Bölüm 6

59 10 20
                                    


100 yıl önce

4 Kasım 1924 - 08:00

Türkiye – İstanbul'un ıssız bir tarlası


Flash ışığı gözlerini kamaştırır kamaştırmaz etraflarında ne varsa sonsuz beyaz bir ışığın içinde yok olup gitmişti adeta. Zamansız ve sonu olmayan yıldızlı bir gökyüzünde öylece havaya savrulup gittiklerini sandılar birkaç saniye. En sonunda ayakları yeniden bir zemine bastığında yer çekimi normalden çok daha sertçe onları toprağa yapıştırdı.

İkisi de kurumaya başlamış yeşil sarı otların kapladığı, nemli ve soğuk bir toprağın üstünde sırtüstü yatar halde açtılar gözlerini. Gökyüzünde uçan martılar ve insana sonsuzluğun huzurunu fısıldayan mavi gökyüzü öylesine alışıdıktı ki gördükleri tek şey bu olsa ikisi de zamanda 100 sene geriye gittiklerini kesinlikle düşünmezdi.

Yakınlarda bir yerlerde küçük bir dere insanın ruhunu da bir suya çevirip kendine katmak ister gibi huzur içinde akıyordu. Ağaçların yapraklarından esen rüzgârın çıkardığı hışırtı ve bu suyun sesi adeta sonsuza kadar sürmesi istenen bir beste gibiydi o anlarda. Daha önce hiç duymadıkları birbirinden farklı birçok kuş vardı muhtemelen ağaçların dalları üstünde. Farklı onlarca tür kuş sırasını biliyor gibi önce susuyor vakti geldiğinde ötüşleri ile bu sonsuz müziğe bir neşe daha ekliyorlardı.

"Geldik mi?" dedi Mehmet. Gözleri şaşkınlıkla açılmış hafifçe Murat'a doğru dönmüştü.

Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdıktan sonra cevap verdi Murat. "Öyle olmuş olmalı. Baksana..." etrafına bakınırken gördüğü tek şey ufka kadar uzanan yeşil bir örtüydü. Ağaçlar bir orman sıklığında olmasa da epey fazlaydı aslında. Ellerini dizlerine koyup tamamen ayağa kalktığında bir elini Mehmet'e doğru uzattı.

2023 İstanbul'unda olmadığımız kesin!

O sırada yerde onu gördü. Onları buraya getiren kamerayı. Hazırladığı bavul da hemen onun yanında duruyordu. Murat kamerayı aldı hemen eline ve açma düğmesine bastı. "Kalan hakkınız 3" yazısı çarptı gözüne. "Bir sorun yok" dedi ilk olarak. Kamerayı dikkatlice bavula yerleştirirken de "Şimdi yapmamız gereken limanı bulmak ve o gemiye binmek." diyerek devam etti.

"Peki..." dedi Mehmet. Elini gözlerine siper yapmış ufka doğru bakıyordu. "Hangi tarafa gideceğiz ki? Şu an... Buralarda bir yerleşim filan bulmamız lazım."

Murat önce göğe çevirdi kafasını. "4 Kasım 1924, Saat 8. Makineye bu tarihi yazmıştık. Güneşe de bakarsak..." durdu bir süre ve düşündü bir sağa bir sola birkaç adım atarken. Sonra bir elini ileriye uzatıp konuşmaya devam etti. "Güneşe bakarsak şurası kuzeydoğu olmalı. Galata Rıhtımı hemen hemen o tarafa düşüyor. Sadece yürüsek bile birkaç saate rıhtımı buluruz."

"O zaman hemen başlasak iyi olur!" dedi Mehmet. "İçimde garip bir his var. İstanbul'un 100 yıl önce böyle boş tarlalarla dolu olduğunu duymuştum ama bu kadar ıssız ve uçsuz bucaksız bir yerde gözlerimizi açacağımız asla aklıma gelmezdi."

"Buralar ancak 1960'lardan sonra kalabalıklaşmaya başlamış" dedi Murat. "O zamanlara kadar zeytinlikler, sebze bahçeleri ve boş arazilerden ibaretmiş." Sözlerinin bu kısmında iki elini de yanlarına açarak bir süre öyle yürüdü. "Üstelik 1924 yılı hiç de kolay geçen bir yıl değildi. Neredeyse 10 yıldır savaşlarla boğuşuldu biliyorsun. Dünya savaşı ve Kurtuluş savaşı... İkisinin de izleri hala çok yeni. Daha bir sene önceye kadar işgal altında bir şehirdi burası. Sınırlı gıda, bozuk bir ekonomi ve savaşlarda yok olmuş birkaç nesil!"

Son PozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin