Olay örgümüz yavaştan oluşmaya başlıyor. Keyifli okumalar dilerim.
'SEBEP'
'Hiçbir tohum nedensiz buluşmaz toprağıyla.'
"Hangi katil polislerin bu kadar burnunun dibine girmek ister ki?" diye merakla sordu Bartın. Ellerini sandalyelerinin birinin başına koyan ve derin düşüncelere dalmış olan Akay kendi kendine konuşuyormuş gibi yanıtladı onu. "Yakalanmak isteyen katil."
Az önce kalktığım sandalyeme tekrar oturdum. Başımın tepesinde tutturduğum saçlarımı özgürlüğe kavuşturmak amacıyla tokadan kurtardığım esnada benim de düşüncelerim dudaklarımdan dökülüverdi.
"Peki ya hangi katil yakalanmak ister?"
Geldiğinden beri ağzını açmayan Açelya çekinceyle konuya dahil oldu.
"Şey bir kitapta okumuştum," bakışlarımız onu bulduğunda devam etti. "Halka mesaj vermek isteyen bir katil vardı."
Duyduklarımla sinir seviyem arşa çıkmıştı. Bir sosyal sorumluluk hissi gelişmiş katilimiz eksikti.
Bektaş abi uzamış sakallarını kaşırken "Elbet bu da bir olasılık." diyerek yanıtladı.
Açelya önündeki mavi dosyanın kapağını aralayıp ona uzattı.
"Dört kurbanın da kan sonuçları çıktı. Dördünün de kanında aynı zehir bulunuyor. Fakat bu zehir yalnız bir maddeden oluşmuyor. Farklı farklı zehir bileşenlerinin karıştırılmasıyla oluşuyor. Maddelerin hepsini ayırt edemedim, onun için detaylı bir inceleme gerekiyor."
Sağ elimi kaldırıp onu durdurdum. Bakışları beni bulduğunda bizim için önemli olan kısma değinmesini bekliyordum. "Bu zehri kimler nereden tedarik edebilirler?"
Açelya gülümseyerek başını iki yana salladığında hepimiz bir sorun olduğunu anlamıştık. Merakla onu izlerken "Hiç kimse hiçbir yerden tedarik edemez. Çünkü bu maddelerin Türkiye'de üretimi de satışı da yasak. Ancak yurt dışından tüm zehirler ayrı ayrı yasa dışı olmak şartıyla içeri sokulduysa orasını bilemem."
"Bunun için de olayın içerisinde kimya bilgisi iyi birinin olması gerekiyor." diyen Akay ile Açelya başını olumlu anlamda salladı.
"Kesinlikle."
Ellerimi yüzüme götürüp yüzümü sıvazladığımda bugün içtiğim bilmem kaçıncı kahvenin etkisi de bedenimi terk ediyor olacak ki üzerime uyku bastırmıştı. Gözlerimin kısıldığını hissettiğimde neyse ki Bektaş abi gün sonu konuşmasını yapmaya başlamış ve hepimize iyi geceler dilemişti. Ayaklanıp dosyaları toplayıp kabanımı üzerime geçirdim. Bu sırada diğerleri çoktan mahzenden çıkmıştı. Herkes gitmesine rağmen hâlâ dosyalarla uğraşan Bektaş abinin yanına yaklaştığımda onun da yeterince yorulduğunu görebiliyordum.
"Sen eve gitmiyor musun abi?" diye sordum bir elimi omzuna koyarken.
Bakışlarını dosyalardan ayırmadan kafasını iki yana salladı.
"Sana iyi geceler Ak Kız."
Duyduğum tabir ile gülümsedim ve omzunu sıvazlayarak yanından ayrıldım. Mahzenden dışarıya çıktığımda yüzüme vuran soğuk hava ile bütün bedenimin yay gibi gerildiğini hissettim. Birkaç saniye kapının önünde durup soğuk havanın beni etkisi altına almasına izin verdim.
Yaşamayı hissetmeyi, yaşamın en basit olayında tanrıyı bulmayı seviyordum. Soğuk bile bana tanrıyı hatırlatırken ben, nasıl olur da yaşamayı sevmezdim ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vicdan Mahkumları
ActionBirbiriyle aynı şekilde öldürülmüş dört kurban. Bir seri katil. Ve gizem dolu bir macera. "Her günahkarın mahkumu olacağı bir vicdan vardır."