En Doğmak

32 9 3
                                    

  Gözlerimi açtığımda, karanlığın beni sardığını hissettim. Nefes alamıyordum, sanki ciğerlerim soğuk tuzlu suyla dolmuş gibiydi. Dalgalar beni boğmak için birbirleriyle yarış yapıyorlardı sanki. Yarı uyanık yarı o an içindeydim. Titriyordum, kalbim deli gibi atıyordu. Ürpertici sürekli tekrar eden o sözleri yine duyuyordum. "Hatırla.. Hatırla.. Hatırla!" Bu ürpertici sesin kendi dudaklarımın arasından geldiğini fark ettim. Daha çok korktum, daha çok tiksindim kendimden nedensizce. Gözlerimden yaşlar döküldü sürekli.
Ekim uyandı, hışımla kalktı yatağından yanıma geldi.

"Korkma Ender, sadece bir kâbustu," dedi  sakinleştirici bir sesle.

Ama ben korkmuştum. Ablamı bile ittim, ondan da korkuyordum. O gece uykuya dalmak imkansızdı. Gördüğüm gerçeklik zihnime kazınmış gibiydi. Tuzlu suyun tadını hala hissediyor, dalgaların boğucu etkisini hala yaşıyordum. Evim dediğim yerdeki ilk gecem daha kötü olamazdı.

Zar zor sabah olduktan sonra ablam başka bir odaya taşındı. Onu korkuttum mu diye düşünmekten korktum bu sefer. Özür dilemek istedim ama özür dileyecek kadar da yakın görmedim onu kendime.

Duvardaki resimlere baktım ama hiçbir şey hissetmiyordum, hiçbir şey hatırlamıyordum. Zaman çoğunlukla düşünmekle geçiyordu. Kendimi, kim olduğumu sorguluyordum. Ender mi? Bu isim bana ait miydi? Bu bedende hapsolmuş ruhum, bu isimle mi anılmak istiyordu? Benimsiyor muydu bu ismi?
Ender ? Bana bu şekilde seslenilen  bir anı bile hatırlamıyordum.
Ya bedenim ? Bedenim bile bana aitmiş gibi gelmiyordu ki. Ayndaki yüz, o yüze dokunduğum ellerim.. Çok farklı bir hissiyattı. Sanki ben yukardan, bedenimin dışından kendimi izliyordum.

Çok güçsüz düşmüştü bedenim kazadan sonra. Çok zayıfladım ilaçlar yüzünden aynı anda. Sabahları babamla koşu yapıyorduk, evin yakınında bir futbol sahasında. Bir kaç tanede basit eklemleri açmak için hareketler.
Evime geldikten sonra günlerim bu şekilde fazla düşünmekle, olayları algılamakla ve koşmakla geçti.

Bir kaç gün sonra tekrar doktorun özel kliniğine gittik. Burda sürekli onunla sesanslar yapacağımızı söyledi babam.

Doktorun odasına girdim. Bembeyaz duvarlar, soğuk bir hava... Doktorun karşısındaki sandalyeye oturdum, doktor da bana baktı. Gözlerinde kendimi görüyordum. Aynadaki duygusuz kız gibi bakıyordu bana.

"Bugün nasılsın Ender?" diye sordu.

Ender .. yine duyduğumda başım ağrıdı. Bana bu isim iyi hissettirmiyordu daha doğrusu hiç bir şey hissettirmiyordu. Bunu söyledim ona. İsmimin bana yabancı geldiğini ve bazen duymaya katlanamadığımı. Ender olmak bir yük gibiydi.
Bir sorumluluk gibiydi. Ender bir çok şeydi ve ben hatırlamıyordum.

"O zaman En desek sadece? Herhangi bir anlam ifade etmez senin için, isminin kısaltması sadece."

Beğenmiştim. Çok boş ve anlamsız geliyordu. Ben gibi..

" O halde bugün nasılsın En?" Diye sordu tekrardan.

"Aynı," dedim. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Kendimi yabancı hissediyorum."

Doktor başını salladı. "Anlıyorum. Hafızanı kaybetmek çok zor bir şey."

"Ama ben hatırlamak istiyorum," dedim. "Geçmişimi bilmek istiyorum. Kim olduğumu bilmek istiyorum."

Doktor gülümsedi. "Bu güzel bir istek. Ve ben de sana yardımcı olmak için buradayım."

Bir süre sessiz kaldık. Sonra doktor konuşmaya başladı.

"Bana biraz geçmişinden bahseder misin?" diye sordu.

"Bilmiyorum," dedim. "Hiçbir şey hatırlamıyorum."

Doktor başını salladı. "Tamam, o zaman farklı bir şekilde sorayım. En sevdiğin renk hangisi?"

"Bilmiyorum," dedim.

"En sevdiğin yemek hangisi?"

"Bilmiyorum."

"En sevdiğin şarkı hangisi?"

"Bilmiyorum."

Her soruya "bilmiyorum" diye yanıt vermek beni daha da üzdü. Kendimi boş ve anlamsız hissediyordum.

Doktor derin bir nefes aldı. "En," dedi, "hafızanı kaybetmek çok zor bir şey, ama bu seni tanımlamaz. Sen hala sensin. Geçmişini hatırlayamasak da, yeni anılar yaratabilirsin. Yeni bir hayat kurabilirsin." Nefes alıp biraz duraksadı ve devam etti." Yalnız değilsin. Seni tanıyan bir ailen var. Onlarla beraber en sevdiğin rengi, yemeği öğrenebiliriz. Ama bunlar hala aynı oladabilir, olmayadabilir. Hepsi senin istemene bağlı, geçmişe bağlı kalıp, kalmamak senin tercihin artık."
Söylediklerini düşününce mantıklı geldi.Belki de geçmişe takılıp kalmak zorunda değildim. Belki de yeni bir başlangıç yapabilirdim. Ama yinede öğrenmek istiyordum. Tamamen eski beni değil ama yarım yamalak yaşamak istemiyordum hayatı.
Geçmişin sürekli beni geriye çekmesine değil, geçmişimle yürümeye ihtiyacım vardı.

"Bana yardımcı ol," dedim doktora. "Geçmişimi hatırlamama yardımcı ol."

Doktor gülümsedi. "Elbette," dedi. "Birlikte çalışacağız ve hafızanı geri kazanmak için elimizden geleni yapacağız."

O günden sonra doktorla haftada birkaç kez görüşmeye başladık. Hipnoz, bilişsel terapi ve diğer teknikler kullandık. Kolay değildi, ama pes etmedik.

Bir gün, bir seans sırasında doktor bana bir resim gösterdi. Resimde bir aile vardı: anne, baba ve iki  küçük kız. Kızlardan birisi bana benziyordu.

"Bu kim?" diye sordum.

Doktor gülümsedi. "Bu sensin," dedi. "Annen, baban ve ablanla birlikte."

Resme baktım ve kalbimde bir şeyin kıpırdandığını hissettim. Anılar bulanık ve parçalıydı, ama tanıdık hissediyorlardı. Bir his daha oluştu içimde, biraz korkutucuydu ama ne olduğunu anlamlandıramadım.

"Hatırlıyorum," dedim. "Bu benim ailem."

Doktorun gözlerinde ufak bir zafer vardı. "Başardın En," dedi. "Hafızanı geri kazanmaya başladın ve inan bu çok hızlı bir başlangıç"

O gün hayatımın en mutlu günüydü. Yani yeni hayatımın. Bir kaç aylık kısa bir ömrüm vardı daha. Ama geçmişimi hatırlamaya başlamıştım. Kim olduğumu öğreniyordum.

En'dim ben. Geçmişin izlerini taşıyan, ama aynı zamanda yeni bir geleceğe uzanan bir ben. Kendimi kabul etmeyi ve sevmeyi öğreniyordum. Hayat güzeldi

Resme bakmaya devam ettim, çok silik bir sürü an geçiyordu sanki önümden gülümsedim ama içimdeki bir duygu yine belirdi. Canımı yakıyordu gözlerimden yaşlar aktı aynı anda. Resmi geri vermek istedim ama bırakamadım, hatırlamak istiyordum.

"En sessiz kalma, duygularını söyle bana, nasıl hissediyorsun?"

Başım ağrıyordu, sanki bir anda kafam ağırlaştı kaldıramıyordum kafamı.

"Çok karışık, başım... Çok ağrıyor" dedim.

Elimden aldı resmi.

"Bugünlük bu kadar yeter, dinlenmen gerek"

"İstemiyorum, daha fazla resim göster. Ailem dışında da göster. Arkadaşlarımı göster, okulumu göster. Beni göster, Ender'i göster bana"

İstemsizce hıçkırıklarımla kekeleyerek konuştum zar zor, tutamadım kendimi.

"Bugünlük yeter En, kendini zorlarsan bir şey elde etmiyceksin. Hatta kazandıklarını da kaybedebilirsin."
Dediklerine anlam veremedim ama başım çok ağrıyordu.

"Tamam." Dedim sadece.

Biraz daha sessizce oturunca çıktım odadan, ardından babam girdi benim arkamdan. Beş dakika dolmadan çıktı. Konuşmadık arabaya bindik ve eve gittik.

Odaya geldiğimde Ekim'in kalan eşyalarınıda tamamen aldığını gördüm. Tamamen yalnızdım artık odamda. Yatağa yattığımda anıların tekrar etmesi için zihnimde zorladım kendimi. İçtiğim ilaçlar yorgun düşürüyordu beni. Ender'i düşünmeyi bırakamadım bir türlü. Bugün En olarak yeniden doğup Ender olarak uyumanın yüküyle uykuya dalacaktım belli ki. Ama neyse ki Ender'in hayatından kısa bir hayatımda olsa En olarak, Ender'den çok daha uzun bir hayatım olacağını da biliyordum.

Hatırla Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin