Bölüm 3

100 16 21
                                    

Mehmet az önce Murat'ın oturduğu sandalyeye öylece bakıyordu şimdi.

Murat yoktu.

Odada Mehmet'ten başka kimse yoktu. Gözleri sandalyeye sabitlenip kaldı bir uzun dakika boyunca. Nefes almayı bile unutmuştu neredeyse. Gözleri her geçen saniye biraz daha açılıyor, yüreğinin hızlanan atışları artık alnının damarlarından bile okunabiliyordu.

Murat yoktu. Gitmişti.

"Murat..." diye bir inilti çıktı Mehmet'in dudaklarından. Bir kelimeden çok, belirsiz bir inlemeydi aslında. Ciğerlerinde kalan son havayı da bu inilti ile harcamıştı şimdi. Yumdu dudaklarını. Kaldı öylece. Sahiden de ciğerleri bir fotoğraf karesinde donup kalmışlar gibi durmuştu aslında. En ufak bir hareketinde tüm gerçeklik ince bir cam gibi binlerce parçaya bölünecek gibi hissediyordu. Yüzlerce avcı tarafından avlanmak üzere olan küçük bir kemirgen gibi hissediyordu. Tüm gözler onun üstündeydi ve en ufak hareketinde hiç ummadığı bir vahşetin ortasında kalacaktı sanki. Ne gözlerini kırptı ne de göğsünde tek bir nefes yükseldi. Artan nabzının da etkisiyle alnında ve boynunda normalden çok daha belirgin hale gelip, atıp duran damarları dışında tamamen donmuştu.

Az önce karşısında oturan Murat, sigaradan çekilen bir nefes dumanmış gibi havaya karışıp yok olmuştu işte. O odada o an Mehmet bile kendi varlığından şüphe etti. Murat yoktu. Belki... Belki kendisi de artık yoktu kim bilir? Öyle olmayı gerçekten de fazlasıyla dilerdi.

Ama umduğu gibi değildi durum. En sonunda derin ama sahiden derin bir nefes çekti Mehmet. Soluk soluğa kaldı ilk çektiği nefesin de etkisiyle ve bir kez daha ciğerlerini olabildiğince hava ile doldurdu. Murat'ın aksine o hala odadaydı. O hala tüm gerçekliği ve varlığıyla oradaydı.

"Murat..." dedi bu sefer biraz daha canlı bir sesle. "Ne... Nasıl..."

Murat'tan geriye kalan boş sandalye adeta bir korku filminden fırlamış, cehennemden kaçıp gelmiş bir yaratık kadar korkunç görünüyordu şimdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Murat'tan geriye kalan boş sandalye adeta bir korku filminden fırlamış, cehennemden kaçıp gelmiş bir yaratık kadar korkunç görünüyordu şimdi. Elindeki fotoğraf makinesine baktı sonra.

"Kalan hakkınız 4!" yazısı yanıp sönmekteydi sadece. Gözlerini kıstı yavaş yavaş. Önce ne yazdığını anlayamadı. Okuma yazmayı bile unutmuştu o anlarda. Zihni olan biteni bir mantığa oturtmaya çalışırken bedeninin geri kalanını adeta kendi haline bırakmış, tüm gücünü tek bir şeye ayırmıştı.

Elinden kayıp yere düşen fotoğraf makinesi yumuşak halının üstüne çarparken küçük bir tıkırtıya neden oldu. Yüzünü ondan çekip yeniden Murat'ın az önce oturduğu sandalyeye çevirdi. Birkaç kez hızla yumup açtı gözlerini. Elleriyle ovuşturdu sonra.

Değişen bir şey olmamıştı. Odada ondan başka kimse yoktu.

"Ha..." dedi sonra ilk hecelerini söylemeye çalışan bir çocuk gibi. "Ha... Hadi canım!"

Aradan birkaç dakika daha geçtikten sonra yavaş yavaş adımlarına da söz geçirmeye başladı. Gözleri o sandalyeye sabitlenmişken kapıya doğru yürüdü usul usul. Hala gördüğü bu boşluğun birden son bulmasını ve Murat'ın ona seslenmesini bekliyordu.

Değişen hiçbir şey olmadı. Murat sahiden de burada değildi artık. Bir flaş patlamış ve az önce karşısında oturan arkadaşı yok olmuştu.

Kime ne diyebilirdi? Kimden yardım isteyebilirdi? Bu olanları kime anlatabilirdi?

Süzüldü odanın dışına bir hayalet gibi. Gönül Hanım hala bir melek gibi uyuyordu. Az önce torununun yok olduğundan habersiz öylece soluk alıp vermekteydi. Devam etti yürümeye Mehmet. Kapının önüne geldiğinde bir kez daha yüzünü Murat'ın odasına doğru çevirdi. Ne bir ses ne de bir hareket vardı. Elini kapının koluna uzattı. Yutkundu ve apartman merdivenlerine açılan kapıyı açtı sessizce. Gönül Hanım şu an uyanırsa işler iyice karmaşık bir hal alırdı. Parmaklarının ucunda hareket ederek adımlarını dışarı attı. Çıktığı kapıyı aynı sessizlikle kapatmak üzereydi ki omuzlarında bir el hissetti. Dönüp bakmaya fırsatı olmadan da kulağına eğildi elin sahibi.

"Kredi kartımın cebimde olduğuna emin ol demiştim." dedi fazlasıyla tanıdık olan ses. "Senin yüzünden bir haftadır sürünüyorum."

Mehmet daha ilk anda omurgasından bedenine yayılan ürperti ile kaskatı kesilmişti zaten. Bir robot gibi keskin hareketlerle arkasına döndü yavaş yavaş.

Murat gözlerini ona dikmiş öfkeyle Mehmet'in gözlerine bakıyordu. Bir süre sonra o öfke dağılır gibi oldu. En azından Mehmet, Murat'ın dudaklarının genişleyerek gülümsemeye başladığı anları böyle yorumlamayı daha rahatlatıcı bulmuştu. Başı dönmeye başlasa da "Mu... Murat..." diyebildi kekeleyerek.

"Aynen öyle" dedi Murat. "Ben... Murat! Geçmişe gönderdiğin Murat!"

Ve Mehmet sihirli elmadan bir ısırık almış Pamuk Prenses gibi Murat'ın kollarına bayıldı.


Son PozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin