Bölüm 10

33 8 4
                                    


"Biliyor musun?" dedi Murat dişleri soğuktan birbirine vurup dururken. Neredeyse 40 dakikadır soğuk bir Moskova akşamında tanımadığı bir kızı takip ediyordu. "Bu kızı gözden kaçırırsak tam anlamıyla Moskova sokaklarında kaybolmuş oluruz."

"Farkındayım!" diye cevap verdi Mehmet. Şehrin arka mahallelerine gelmişlerdi ve buradan geri dönüş yolunu bulmaları sahiden de imkânsızdı. "Umarım bu kız bizi gerçekten de Aleksandr'a ulaştırır."

Bir küçük sokağa daha girdiklerinde kısa bir an kızı gözden kaybettiklerini sandılar. Birkaç adım daha ilerledikten sonra kapanan bir kapının sesi doldu kulaklarına. Sokağın sonunda iki katlı ahşap bir binanın kapısıydı bu. Üst katında tek bir pencereden dışarıya ışık sızıyor, çevresindeki diğer binalardan biraz daha yeni bir yapı olduğu her halinden anlaşılıyordu.

"Burası..." dedi Murat. "Muhtemelen Bogdanov'un evi burası" Ve kapıya üç kez vurdu.

Hiçbir şey olmadı ilk önce. Birkaç kez daha kapıyı çaldıktan sonra bir tıkırtı geldi kulaklarına. Birisi merdivenlerden aşağıya iniyordu. Murat'ın kalbi yerinden çıkacak gibiydi.

"Kim o?" dedi zarif bir ses. Muhtemelen mektubu taşıyan kızın sesiydi.

"Biz..." dedi Mehmet ve tıpkı sabah dekana söylediği gibi gerçekleri söylemeye karar vererek devam etti. "Türkiye'den geldik. Doktor Bogdanov'u görmek istiyoruz!"

Kapı usulca açıldığında kızın korkmuş yüzü öylesine masum ve güzel bir halde onlara bakıyordu ki ikisi de kalplerinden bedenlerine yayılan inanılmaz bir sıcaklık hissetti.

Kız ürkek bir sesle "Buyurun..." dedi. "Ben de ona sizden bahsediyordum!" Korkmuş olsa da şaşırmış gibi bir hali yoktu kesinlikle. Ve garip bir şekilde gözleri adeta ağlamaktan şişmiş gibi görünüyordu.

Murat merdivenlerden çıkarken sürekli "Dlya menya bol'shaya chest' poznakomit'sya s vami. YA tvoy bol'shoy poklonnik." diye mırıldanmaya başlamıştı. "Sizinle tanışmak benim için büyük bir onur. Ben büyük bir hayranınızım."

"Doğru telaffuz edebiliyorum değil mi?" diye sordu Mehmet'e. "Doğru değil mi?"

"Sakin ol, harikasın" diye onu teskin etti Mehmet. "Ama önce sakin ol!"

Merdivenleri çıktıktan sonra küçük bir salona geçtiler. Aleksandr Bogdanov bir çalışma masasının önünde öylece bekliyor, elinde Murat ve Mehmet'in yazdığı sahte mektubu tutuyordu.

"Hoş geldiniz!" dedi olabilecek en dostane sesiyle. "Sanırım bu mektubu da siz yazdınız. Beni görmeyi gerçekten çok istediğinizi anlayabiliyorum!"

"Sizinle tanışmak benim için büyük bir onur. Ben büyük bir hayranınızım." diye atıldı Murat hiç beklemeden. Gerçekten de kusursuza yakın bir Rusça ile söylemişti.

Bir süre ifadesiz bir suratla ona bakıp durdu Aleksandr Bogdanov. Resimlerde gördüklerinden daha yaşlanmış bir yüze sahip ve bir hayli de yorgun görünüyordu aslında. Biraz daha o ifadesiz suratla Murat'a baktıktan sonra küçük bir kahkaha atmaya başladı birden.

"Lütfen..." dedi sonra. Gülmesini bastırmaya çalışıyordu. "Lütfen oturun. Umarım çay seviyorsunuzdur."

Murat ve Mehmet, Bogdanov'un masasının önündeki sandalyelere oturdular. Bogdanov bir süre sessizce onların yüzüne baktıktan sonra "Milena eski bir öğrencim. Ve bana Türkiye'den iki yabancının beni aradığını söylediğinde sizi hemen karşımda göreceğimi beklemiyordum" dedi. "Ama itiraf etmem lazım. Çalışmalarımın Türkiye'de de ses getirdiğini duymak gururumu okşadı."

Son PozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin