken gördüm. Çok solgun görünüyordu. Hasta gibiydi.

"Anne, hasta mısın?" "Evet... dün seni beklerken balkonda duruyordum. Akşam soğuğu hasta etmiş beni." Dedi mırıldanarak. "Heyt be annem be. Neden salonda durmadın ki?" İlk önce burnunu çekti, ardından beni cevapladı. "Ay ne bileyim? Bekledim işte." Dedi. "Hadi, kalkta kahvaltı et. Sonra da Yeşim ve annesi Safiye'yi ara birlikte kafeye gidin." Diyerek sözlerine ekledi. "Olmaz, bugün kafeyi açmayalım. Sana bakayım ben." "Kız olur mu öyle şey? Ben bakarım kendime. Şimdi bir hasta çorbası yaparım kendime, bir de soğuk algınlığı ilacı içerim hiç bir şeyciğim kalmaz." Dedi kendinden emin bir şekilde. "Kız ana vallahi içim rahat etmez bak he." "Eder eder. Hadi kalk git." "Yok gitmem." "Gidersin." "Gitmem." "Bal gibi de gidersin." Dedi ve beni yataktan ittirmeye başladı. Başarılıda oldu. Kendimi yerde bulmuştum.

"İyi, öyle olsun! Ama aradığımda açacaksın!" Dedim yerden kalkarak. "He ondan kızım he!" Dedi annem beni kâle almadan.

Bir iki şey atıştırarak kahvaltımı etmiş oldum. Üzerimi değiştirmek için odama geçtim. Altıma beyaz, pembe çiçekleri olan bir diz altı etekle beyaz bir kayık yaka tişört giydim. Saçlarımı yarım topladım. Annemin yanına gittiğimde uyuduğunu gördüm. Yanağına ufak bir öpücük kondurdum ve anahtarımı, telefonumu ve cüzdanımı alıp evden sessizce çıktım.

Yeşim'i arayıp ona annesiyle bana yardıma gelip gelemeyeceklerini sordum. Hemen kabul ettiler. Hızlıca kafeye gittim ve kafeyi açtım. Ortalığı toparlamış, kollarımdaki sargıları değiştiriyordum ki kafeye biri geldi. Kafamı oraya çevirdiğimde gelenlerin Yeşim ve Safiye Teyze olduğunu gördüm.

Onlara önlüklerini verdim. Safiye Teyze zaten direkt olarak mutfağa gitmişti. Yeşim kasaya, bense masaları silmeye geçmiştim.

Günün ilk müşterisi Doğan olmuştu. "Günaydın kızçeler!" Diye neşeli bir giriş yaptı. "Günaydın Doğan." Dedi Yeşim. "Eda Teyze'nin böreklerinden var mı?" Diyerek direkt niyetini belirtti. "O yok ama beklersen 1 saate Safiye Teyze'nin böreklerinden yersin." Dedim. "A a, neden Eda Teyze'm yok?" "O hasta oldu." Diyerek durumu kısaca izah ettim. "Çok geçmiş olsun. Bir şeye ihtiyacı var mı peki? İlaç veya herhangi bir şey?" Dedi, sanki şu lazım ama dünyanın diğer ucunda desem hemen getirecekmiş gibi. "Yok yok, teşekkürler." "Bir şeye ihtiyacı olursa beni ara, Ayaz'ı bulurum onla alırım." "Peki tamam." Dedim gülerek. "Ayaz nerede bu arada?" Diye sözlerime ekledim. "Bilmiyorum ki. Her halde dün çok yoruldu, yatıyordur şimdide." "Belki de. Neyse sen şöyle geç otur. Ben sana çayla yiyecek bir şeyler getireyim. Ne istersin?" "Varsa kakaolu kek." Onu kafamla onayladım ve mutfağa gittim.

Bir tepsiye iki dilim kakaolu kek ve çay koydum. Tepsiyi alıp Doğan'ın oturduğu masaya doğru gittim. Giderken bir şey dikkatimi çekti. Doğan ile Yeşim, bakışıyorlar mıydı, yoksa bana mı öyle geliyordu? Doğan Yeşim'e sanki narin bir şeymiş gibi bakıyordu. Yeşim ise kızıl saçlarıyla ufak ufak oynuyordu. En iyisi daha fazla izlememek.

"Afiyet olsun oğlum!" Diyerek çayı ve kekleri masasına koydum. "Teşekkürler kız!" Ben koşar adım mutfağa ilerledim. Bunları yalnız bırakmak en iyisiydi.

Mutfağa girdiğimde Safiye Teyze'nin börek yaptığını gördüm. "Ellerine sağlık şef!" Dedim ve tezgahta duran tabaktaki çilekten ağzıma bir tane attım. "Dur kız yeme! Pasta yapacağım daha onlarla!" Dedi ve yavaşça omzuma vurdu. "Peki şef!"

Mutfaktan çıkıp müşteri var mı diye bakındım. Galiba bugün bizim en sakin günümüzdü...

Yazarın anlatımıyla...

