Bölüm 1

180 23 30
                                    


31 Aralık 2023 -7:15

İstanbul-Zeytinburnu

Sabahın ilk ışıkları şehrin üzerine doğarken gece boyu yağan kar tüm sokakları kusursuz bir beyazlığa bürümüş, adeta tüm şehri şefkat dolu kutsal bir örtü ile örtmüştü. Sokak lambaları henüz yanmaya devam ediyor, ağır ağır yere düşen kar tanelerini ışıkları ile aydınlatıyordu. Şehir o kadar sessiz ve huzur dolu görünüyordu ki insanlar rüyalarında bile bu huzuru hissediyor olmalılardı.

Gece boyu okumak zorunda olduğu kitaplar yüzünden uykusuz kalan Mehmet ise hemen hemen yeni koymuştu kafasını yastığa. Böyle soğuk havalarda yatağına gömülüp uyumayı çok ama çok severdi. Özellikle de bunun gibi uykusuz geçirdiği gecelerin şafağında.

Rus dili ve edebiyatı 3. sınıf öğrencisiydi Mehmet ve kendini yatağının içine attığı andan beri paltosunu yenileyip borçlarını kapatmış Raskolnikov kadar mutlu hissediyordu. Dışarıda kar yere düşmeye korkarcasına usul usul yağarken sıcacık bir yatakta uyumak...

Başka ne isterdi ki?

Tam gerçekten uykuya dalıp rüyalar âleminde belki de Anna Karenina ile karşılaşacaktı ki telefonu sessizliği yırtarcasına çalmaya başladı.

Duymazlıktan geldi önce. Tek bir uyanma belirtisi bile göstermedi. Onu ciddiye almazsa telefonun yaptığı hatayı fark edip sessizliğine dönmesini bekledi adeta. Ama öyle olmadı. Telefon hala çalmaya devam ediyordu.

Yataktan doğrulup telefonuna doğru giderken yüzünde o kadar sinirli bir ifade belirmişti ki telefon onun bu halini görebilseydi sahiden de korkup çalmaktan vazgeçerdi.

"Kim bu saatte yaa..." diye söylendi huysuzca. Eline aldı telefonu ve ekrana baktığında hiç de şaşırmadı gördüğü isim yüzünden.

"Bu saatte ne diyeceksin ki Murat acaba?" diye mırıldanırken kulağına götürdü telefonu.

-Alo?

-Alo Mehmet... Neredesin sen?

Derin bir nefes çekti Mehmet. Uykusuzluktan sayıklamak üzereydi hatta. "Evdeyim" dedi. "Ne oldu ki?"

Kısa bir sessizlik oldu telefonda. Bir an hattın düştüğünü bile sandı Mehmet. Tam telefonu kapatacaktı ki Murat'ın sesi duyuldu yeniden.

"Güzel güzel!" dedi panik dolu bir sesle. "Hemen bize gelmen lazım! Daha fazla dayanamayacağım. Lütfen bize gel ve o fotoğrafı çek!"

Mehmet telefonu kulağından uzaklaştırıp arayan numaraya baktı bir kez daha. Sahiden de Murat'ın adı yazıyordu ekranda. "İyi misin sen?" dedi artık ürkekçe çıkan sesiyle. Ne olduğunu anlayamasa da hakikaten bir şeylerin ters gittiğine hiç şüphesi yoktu. Gözlerini kıstı uzaklarda bir şeylere bakmak ister gibi. "Ne resmi? Ne oldu yine?"

"Lütfen!" dedi Murat. Adeta yalvararak konuşuyordu şimdi. Unutmadan diye bir kez daha söze girdi hemen sonra. "Kredi kartım. Onun cebimde olduğuna emin ol ve çek artık şu fotoğrafı!"

Yine bir sessizlik başlamıştı ki bir hışırtı doldu Mehmet'in kulağına. Sonra da hat meşgul sinyali vermeye başladı. Kulaklığı bozuldu herhalde diye geçirdi içinden. Murat'ın sesi panik dolu olsa da onun böyle vakitsiz aramalarına fazlasıyla alışkındı aslında. "Kesin yine yetmişlerden kalma bir şeyler bulmuştur. Bakalım nasıl bir hurdaya âşık oldu da bana göstermek istiyor!" diye söylendi montunu askılıktan alıp üstüne geçirirken.

Biraz farklı biriydi Murat. Mehmet ile aynı yaşta bir tıp öğrencisiydi ama kendini derslerine vermeyi pek de başarabildiği söylenemezdi. Daha çok 1970'ler çekiyordu onun ilgisini. Öyle ki odasına girdiğinizde kendinizi yetmişlerde yaşayan bir gencin odasında sanabilirdiniz. Raflarda dizili plaklar, eski fotoğraf makineleri ve bir plakçalar. Sonra ahizeli eski telefonlar ve duvarlarında yetmişlerden kalma bazı posterler.

Son PozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin