Evet, ikinci bölümümüzle karşınızdayız. Oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayın.
İyi okumalar dilerim.
'SIR'
'Bilinmeyeni saklayanın sonu bilinmezliktir.'
Ciğerlerime hapsettiğim nefesimle birlikte üniversitenin kampüsüne bir adım attım. Ormanlık bir yolun sonunda yer alan eğitim binalarına varmam için bir süre yürümem gerekiyordu. Ve işin kötü yanı ben yürümekten nefret ederdim.
Ayaklarımın altında ezilen sararmış yapraklara kısa bir süre bakıp kafamı yerden kaldırdım. Dün gelen paket kafamı allak bullak etmişti. İçerisinde yazan not başlı başına bir soru işaretinden ibaretken kutunun kenarında bir yerinde yazan adresle birlikte yollara düşmüş ve kendimi bir üniversitede bulmuştum. Burada bulunan kişileri bir polis olarak sorgulama yetkisine sahip olmamakla birlikte öyle bir niyetle de buraya gelmemiştim zaten. Çünkü ne yazık ki yalnızca adres yazıyordu ve yollayan kişi hakkında hiçbir bilgiye yer verilmemişti.
İşin garip yanı paket üzerinden herhangi bir DNA bulunamamıştı ve mahzenin girişine bakan kameralar tam paketin bırakıldığı esnada devre dışıydı. Bu durum karşısındaki şaşkınlığımız ve sinirimiz yeterince tarif edilemezdi.
Notu bana gönderen kişi elbet bana bir şey göstermek istiyordu. Bir şeye şahit olmamı, şahit olduğum şey hakkında fikir sahibi olmamı bekliyordu. Bir polise değil, bana göstermek istiyordu. Aksi halde paketin üzerine bir isim yazmazdı.
Meslek hayatım boyunca ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyordum ancak ruhum kendini bu hikayedeki rolüne öylesine kaptırmıştı ki sorgulama gereği duymuyordum bile. Öylesine bir aidiyet hissiyle düşmüştüm ki yola, yoluma çıkan yol ayrımlarında ne tarafa gideceğimi bile bilmiyordum.
Uzun ağaçlık yolu neredeyse bitirdiğimde kulaklarımı dolduran bağırışlarla birlikte kafamı sol tarafa çevirdim. Yaklaşık elli metrelik çim bir alanda bir avuç öğrenci toplanmış ellerinde kağıtlarla çevredeki öğrencilere sesleniyorlardı. Yürümeyi bırakıp bir süre olduğum yerde onları izlemeye başladım. Propaganda yaptıklarını anlamıştım ancak mevzunun ne olduğu hakkında pek bir fikrim yoktu. Amacım bir süre daha izleyip yoluma devam etmekti ancak olaylar pek beklediğim şekilde ilerlemedi.
Okul yönetiminden geldiğini düşündüğüm takım elbiseli ve yaşları ilerlemiş olan adamlar bağıra çağıra öğrenci grubuna yaklaşmış ve bazı öğrencilere fiziksel temas içeren uyarılarda bulunmuşlardı. Bu durum öğrencileri sinirlendirmiş olacak ki onlar da tepkilerini koymuşlardı. Bir anda polis kimliğimi hatırlayarak onlara doğru yaklaşmaya başladım.
"Öldürülen sizin kızınız olsa yine böyle söyleyebilecek miydiniz?!" diyerek görevlilere bağıran bir öğrenciyle bakışlarım üstlerine yazı yazdıkları kartonları buldu.
'HALİL KARAKAYA KATİLDİR!'
'BU OKULUN BİR ÖĞRENCİSİ CAN VERDİ, UYUMAYIN!'
'BUGÜN SESİNİZ ÇIKMAZSA YARIN SİZ OLMAYACAKSINIZ!'
Gördüğüm yazılarla kan beynime sıçramıştı tam bu esnada görevlilerden biri öğrenci grubundan bir kız öğrencinin koluna yapıştı. Yaptığı hareketle birlikte cebimden rozetimi çıkarıp onlara yaklaştım.
"Ağır olun!"
Benim ortama girmemle taraflar yavaşça ikiye ayrıldı. Okul görevlileri bana anlamsız bir şekilde bakarken öğrencilerin yüzünde bir tebessüm yer edinmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vicdan Mahkumları
AcciónBirbiriyle aynı şekilde öldürülmüş dört kurban. Bir seri katil. Ve gizem dolu bir macera. "Her günahkarın mahkumu olacağı bir vicdan vardır."