Apartman kapısının önünde duruyordu genç adam. Camdaki yansımadan arkasında park halindeki arabayı görebiliyordu. Yapmak istemiyordu. Ama yapmalıydı, ailesi söz konusuydu. Parmağındaki teki Hazal'da olan arkadaşlık yuzüğüyle oynuyordu.

Elleri tir tir titreyerek gideceği dairenin zilini çaldı. 10 saniye sonra kapı açıldı ve içeri girdi genç adam. Yavaş adımlarla çıktı merdivenleri. Yaşlı kadın kapıdan kimin geldiğine bakıyordu. Gelenin o olduğunu görünce yüzünde güller açtı.

"Ah, oğlum hoş geldin." Dedi yorgun kadın. "Hoş buldum Eda Teyze." Dedi genç adam samimi tutmaya çalıştığı sesiyle. "Geç içeri."

Genç olan içeri geçmiş, salonda Eda Hanım'ın dün yaptığını söylediği keki yiyor, yanında portakal suyunu içiyordu. "Ee, oğlum dünden beri nasılsın?" Dedi kadın burnunu çekerek. "İyi olmaya çalışıyorum da, galiba siz pek iyi değilsiniz. Hasta mı oldunuz?" "Soğuk algınlığı olmuşum oğlum. Çok önemli bir şey değil yani." "Hm, geçmiş olsun."

Biraz oturup sohbet etti iki komşu. "Ay dur ben sana bir tabak daha kek getireyim." Dedi Eda Hanım. Yüzüğüyle oynayan genç adam ona üzgün gözlerle bakarak kafasını salladı. Eda tam kapıya varmıştı ki, "Özür dilerim, Eda anne..." Dedi genç adam. Belinden silahı çıkarttı ve tek kurşunla kadının hayatına son verdi. Göz yaşları sel olmuştu, yer kırmızı olmaya başlamıştı bile. Koşarak evden çıktı ve ayakkabılarını eline alarak binadan çıktı. Az önce onu getiren arabanın arka kapısının açık olduğunu gördü ve doğruca oraya gitti.

Arabaya bindiği anda, "Aferim oğlum. Yılların intikamını çok güzel aldın. Ailene bulaşmayacağız, söz verdiğim gibi." "Peki, teşekkür ederim Turgut Baba..." Araba ikisini Turgut Baba'nın malikanesine götürüyordu. Bir kaç gün orada kalacaktı genç adam.

Pişmandı, fakat o da biliyordu, bir kadının geleceğini karartırsa, aydınlatamazdı bir daha...

Hazal'ın anlatımıyla...

Kafede işler bitmişti. Safiye Teyze ile Yeşim'in günlük paralarını ödeyip eve geçmiştim. Apartmana girdiğimde bazı sesler duydum. Birileri ağlıyordu. Kata ulaştığımda bizim evin kapısının açık olduğunu gördüm. Koşarak eve girdiğimde annemin yerde kanlar içinde yattığını ve Teresa Hanım'ın başında ağladığını gördüm. Lina ise camın önünde ambulansı arıyordu.

Beyaz eteğimi umursamadan annemin yanına eğildim. "Annem...?" Dedim fısıldayarak. Elimi yüzüne uzattım. Buz gibiydi. Rengi bembeyaz olmuştu. "Annem?" Dedim tekrar. Sanki ben ona seslendikçe annem bir anda kalkıp bana şaka yaptığını söyleyecekmiş gibi. Göğüsü inip kalkmıyordu. O güzel kahveliklerini açmıyordu. Ağlıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum hem de. Lina telefonu kapatmış yanımıza gelmişti.

Teresa Hanım ile Lina beni oturduğum yerden kaldırdılar ve koltuğa oturttular. Titreyerek ağlamaya devam ediyordum. "Hazal, sakin ol canım." Dedi Lina telaşla. Tam o sırada dışarıdan siren sesleri gelmişti. Hatırladığım son şey ise, "Annemi götürecekler! Götürmeyin!" Diye bağırmalarımdı.

Yazarın anlatımıyla...

Sağlık ekipleri çoktan gelmiş, Eda'nın cesedini ceset torbasına koymuş ve aşırı ağlama ve heyecandan bayılmış olan Hazal'ı ambulansa taşımışlardı. Lina ve annesi ise polise ifade vermişlerdi.

Hazal'ın tek aileside gitmişti şimdi. Tek başına kalmıştı genç kız. Babasını hiç tanımamıştı, annesi olmuştu ailesi. Şimdi o da gitmişti. Evsiz kalmıştı. Sahi, ev sadece 4 duvardan mı oluşurdu? Yoksa bir insan bile ev olabilir miydi?

İnsanlık biliyordu; ölümdü bizi biz yapan, ve yaşamaktı bizi ölüme götüren... Ama insanlık, sanki ölüm hiç yokmuş gibi davranıyordu. Oysa biliyorlardı, ölüm bizim kaçınılmaz sonumuzdu...

Yapmaya çalışıyorum ama olmuyor:( umarım bölümü sevmişsinizdir yusufçuklarımm

Mavisiz Mavi  -𝓞𝓵𝓾𝓶 𝓜𝓮𝓵𝓮𝓴𝓵𝓮𝓻𝓲 -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin